Site Arama

ESMALAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ESMALAR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20120314

El-Müheymin...




“Gözeten ve koruyan” manasına gelen “el-Müheymin” ismi, Kur’anı kerimde Rabbimizin ismi olarak bir defa geçmektedir. (Haşr 23)

Rabbimiz Kur’anı Kerimi bize tanıtırken “Biz, sana kitabı hak ile kendinden önceki kitabı tasdik etmek ve onu korumak üzere indirdik”(Maide 48) diyerek Kur’anın kendinden önce geçen Tevrat, Zebur, İncil ve diğer sahifeleri kendi içinde koruduğunu ve onları tasdik ettiğini ifade ediyor.

“Yerde ve gökte zerre ağırlığında bir şey de olsa Rabbinden kaçmaz. Ondan daha küçük ve ondan daha büyük olan her şey apaçık bir kitaptadır” (Yunus 6)

Hz. Adem’in genlerini bizde koruyan, Hz. Adem dönemindeki su, hava, hardal, incir çekirdeğini olduğu gibi koruyan Rabbimiz geçmiş peygamberlere indirdiği kitapları Kur’anın içinde korumaktadır. “Müheymin”e iman edenler eski ilimleri ve eski sanatları, yeni ilim ve sanatların içinde korurlar.

Gönüllerimizden geçeni bilen, genlerimizi şifreleyen “Müheymin”e iman eden bir Mü’min gözetildiğini bilerek yirmi dört saatinde edepli olmaya çalışır.

Fuzuli gibi: “Müheymina, Sameda, bende-i siyeh ruyem Sahifei amelim ma’siyet hattıyla kara” “Ey Müheymin ve Samed Allah’ım! Kara yüzlü bir kulunum. Amel defterim isyan yazısıyla kapkara” diyerek af dilenelim.

El-Halik...




YARATAN manasına gelen el-Halik ismi Kur’an’ı Kerim’de sekiz defa tekrarlanmaktadır. Yüz ellinin üzerinde ....yarattı, .....yaratır şeklinde Rabbimizin yaratmasından haber veren ayetler vardır. “Kün-ol” emriyle kainatı yaratan, topraktan çiçek yaratır gibi Adem (a.s)’ı yaratan, meniden servi boylu erkek ve kadını yaratan, bu yeryüzünün bir karışlık toprağıyla Hz. Adem’den günümüze kadar gelen bütün insanların ve şimdi yaşamakta olan altı milyar insanın ve bütün hayvanların gıdasını yaratan Halikımıza iman etmek, yapılan bütün iyiliklere şükretmektir. Yeryüzündekilerin hepsinin insan için yaratıldığını (Bakara 29) insanında cinlerinde Allah’ı tanımaları ve ibadet etmeleri için yaratıldığını haber verir (Zariyat 56)

Değerli ustaların yaptığı sanat eserleri topraktan, alçıdan bile olsa antikacılar onu kırmazlar. İpekten fırçalarla temizlerler. İnsan ve tabiat Halikımızın bize emanetidir. Onun bir çizgisi dahi israf edilmemeli, kırılmamalıdır. Haksız yere bir damla kan akıtılmamalıdır. Gönül Ka’besi ateşe verilmemelidir.

El-Mütekebbir...



BÜYÜKLÜĞÜNÜ BİLDİREN manasına gelen bu güzel isim Rabbimiz için Kur’an-ı Kerim’de Haşr 23 de bir defa zikredilmiştir. Kendini ilah yerine koyan, büyüklük taslayan, baskı rejimi kuran zorba firavun hakkında Mü’min suresi 27, 35 inci ayetlerde Mütekebbir olarak tanıtılmaktadır. Doğan, ölen bir tek canlı veya birtek dane veya çekirdek yaratamayan büyüklük taslarsa aleme rezil olur. Zalim birinin adalet ödülü alması gibi gülünç olur. 

Ancak “Mütekebbir”=büyüklenen, büyüklüğünü bize zerreden yıldızlara kadar yarattıklarıyla gösteren ve indirdiği kitaplarıyla bildiren Rabbimize iman edenler, gönüllerinde en büyük olarak onu görenler Onun yarattıklarını gözlerinde küçültürler. 40 kilometre koşucusunun ödüle kilitlenerek koştuğu gibi, yol kenarındaki dereler, çiçekler, çimenler onu yolundan alıkoymadığı gibi mü’min insan da “Mütekebbir” Rabbine sığınınca kendini ilah yerine koyanları gözünde büyütmez. Batıdan korkmaz. “Doğuda, batıda Rabbindir” der ve yürür. Yürürken “Gözü kamaşmaz, şaşmaz ve taşkınlık yapmaz” (Necm 17) Bizlere mütevazı olmak düşer. Haddini aşan aşağı düşer.

El-Mü'min...




İman veren, güvenlikte kılan, iman edenleri iki dünyada da güvenlik içinde yaşatan ve bir ismide “Mü’min” olan Allaha iman edenler insanlara güvenlik vermeye çalışmazlar. Güvenilen bir insan olmaya çalışırlar.

İmanın dünyada sağlayacağı güvenliği Efendimiz: “Allaha yemin olsun ki Allah bu İslâm işini tamamlayacak, hatta bir yolcu San’a şehirden Hadramuta kadar yürüyecek Allah korkusundan ve birde koyuna kurt saldırır korkusundan başka hiçbir şeyden korkmayacak” buyurmuş. (Ebu Davud , cihad bab 107 hadis 2649 Buhari ikrah bab ,t, Ahmed, Müsned 5/109,110)

Bir ismi “Mü’min” olan Rabbimizin verdiği imanın sağladığı güvenlikle eşkıya yatağı San’a ile Hadramut arasında 1400 sene önce güven içinde yolculuk yapmışlar.

M. Akif Ersoy’un: “Kenarı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, Gelirde adl-i ilahi sorar Ömer’den onu”

Diye şiirleştirdiği Hz.Ömer, Medine’de devlet başkanı iken Dicle nehri kenarında bir koyunun kurt tarafından yenmesinden kendini sorumlu tutuyor. İşte “Mümin” olan Allah a iman eden mü’minin yönetimi öyle olur.

1400 sene sonra İslâm sistem olarak rafa kaldırıldı. Batıdan sistem ithal edildi ve Dicle nehri kenarında terör adı altında 30.000 (otuzbin) insanın kanı akıtıldı .

Dicle kenarında değil şehrin merkezinde en güvenli merkez diye yapılan binanın 25. Katında yirmi beş ayrı güvenlik tertibatı olan yerde yaşayan insanın güvenliği olmadığını bütün dünya gördü .

Asker ve gardiyan tarafından korunan hapishanelerde güvenlik kalmadı. Her insanın arkasına bir emniyet görevlisi taksanız, emniyet görevlisinin ardına da bir görevli gerekir.

Onun ardına da biri gerekir. Bu da olmayacağına göre her insanın içine emniyet görevlisi olarak “Mü’min” olan Allah’a iman yerleştirilirse emniyet=güvenlik iki dünyada da sağlanmış olur.

El-Kuddus...




Kendisi tertemiz olan ve yarattıklarının da temiz kalmasını isteyen. “KUDDÜS” ismi K. Kerim de iki defa geçmektedir. (Haşr 23, Cum’a 1)

İnsanı dünyaya getirirken günahsız ve kirsiz yaratan, büyüyünce kirlerini abdest ve gusülle yıkanarak gideren, günahlarını tevbe ve istiğfarla yıkamayı öğreten “Kuddüs,” yeryüzünü de tertemiz yaratmıştır.

Bizim kirlettiğimiz yeryüzünü yağmurlarla yıkıyor, güneşle kurutuyor. Kirlenen suları buhara dönüştürüyor. Havada temizleyip yeniden tertemiz yağmur olarak indiriyor. Rahmet damlalarıyla dünyamızı temizlediği gibi Kur’anın rahmet ayetleriyle de bizim içimizi ve dışımızı temizliyor.

İmanla bizi şirk, inkar pisliğinden temizliyor. İtaatla bizi isyan çirkefinden temizliyor. Dinle bizi kinden temizliyor.

Kendisine ibadetle bizi kullarına boyun eğme zilletinden temizliyor. En büyük Allah’dır=Allahü ekber inancıyla kendimiz gibi bir insanı büyütüp başımıza bela etmekten kurtarıyor. Tevrat’ın indiği yer “Mukaddes vadi” oluyor. (Taha 12), Kitabını getiren Cebrail “Ruh-ul Kudüs” oluyor.

(Nahl 102) Bizlerde bu dünyadan Rabbimizin huzuruna tertemiz gitmek istiyorsak “Kuddüs” olan Rabbimizin “Mukaddes” kitabı Kur’ana göre hayatımızı düzenleyelim.

El-Melik...




“Gerçek hükümdar” olan Allah (c.c.)ın “Melik” ismi Kur’anı Kerim de beş defa geçmektedir. Yusuf suresinde Mısır kralı için “Melik” kelimesi kullanılmış. Bakara 246 da komutan Talut için yine “Melik” kelimesi kullanılmış.

Fatiha suresinde ve Ali İmran 26 da “Malik” ismi, Kamer suresi 55 de “Meliyk” ismi zikredilmiş. Kainatı yaratan ve koyduğu tabiat kanunlarıyla evreni idare eden ve yönetimine kimseyi ortak etmeyen “Melik”e iman eden bir mü’min tabiatı Allah’ın mülkü kabul ettiğinden, yeryüzünde Allah’ın döşediği yaygılar üzerinde yürür gibi hiçbir güzelliğe zarar vermeden yürür.

Her gün namazında “Nas” suresini okurken insanların tek hükümdarı Allah olduğunu ikrar ederek, Allah’ın kullarının kılına haksız yere dokunmaz. Krallar, Şahlar, Padişahlar, Cumhurbaşkanları yönetimlerinde “Melik” olan Allah’ın yönetim kurallarına uyarlarsa başarı sağlarlar. “Melik” olan Rabbimiz kulları arasında Mü’min, kafir ayırımı yapmadan, dil, din, ırk ayırımı yapmadan can, ten, beden veriyor. Kimsenin tekeline bırakmadan hava ve güneş veriyor.

Er-Rahman - Er-Rahim...

 


Rabbimizin “Rahman” ismi Kur’anı Kerimde 57 defa tekrarlanmıştır. “Rahim” ismi ise 115 defa tekrarlanmıştır. Yalnız Tevbe suresinin 128 inci ayetindeki “Rahim” Peygamberimizin sıfatı olarak verilmiştir.

“Rahman” ismi kullarından hiç birine verilmez.

"Rahim" ise insanlara isim olarak verilebilir.

"Rahman”: İyilere de, kötülere de rahmet eden. Yani yarattıklarının hepsine merhamet eden manasınadır.

“Rahim”: ise ahirette yalnız mü’minlere merhamet edendir. “Allah mü’minlere karşı çok merhametlidir” buyurur. (Ahzap 43)

Bakara 249’da bir sadaka için yedi yüz kat sevap vereceğini vadediyor. İşte bu Rabbimizin bize rahmetidir. Rahman olan Rabbimiz bu dünyada Mü’mine de, kafire de rahmetiyle muamele ediyor. İkisinin de toprağa attığı buğdaya on, yirmi, otuz, elli kat fazlasıyla buğday veriyor ama Mü’minin yardım için verdiği birini yedi yüz yapıyor. Her Müslüman günde bir çok defa Bismillahirrahmanirrahim derken Allah, Rahman ve Rahim isimleriyle zikir ve dua etmiş olur. Rahmana iman eden bir Mü’min yaratılanlara karşı merhametli olmak durumundadır. Eğer Allah, Rahman, Rahim isimleri rahmet damlaları gibi kişinin kalbini yumuşatamıyorsa o zikirden faydalanmıyor demektir.

İman bir rahmettir. Mü’min insan, Allah’ın bütün kullarının iman edip cehennemde yanmaması için çırpınmalıdır. Evden kaçan yavrusuna yanan anne yüreği gibi yanarak imana gelmesi için yalvarmalıdır.

Aç insan veya hayvan gördüğünde kendi karnıymış gibi onu doyurmalı. Ciğer taşıyan her canlının derdine deva olmalıdır.

İnsanların imana giden yolunu kesen, onları cehenneme atmak için kurumlaşan imansız eşkıya güruhuna karşı verdiği mücadele de merhametin eseridir. Kendini yakmak için üzerine benzin döken kişiyi kurtarmak için yalvaran ve kurtarmaya çalışan polis veya itfaiye erinden daha fazla ve yanan yürekle imansızların imana gelmesi için gayret göstereceğiz. Rahmanın öğrettiği Kur’anı insanlığa öğretmemiz, Rahman’a imanımızın eseridir. Er-Rahman suresini oku.

Er Reşidu Esması...

Kim hangi meselede olsun ne yapcağını bilmeyen kardeşim akşam ve yatsı arasında 99 defa Allahın mübarek ismini ER REŞİDU okusun ve ne yapcağı rüyasında gösteri verir ya da kalbinle hisseder....

Lafza-i Celal...

Havas kitaplarında lafza-i Celal'in bir sürü faydaları ve özellikleri sayılmıştır. Bunların birçoğu da tecrübelere dayanılarak nakledilmiştir. bazi larını özetle belirtelim.


1- İmam-ı Gazali'ye göre cuma günü 1000 kere Allah(c.c.) ismini zikreden kimse evliyalar arasına girer.


2- Cuma günü Cuma namazından önce 100 kere zikredilse istenilen şeye yerine gelir.


3-Her gün 1000 defa mübarek ismi zikreden kişi manen terakki eder ve selim bir kalbe ulaşır.


4-Yüce Allah'ın bu toplayıcı ismi hastaya 200 kez okunsa hasta eceli gelmemiş ise şifa bulur.


5-Zikir saati olan güneşte yani güneşin doğduğu zaman kıymetli bir cisim üzerine zikedilse ve o cisim taşınsa şeytanın şerrinden korunur.


6-Yazıp üzerinde taşıyan ve zikir eden kimse çok soğuk havalarda dahi üşümez.


7-Samimi ve ihlaslı bir kişi yazıp cenaze üzerine koysa o cenaze kabir azabından kurtulur.


8-Temiz bir kağıda misk ve safranla yazılsa ve üzerinde taşında koruma altında olur. Amir ve idarecilerin yanına gitse hürmet ve ilgi görür.


9-Bir kimse cuma günü oruçlu olarak öğle saatlerinde gümüş bir yüzük üzerine Lafza-i Celali yazıp sağ elinin yüzük parmağında taşısa her yerde sevgi hürmet ihtiyacı karşılanır maksatları yerine gelir.


10-Bu yüzük bakire veya dul kadına takılsa kısmeti çıkar evlenir.


11-Cin musallat olmuş bir kişinin parmaklarına Lafsa-i Celal'in harfleri tek tek yazılsa cin oraya hapsedilir musallat olduğu kişi de zararından kurtulur.


12-Cin yolu ile sara ya tutulmuş bir kişi için Lafza-i Celal'in harfleri beyaz bir bez üzerine kesik kesik yazılsa zonra bir kenarı yakılarak koklatılsa şifa bulur.





Ve sayamadığımız bir sürü faydası vardır Ya Allah İsmi Şerifinin.....





Ebced değeri 66 ve saati güneş günü Pazardır...


Ya Allah diye zikir etmek saygıdandır...





Kaynak:


Allah'ın İsimlerinin Sırları


Arif Arslan

1001 Ya Hayyu Ya Kayyum...

Hertürlü hacet için 1001 ya hayyu ya kayyum okuyorsunuz bitiminde ellerinizi açıp ya rab bu esmaların hürmetine deyip duada bulunun.

El-Vekiyl İsm-i Şerifi'nin Sırları...

"Mahlukatın işlerini bitiren ve lazım olanı yaratan."

Bu mübarek ism-i şerifin özellikleri:
Yâ Vekiyl" ismi şerifini okumaya devam edenlere gelecek musibetler geriye çevrilir. Rüzgarın şiddetinden, gök gürültüsünden emin olur. Rızık kapıları da açılır.Bir kimse ateşten, sudan, zelzeleden veya bir şeyden korktuğunda, bu mübarek ismi celili okumaya devam ederse, korktuklarından emin olur.

Bu ismin adedi (66), saati Zöhre'dir. Her çeşit düşmanı hezimete uğratmak için bu ismi şerif okunmalıdır. İstanbul'un fethi anında Şeyh Akşemseddin hazretleri'nin bu ism-i şerifi tilâvet ile meşgul bulunduğu rivayet edilmiştir.
Hazreti Peygamber (s.a.v.) buyurdu:

Hasbiyallâhü lâ ilahe illâ hû, aleyhi tevekkeltü ve hüve rabbui arsii azıym

"Kim sabahları ve akşamları bu duayı (7)'şer defa okursa Allah Teala o kimsenin dünya ve ahirete ait işleri için ona kafidir.

Bu ismi şerifin meleği Kehyâiyl Aleyhisselam'dır. Bu ismi celili Cenabı Hakk'a daha ziyade en çok güvenenler okurlar. Bu ismi vird
edinenlerin Cenabı Hakk'a güvenleri artar.
Bu ismi celili vird edinerek okumayı sürdüren kimseler hiç ummadıkları yerden rızıklanırlar.

Her Sıkıntının Bir Çaresi Var...

Allah'a çok şükürki yüce allah hepsinin anahtarını vermiş.Her gün;

**YA VEDÜD (400) terkedilmemek için

**EL VACİD (196) evlenmek için

**YA SELAM (313) & EL FETTAH (489) yanınıza gelmesi için

**YA CAMİU (131) & EL MUKADDİM (184) eşini kendine bağlamak için

**EL MUKTEDİR (744) her murat için

**selamün kavlen min rabbir rahiym (818) barışmak için

**EL BAKİ (113) mutluluğunuzun devam etmesi sürekli olması için

Bu esmaları ne kadar çok sıklıkla devam edersek o kadar iyi olur inşallah..

BUNLARIN HEPSİ YÜCE ALLAHIN KENDİ İSİMLERİDİR BİLİYORSUNUZDUR MUTLAKA.

ŞÖYLE DER RABBİM "BANA KENDİ ADIMLA DUA EDİN" ALLAH DUALARINIZ KABUL ETSİN İNŞALLAH.

Ya Batın İsmi Şerifi Hakkında

Eğer  birilerinden gizlenmek gözükmemek istiyorsanız 62 nin katları olan sayıda ''Ya Batın'' okunur.

El-Alîm İsm-i Şerîfi...

El-Alîm (العَلِيمُ); her şeyin başlangıcını ve sonunu, gizli ve açığını bilen, yerde ve gökte, dünyada ve âhirette, şehadet ve gayb âleminde ilminden hiçbir şey saklı kalamayan, ezel ve ebed arasında bulunan her şeyi ezelî ve ebedî ilmiyle kuşatan Yüce Allah.[1] demektir.

Alîm, "bilgi sahibi", "çok bilen" anlamındadır.[2] Allah, her şey'i tam mânasıyla bilir. O her şey'in, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir.[3] Allah'ın bilgisine sınır yoktur. O, her şeyi bilir.[2] Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah'ın bilmesi ise, - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî'dir. Onun için O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz.[3] Hiç bir şey ilminin dışında değildir.[2]

Allah, görünen ve görünmeyeni, gizli ve açığı, geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği ilmiyle kuşatandır. Hiçbir şey, O'na gizli-saklı kalmaz: [4]

وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ لَا يَعْلَمُهَا إِلَّا هُوَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَمَا تَسْقُطُ مِنْ وَرَقَةٍ إِلَّا يَعْلَمُهَا وَلَا حَبَّةٍ فِي ظُلُمَاتِ الْأَرْضِ وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَابٍ مُبِينٍ

«Gaybın anahtarları yalnızca O'nun katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak düşmez ki onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir kuru şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah'ın bilgisi dahilinde, Levh-i Mahfuz'da) olmasın.» (Enâm Sûresi, 59) [5]

Yaratıklar, onun müsaade ettiği kadar bilgiye sahip olabilirler. Ötesini bilemezler. İnsanların bilgisi, tam ve mutlak değildir; istikbâli bilmekte tamamen acz içerisindedirler. Oysa Allah'ın bilgisi, mekânla kayıtlı olmadığı gibi zamanla da kayıtlı değildir. İnanan kimsenin Allah'ın Âlîm olduğunu bilmesi gereğince amel etmesi içindir. Kul, yaptığı her şeyin Allah tarafından bilindiğinin şuûrunu her an için hissetmeli ve ona göre davranmalıdır. Allah değil yaptıklarımızı, içimizden geçirdiklerimizi dahi bilmektedir.[2]

وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ فِيمَا عَرَّضْتُم بِهِ مِنْ خِطْبَةِ النِّسَاء أَوْ أَكْنَنتُمْ فِي أَنفُسِكُمْ عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ سَتَذْكُرُونَهُنَّ وَلَـكِن لاَّ تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلاَّ أَن تَقُولُواْ قَوْلاً مَّعْرُوفًا وَلاَ تَعْزِمُواْ عُقْدَةَ النِّكَاحِ حَتَّىَ يَبْلُغَ الْكِتَابُ أَجَلَهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَعْلَمُ مَا فِي أَنفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ غَفُورٌ حَلِيمٌ

«(Vefat iddeti beklemekte olan) kadınlara kendileri ile evlenmek istediğinizi üstü kapalı olarak anlatmanızda veya bu isteğinizi içinizde saklamanızda sizin için bir günah yoktur. Allah biliyor ki siz onlara (bunu er geç mutlaka) söyleyeceksiniz. Meşru sözler söylemeniz dışında sakın onlarla gizliden gizliye buluşma yönünde sözleşmeyin. Bekleme müddeti bitinceye kadar da nikah yapmaya kalkışmayın. Şunu da bilin ki Allah içinizden geçeni hakkıyla bilir. Onun için Allah'a karşı gelmekten sakının ve yine şunu da bilin ki Allah gerçekten çok bağışlayandır, halimdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir).» (Bakara Sûresi, 235) [6]

Allah'ın zâtı, hiçbir mahlukuna benzemediği gibi ilmi de mahluk ilmine benzemez. Ezelî ilim ancak O'nundur ve O'na mahsustur. Olmuş ve olacak her şey O'nun ilminde daima hazırdır. Evveli ve âhiri olan ve her şeyi sonradan öğrenen insanoğlu, bu dar, kısıtlı ve sınırlı ilmiyle, Allah'ın ezelî ilminin varlığını bilse de hakikatini bilemez. İnsanın, iradesi gibi düşünmesi ve hatırlaması da cüzîdir. Bir anda iki şey düşünemez ve hatırlayamaz. Allah'ın ilmi ise küllîdir, "her şeyi birlikte bilir"; mutlaktır, "hiçbir kayıt altına girmez" ve muhittir, "her şeyi içine alır, ihata eder." Bu hakikat, Nur Külliyatı'nda "güneş" misaliyle çok güzel açıklanır:




Güneşin ziyası hangi sahaları kaplıyorsa, o sahadaki bütün varlıkları birlikte görür, hepsini beraber bilir ve her biriyle aynı anda beraber ilgilenir. Burada sıraya koyma söz konusu değildir. Güneşi şuurlu farz etsek ve ziyasına ilim desek, güneş bütün çiçekleri, ağaçları, yaprakları, otları, karıncaları, insanları ve daha nice varlıkları bir anda ve beraber bilir. Onun bilmesinde az-çok, büyük-küçük fark etmez. Yine Nur Külliyatında ilim konusunda enteresan bir ifade yer alır: "Fiilen bilmek" [7]




أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ

«Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.» (Mülk Sûresi, 14) [8] âyet-i kerîmesi, bu "fiilen bilme"yi ders veriyor.




Bir misal: Selimiye camiinin mimarî özelliklerini biz de biliriz, Mimar Sinan da. Ama, onun bilmesi fiilîdir. O, Selimiye'nin minarelerini yapar, kubbesini çatarken, ilmiyle kudreti birlikte çalışmıştır. Bizim aynı şeyleri bilmemiz ise bundan çok farklıdır. Bizimkinde, yapılmış olanı sonradan öğrenme söz konusudur.




Her şeyi bilerek ve hikmetle yaratan Allah'ın, eşya hakkındaki ilmi ‘fiilî bir ilimdir,' mahlukatın ilmine benzemez.




İnsan kendisine ihsan edilen o cüzî ilmiyle Allah'ın Alîm ismini tanır. Her şeyin ilimle vücut bulduğunu, hikmetli ve mânâlı yaratıldığını anlar. Bir hayvan, kendi iç organlarından bile haberdar değilken, insanın bu kadar geniş bir sahada ilmiyle dolaşması, onun için büyük bir şereftir. Arzın halifesi olan insan, kendini okuduğu gibi, kendini okumaktan aciz mahlukları da okumakla vazifelidir.




Hadis-i şerifte, “bir saat tefekkürün bin yıl nafile ibadetten hayırlı” olduğu haber verilerek, ilmin bu ulvî şerefi nazarımıza sunulur. Bu şerefi hiçe sayarcasına, akıllarını sadece dünya menfaatlerini temin ve nefsin arzularını tatmin için sarf eden insanlar ne kadar zarardadırlar!? [7]

Allah'ın her şeyi biliyor olması, bize O'nun güçlü olduğunu gösterir. Fakat bizim için en önemlisi, şu an neler düşündüğümüzü, neler yaptığımızı ve yapacaklarımızı biliyor olmasıdır. Ve haliyle de bizlere düşen şey, O'nun kontrolünde olduğumuzun bilincinde hayatımıza çeki düzen vermektir.[9][10]

Cümle kâinatı insan için yarattığını, insanı da kendisine itaat ve ibadet etmeleri için yarattığını bildiren Mevlâ bu konuda daha çok insanları muhatap alıp zât-ı ilahisi ile insanlar arasındaki irtibatı bildiren mesajlara yer veriyor. Her şeyin ilmini bilen Allah'ın ilminin dışına bir zerrenin dahi çıkamaz olduğu bir gerçektir. O Alîm olan Allah ki, kendini ancak kendi bilir. O Yüce Allah'ın her ismini olduğu gibi Alîm ism-i şerifini de ne anlamaya ne de anlatmaya güç yetirebiliriz. Biz beşer olarak üstelik cahiller olarak idrakten aciziz. Şu var ki; Rabbimize güvenip O'ndan yardım talep ederek yine O'nun dilediği, takdir ettiği kadar –bir nebzecik de olsa- yine O'nun izni ile o Yüce Kurân-ı Kerîm ve esma-i ilâhîden faydalanıp Alîm ism-i şerifinin tecellileri ile ilimden nasibimizi almaya çalışıyoruz. İnşallah, Rabbimizin, bizi bu ism-i şeriflerinden hisseyab edeceğini umuyoruz.

İnsana en elzem olan şey ilimdir. İlim, imandan önce geliyor diyebiliriz. Çünkü insanın inanması için bilmesi gerekir. Önce bilecek ki, sonra bu bilgisinin gerçek olduğunu kalbi tasdik, dili de ikrar etsin. Evet, görülüyor ki, ilim her şeyin önüne geçiyor.

Küfrün ne olduğunu, imanın ne olduğunu, küfrü mucib şeylerin neler olduğunu imanın hangi mevzuları içerdiğini ilimle biliriz. Hayırlar, şerler, güzel vasıflar, çirkin vasıflar nelerdir, bunları kazanma ve kaybetme yolları nelerdir? Velhasıl, insanın dünya ve ukbâsını içine alan tüm meseleler ancak ilimle bilinir. Hak ve hakikat, batıl ve inkâra ait meseleler yine ancak ilimle aydınlığa kavuşur. İnsanın saadetinin de şekâvetinin de neler olduğunu Alîm olan Mevlâ'nın bildirdiği bilgiler neticesinde biliriz. Bir Hak dostu şöyle der: Akılla nakili izdivaç ettireceksin ki; ancak bu surette hasılat bekleyebilirsin.

Evet, akıl bir vadide, nakil bir vadide kaldığı müddet ne akıl ne de nakil ayrı ayrı pek faydalı olmayacaklardır. Akılla nakilin birleşmesi ile Allah'ın Alîm ism-i şerifi tecelli edecek, insan bu yolda gayreti, azmi neticesinde Mevlâ'nın takdir ettiği kadar ilim sahibi olacaktır.




Hayvanatta ise böyle bir yetenek söz konusu değildir, varsa da çok cüzîdir. Madden ve manen ilerlemek ilimle olacağı gibi maddî manevî gerilemenin de ilimsizlikten, cehaletten kaynaklandığı malumdur.




Bu ism-i şerifin en çok tecelli ettiği varlık, her esma-i ilahide olduğu gibi peygamberlerdir. Onlardan sonra âlim-i billah olan, verasetü'l-enbiya olan hakiki alimlerdir. Mevlâ'nın ilim sıfatı hem zahire, hem de batına tecelli ettiği gibi dünyaya ait, ukbâya ait maddî ve manevî her şey Alîm ism-i şerifinin tecellisi ile açıklığa kavuşur..

İnsan, Mevlâ'nın bahşettiği istidadını hangi yolda kullanırsa o yolda ilim sahibi olur. Bazıları vardır, yalnız maddi planında dünyasının tenviri için ilim tahsili ile uğraşmıştır. Mevlâ da o yolda istidatlarını inkişaf ettirip kısmeti kadar bilgi sahibi eylemiştir. Şahit olduğumuz bunca teknolojik gelişme, bunca akıl almaz icatlar, çeşitli cihazlar, ulaşım araçları, haberleşme araçları, elektrik akımı, bununla çalışan çeşit çeşit yeni icat edilen makineler vs. Velhasıl dünyamıza ait dolayısıyla nefsimizin istifadesine sunulan her şey ilimle elde edilmiştir ki; Allah'ın Alîm sıfatının tecellisi ile vasıl olunmuştur. Mevlâ, mümin, kâfir ayırt etmeden kim hangi ilme talip ise ona o ilimden dilediği kadar ihsan etmiştir.

İlim, dünya ve ukba adına en küçükten en büyüğe, en çok yararlı olandan, en çok zararlı olana, damladan deryaya, zerreden kürreye, en gizliden en aşikâr olana kadar her şeyi içine alır. Maneviyatımızın sıhhati ilimle ve dolayısıyla amelle değer kazanır. Meselâ zahirî tıp ilmi ile zahirî hastalıklara vakıf olunduğu gibi, Kurân-ı Azimüşşân'da ve hadis-i şeriflerde bildirilen ilimlerle de kalp marazı denilen hastalıklara vakıf olunur. Bir ayet-i kerimede: “Onların kalplerinde maraz (hastalık) vardır…” (Bakara Sûresi, 10) buyrulup, müteakip ayetlerde kalp marazlarının neler olduğu ve tehlikeleri beyan dilmiştir. Cenâb-ı Hakk, yine Kurân-ı Kerîm'de kurtuluş reçetelerini de sunar ki, hepsine ancak ilim sayesinde vakıf olunur. Nefis tezkiyesi, kalp tasfiyesi ve vasıl-ı illallah olabilmenin yolunun ilimden geçtiği muhakkaktır.

Allah-u Zülcelâl, kullarını bildirdiği şeyleri algılayabilecek istidatta yaratmıştır ve sorumlu kılmıştır. Her kul kendisine düşen sahada maddî manevî bilinmesi gereken şeyleri bilmekle mükelleftir. En azından; dinini ilgilendiren konuda ilmihal bilgisi denilen her Müslümanın muhakkak bilmesi gereken bilgileri bilmelidir. Dünyası ile ilgili de rızkını kazanmaya vesile olan işini en iyi şekilde yapmanın ilmini öğrenmelidir ki; helal kazanç elde edebilsin.




İşte bu mevzuda kula düşen yönü bir taraftan Rabbine “… Rabbim ilmimi artır.” (Taha Sûresi, 114) diye dua ve niyaz etmek, diğer taraftan sebeplere yapışarak cehd ve gayretle ilim talibi olmaktır, biiznillah! Bu çok mühim, adeta hayatının en önemli meselesi olan dünya ve ukba saadetinin anahtarı, hatta her ihtiyacının özü mesabesinde olan ilme yönelmeli ve ilim talibi olmalıdır. Zaten insanın fazileti de ilim sayesinde artar. Mahmud Sami Ramazanoğlu, bu bahsi şu şekilde izah etmiştir: [11]

“Allah Teâlâ Âdem (a.s)'e esmanın küllisini talim etti.” (Bakara Sûresi, 31) Meleklerin "Hz. Âdem'i ve zürriyetini halk etmekteki hikmeti nedir?'" diye sual etmeleri üzerine Vacip Teâlâ Hazretleri, "Sizin bilmediğinizi ben bilirim." (Bakara Sûresi, 30) buyurmuştur. Ve hilkat-i Âdem'deki hikmetin, ilimle mümtaz olmasıyla meleklerden efdâl olması olduğunu beyan buyurdu. Hazret-i Âdem'in kalbine ilham suretiyle esmâ'yı talim buyurdu. Bu ayet-i celile, ilmin cümle faziletlerden efdal olduğuna delalet eder.[12]

Kurân-ı Kerîm'de ilk nazil olan ayet-i celile: “Yaratan Rabbinin adıyla oku” (Alâk Sûresi, 1) emri ile başlıyor ki; ilimsiz hiçbir şey olmayacağını insanın nefsine ait, dünyasına ve ukbasına ait cümle meselelerin ancak ilimle bilinip bulunacağı muhakkaktır. Yine bir ayet-i kerimede: “… De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?...” (Zümer Sûresi, 9) buyruluyor. Resûlullah (s.a.v) de bizleri ilme teşvik ediyor: [11]

Ebû Zer (r.a)'den: “Ya Ebâ Zer! Sabahladıkta Kitâbullah'tan bir ayet öğrenmek sana 100 rekât nafile namaz kılmaktan hayırlıdır. Ve sabaha girip ilimden bir bâb öğrensen sana bin rekât namaz kılmaktan hayırlıdır.”

Abdullah b. Ömer (r.a)'den: “İbadetin efdâlı fıkıh ilmini öğrenmek ve diyanetin efdâlı perhizliktir. Yani haram şeylerden sakınmaktır.” [13]

Muaz (r.a), Hz. Peygamber (sav)'den rivayetle buyurmuştur: “İlim öğrenmekle Bâri Teâlâ'nın azamet ve celâlini bilip havf u haşyet hâsıl olur.”

İlim talebi ibadettir. İlmin müzâkeresi tesbihtir. İlimden bahsetmek cihattır. Ve bilmeyene öğretmek sadakadır. Ve ehline bezl etmek (bol bol saçmak) kurbettir (yakınlık). İlim, helâl ve haramın nişancısı ve ehl-i cennetin yolunun delilidir. İlim haşyette enistir (dost, arkadaş) ve gurbette muhâsib, yoldaştır. Gam ve surûrda delildir. İlim düşman üzerine silahtır ve dostlar yanında ziynettir.[14]

Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyurur: “Şeytan umum-i şeriyyeyi âlim olan bir zattan korktuğu kadar bin abiden korkmaz.” [15]

Yine buyurur: “İlmullah'dan bir kelimeyi bir racul'ün (adam) dinleyip işitmesi, bir sene nafile ibadetten efdaldir.” [16]

Bir başka hadis-i şerif de şöyledir: “Her şeye vusul için bir yol vardır. Cennetin tariki (yolu) ise ulum-i diniyyedir.” [28]

Her mevzuda olduğu gibi bu mevzuda da Mevlâ, sa'y edip çalışan kulunu asla mahrum etmez, cehalette bırakmaz. Şüphesiz kulun bu konuda ciddiyeti, sa'y u gayreti, ihlâsı nispetinde, O Yüce Mevlâ, Alîm sıfatından hisseyab edecektir ve Alîm isminin ziyasıyla kulunun kalbini, kafasını dolayısıyla da dünya ve ukbasını aydınlatıp o ziya ve nurla hakkı batılı, hayrı şerri, faydalıyı zararlıyı, cennetin ve cehennemin yollarının neler olduğunu, Rabbin rızasının ve kahrının nelerde olduğunu velhasıl dünya ve ukba ihtiyaçlarının tamamını karşılayıp onu huzur ve sükuna kavuşturur. Yeter ki biz, Yüce Rabbimizin fıtratımıza koyup peşinen bahşettiği ve inkişaf etmeye istidatlı yeteneklerimizden en önemlisi olan öğrenme, bilme yeteneğimizi geliştirme mecburiyetinde olduğumuzu unutmayalım. Rabbimiz rızasına vasıl olmanın yollarını ilimle öğretecektir.

Rabbimiz ilmimizi artır ve bize yakîn iman ver! Âmin.[11]

Etimoloji




"İlm" kökü, çeşitli türevleri ve çekimleriyle birlikte Kurân'da en çok kullanılan kelime gruplarından birini teşkil eder. Arapça'da "bir şeyi tam ve kesin bir şekilde bilmek" anlamına gelen "ilim", Kurân'da çok geniş ve kapsamlı bir sıfat olarak Allah'a izâfe edilmiştir.[17]

Bu ilâhî nitelik, O'nun diğer sıfatlarına işaret eden çeşitli kelimelerde de terkip edilmek sûretiyle bu sıfatın çok yaygın bir alanı kuşattığı vurgulanmıştır. Kurân'ın ifâdelerine göre göklerin enginliğinde, yeryüzünün uçsuz-bucaksız köşelerinde bulunan, insanlar için ulaşılmaz ve bilmezlikten başka bir şey ifâde etmeyen bütün hususlar, karada ve denizde olup biten her şey, yerde ve gökte söylenen her söz, insanın içinde bulunduğu her durum, yaptığı her iş, okuduğu her şey, dile getirilen veya getirilmeyen her düşünce, kalplerde gizlenen her sır, gönüllerin özü, gözlerin her bakışı, tamamıyla ilm-i ilâhînin kapsamı içindedir. Kurân, ilâhî ilmin kapsamının sonsuzluğunu gösteren bu tür örneklerle doludur.[18]

"İlm" kökünden mübâlağa sıfatı olan "alîm", "her şeyi hakkıyla bilen" demektir. Allah-u Teâlâ'ya nispet edildiğinde ise "zaman ve mekân kaydı olmaksızın, büyük-küçük, gizli-âşikâr, her şeyi, her hâdiseyi hakkıyla bilen" manâsına gelmektedir.[19]

"Alîm" ismi, Kurân-ı Kerîm'de 153 yerde Allah'a nispet edilmiş ve daha çok Esmâ'ül-Hüsnâ'dan diğer bir isimle birlikte kullanılmıştır. Yanında başka bir isim bulunmadan kullanıldığı takdirde, bir çeşit fiil fonksiyonu icrâ ederek mef'ul de almıştır. Bu durumda genellikle "Allah, her şeyi bilendir." (bi-külli şey'in alîm) klişesiyle kullanılmıştır. Aynı tür kullanımın başka örneklerinde "Allah, kalplerinizdekini en iyi bilendir." anlamındaki (alimun bi-zâti-s-sudûr) şekliyle de çok sık karşılaşılmaktadır. Bu ismin Kurân'daki yalın kullanımlarında "Allah, yaptıklarınızı, müttakîleri, zâlimleri, müfsitleri hakkıyla bilendir." şeklindeki ifâdelerle ilâhî ilmin ilişkili bulunduğu bütün alanlara atıflarda bulunulduğu, böylece de konunun daha somut hâle getirildiği görülmektedir.[1]

Yüce Allah'ın "el-Alîm" ismi, Esmâ'ül-Hüsnâ'dan "hakîm", "semî", "vâsi", "azîz", "habîr", "halîm", "şâkir", "kadîr", "hallâk" ve "fettâh" gibi cemâl ve celâl ifâde eden isimlerle çeşitli terkipler oluşturarak kullanılmıştır.[20]

Meşhûr Esmâ'ül-Hüsnâ hadisinde yer almamakla beraber, "ilm" kökünden türemiş üç sıfat daha vardır: "âlim", "allâm" ve "a'lem".[19]




El-Alîm İsm-i Şerîfinin Faziletleri ve Havassı





Günde 150 kere ilim zenginliği için okunur.

"Ya Alîm" zikrine devam eden, gizli sırlara vakıf olur. Her şey, ona beyan olur. Okuyanın ilmi artar, hikmetli konuşur ve yüce makamlara erişir.

"El Alîm" ismini yazıp suda silip içenin anlayışı ve zekası artar.[21]

"El-Alîm" ismi şerîfini söylemeye devâm edene mânevî sırlar açılır hikmet ve mârifete kavuşur.[22]

[23]"El-Alîm" ism-i şerîfine devam edenlerin ilimleri artar; Mağbud'unu hakkı ile bilir.

"Yâ Allâmel ğuyûb" virdine devam edenler, gayb erenleri ile konuşurlar.

"Yâ âlimel gaybi veş-şehâdeh" diye namazlarının sonunda 100'er defa okuyanların kalp gözleri açılır.

"Yâ allâmel guyûbi fe lâ şey e yefûtuhû min ılmihi ve lâ yeûdüh" diye bu esmâyı okumaya devam edenlerin unutkanlıkları gider, hıfzetme güçleri artar.

Her kim "Yâ Allâmel Guyûb" diye kendinden geçinceye kadar zikrederse; rûhu, maverâlara yükselir, sır perdesi aralanır. Namazların akâbinde (sonunda) 100'er defa okunursa; kişi, göremediği bâzı şeyleri görmeye muvaffak olur.

Bu ismin adedi, 150'dir. Mezkûr adedi okumayı âdet edinenler, ilim tahsilinde kavrama gücü elde ederler.

Kim sabah ve akşamları "Bismillâhillezî lâ yedurru measmihî şey'ün fil ardi ve lâ fis-semâ' ve hüves-semîul alîm." diye 3'er kez okusa, bütün belâ ve musîbetlerden Allah'ın izni ile korunur.

Bu ism-i şerîfi vird edinenlerin kalbi rûşen olup bâtınında çeşitli nurlar zâhir olur.[24]

Bu ism-i şerîfe devam eden kimseyi Cenâb-ı Zülcelâl Hazretleri, dekâik-i umûra ve hafâyâ-yı esrâra, anlaşılması güç, gizli-kapalı sırlara vâkıf ve muttalî kılar. Biiznillâhi teâlâ, her şey, ona açık seçik ve ayan-beyân olur.[25]

Bu adı devamlı ananlar, Hak Teâla'nın her türlü yardımını görürler. Bunlar, dünya âfetlerinden, belâ ve musîbetlerinden uzak kalırlar. Ayrıca bilmedikleri şeyleri de yine Allah'ın inâyetiyle çabuk ve kolayca öğrenirler. Konuşmalarında mantık ve hikmet sahibi olurlar.[26]

Müşteri yıldızı satinde iken aşağıdaki vefki şerîf, altın veya gümüş bir levha üzerine nakış edilerek başında veya göğsünde taşıyan ve her namazdan sonra 150 kez "Yâ Alîm" ism-i şerîfinin zikrini vird edinen kimseye Cenâb-ı Hakk, dünyevî ve uhrevî ilim kapılarını açar. Bir çok gizli esrâra vâkıf eder. Bu vefki şerîf, temiz porselen bir tabağa ya da yeni kalaylanmış bakır bir sahana 7 gün boyunca sabahları yazılıp Zemzem veya yağmur suyu ile silinerek içilirse, hafızayı kuvvetlendirir.[27]

El-Muğni Celilinin Fazileti...

EL-MUĞNİ: Dilediğine zenginlik veren.”

“Has kullarını, istiğna kemâline erdiren.”

10 Cuma gecesi 10.000 kere okuyan tez zamanda zengin olur

Ya Hafıyz İsmin Esrarı...

Ya Hafiyz ismi celilesini hergün vird edinen kişiyi Allah hertürlü kötülüklerden korur.Bu ismin hizmetçisinin adı Taşyaiyl aleyhisselamdır.Hergün okunursa bu ismin hadimi gelerek dilek ve hacetinin yerine getirilmesinde yardımda bulunur.

Kaynak,esmaül hüsna şerhi,pamuk yayınları.

El-latif Ism-i Celilinin Duasi...

Bu ismi şerifin duası şiddet. keder.gam hususunda çok etkilidir. Bu duayı okumaya
devam eden kimse, şiddete, belaya ve musibete uğramaz.Zor bir durumda kalıp da ondan kurtulmak hususunda zorlanan, ve düştüğü felaketten kurtulmak imkan ve ihtimali görmeyip, üzülen kimse,bu mubarek ismin duasını okumaya başlasa ALLAHIN izni ile o felaket ve şiddetten kurtulur. Ona her zorluk kolaylaşır özellikle fakirlik geçim sıkıntısından kurtulmak isteyenler bu duayı okumalıdırlar.

Ya latıyfü entellezi teltıfü biıbadike ve tusılühüm ila envaın niamı ve terfükı biehlil hıcabi fetuhrecühüm min ğavailin nikami ve terhamü min ilticai ileyke birahmetikel amiymete ve teczibehü ilel envari minez zulmi ta'lemu hafiyyatil eşyai ve dekaikıha ve tecudü biıhsanike ala ibadike bienvail berri ve keşfi dekaikıha. Es'elüke Allahümme bilatıfi lutfike ve feyzi fazlike ve dürreti bahri cudike ve kuvveti sultani askerike ve cünudike en tec'aleni nazıyfen fil'akvali vel'ef'ali refiykan filhali velmali verzuknı min bereketi lutfike hazzan vafiren ve e'ınni ala kabuli asari fadlike vec'al li minhü hasemen vafiren zahıren ve eyyedenı bitedbiyrike lienale min bahri cudike feyzan zahiren inneke enter rahıymü ya latıyfü edrikni bilutfikel hafiyyi.

Zor Bir İşe Kalkıştığında...

Zor bir işle karşılaşan

"Yâ Bedi" ismini "Yâ bedîü's-semâvati ve'l-arz" şeklinde okusa Allahü teala hazretleri onun o zor işini halleder.
Bir kimsenin önemli ve mühim bir işi olursa onun hallini bilemezse akşam ve yatsı namazı arasında "Yâ Reşîd" ismini 1000 kere okursa o işinin görülmesi kendisine kolay ve onun içi aydınlık olur.

kynak:Miftahü'l Kulûb, Kalplerin Anahtarı, (Fethiye Evradı Bölümü) M. Nuri Şemseddin Nakşıbendî, Bedir Yayınevi, 2001

Esma Terkibi...

Esma-yı Hüsna...



Esma-yı hüsna Yaratıcının zatını ve sıfatlarını belirten çeşitli kutsi kelimelerdir. Kutsal kaynaklarda geçen esmaların toplamı doksan dokuzdur. Bu adların dışında da Allah'ın binbir adı olduğunu söyleyen keşif ehli evliyalar olmuş. Esma-yı hüsna Allah'ın vahiy ve ilham yoluyla nebilere ve has zümrelere bildirdiği zat ve sıfat adları olarak da görülebilir.




Esma-yı Hüsnaların Vazifeleri Ruhanileri Var...



Esma-yı hüsnanın Allah tarafından"görevlendirilimiş" ruhanileri var. Bunlar cinniler, melekler taifesinden de olabilmektedir. Esma-yı hüsnadan herhangi biriyle yoğun olarak Allahı zikredenlere o esmanın görevlileri olan ruhaniler yardıma gelirler. Bunlar cinniler, melekler taifesinden de olabilirler. Hiçbir esma-yı hüsna yok ki onun görevli ruhanileri olmamış olsun. Bu Kuran-ı Kerim ayetleri ve süreleri için de geçerlidir.




Ruhaniler Esma-yı Hüsnalarla Dönüşürler...



Ruhaniler esma-yı hüsnanın sırrına mazhardırlar. Kendi yaşam kanunlarında Allah'ın dilediği sınırlar çerçevesine çıkmadan değişip dönüşebilmeye ruhanilerin selahiyetleri var. Kendi hayat kanunlarının dışına çıkmak için kullandıkları çeşitli kelimelerle şekilden şekile girebilirler. Bunun için de çok ağır bir bedel öderler. Değişip dönüşümün kanun dairesini zorladıklarında bu onların sonu olur. İnsan, kuş, kelebek, böcek, yılan, örümcek, kedi, keçi vb. hayvanların şekline girebilirler. Genellikle hiç beyazı olmayan kedi ve köpek; şeytani cinnilerin görselliği, tecellisi olarak kabul edilir.




Ruhaniler Elde Edilebilir...



Sufizm yolundaki velilerin, evliyaların emrinde bulunan ruhaniler vardır. Allah, ihlasla kendini anan sufilerden çoğuna armağan olarak ruhaniler verir. Kimileri bunların farkında olur kimileri olmaz. Ruhanilerden birini elde edenler sonsuz sevinç içinde kalırlar. Elde edilen ruhaniler dünya ve ahirette yardımcı olurlar. Kur'anda ve esma-yı hüsnanın sır bahçelerinde onları elde etme, onlardan yararlanma yolu açık bırakılmış. Esma-yı hüsnalardan usulünce yararlanırsa ruhanilerle iç içe olunabilinir. Hatta onlar istihbaratta, tıpta, iletişimde ve benzeri sahalarda kullanılabilir.




Biat Almadan, İzinsizce Esmayla Riyazet Yapmak Tehlikelidir...



Sufizm okullarından selahiyetli bir gavsın ya da insan-ı kamilin elinden biat almadan esma-yı hüsnayı çalışanlar kendi başlarına riyazet yapıp ruhani alemleri fethi amaçlayanlar cinni şeytanların ağına düşerler. Onlara yem olurlar. Sufizm yoluna girerek biat almayanlara esma-yı hüsnanın ruhanileri de asla gelmez. O yollara girmeden velayet elde etmek tehlikeli sonuçlar doğurur. Biatsız esma-yı hüsna çalışanların, kendi başlarına riyazetler yapanların çoğu ya yoldan saparlar ya da cine şeytana maskara olan zavallı birer medyum olurlar. Esma-yı hüsnayla rizazet yapmak için selahiyetli birinden icazet almak gerekir, aksi halde çok tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir.



Haftanın Günlerine Bakan Vazifeli Ruhaniler Var...




Sufizm yolunun havassına mazhar kimi evliyalar vardır: Ahmed Ziyaüddin Gümüşanevi, Muyyiddin İbn-i Arabi, İmam Ahmet Bin Ali El-Buni Hazretleri, İmam Yafii gibi... Bunlar, haftanın günlerine bakan ruhanilerin varlığına işaret etmişler, onların çağrı dualarını ve sırlarını açıklamışlardır. İmam Yafii Hazretleri yedi günün ruhani vazifelilerinin adlarını o günün esmasını ve harfini vererek büyük sırra dikkat çeker. Bu yedi harften herbiri haftanın bir gününe denktir. Pazartesinin harfi "şın" dır. O günün esma-yı hüsnası "Şakir" adıdır. Pazartesinin ruhani vazifelisinin adı "Cebrail Aleyhisselam"dır.Salı gününün harfi "ze"dir. Esma-yı hüsnası "Zekiyyu"dur. Ruhanisinin adı "Semsemail Aleyhisselam"dır. Çarşambanın harfi "zı"dır. Esması "Zahir"dir. Ruhanisi "Mikail Aleyhisselam"dır. Perşembe gününün harfi "se"dir. Esması "Sabit"tir. Ruhanisi "Sarfiyail Aleyhisselam"dır. Cuma gününün harfi "cim"dir. Esması "Cebbar"dır. Ruhanisi "Anyail Aleyhisselam"dır. Cumartesinin harfi "fe"dir. Esması "Fatır"dır. Diğer günlerdeki butün ruhaniler bu güne tasarruf ederler, özel bir ruhani adı yoktur. Pazar gününün harfi "hı"dır. Bu günün özel bir duası vardır. Ruhanisi "Rukıyail Aleyhisselam"dır. Haftanın yedi günü için öngörülen harflerin yedi adet olması, bu harflerin Fatiha Süresinde geçmemesi ism-i azamın yedi sayısının sırrını kapsaması ve belirtilen yedi harfin tamamının En,am Suresinde geçmesi oldukça düşündürücüdür...




Esma-yı Hüsnayı Çalışma Yolları...



Esma-yı hüsnayı çalışmanın çok değişik yolları vardır. En büyük sır da esma-yı hüsnanın ebcet sayısınca anılmasındadır. Bir başka yol da esma-yı hüsnanın ebced sayı değerini kendisiyle çarpıp çıkan sonuç kadar onu anmaktır; bu durum ism-i azam gibi bir şeydir ve bunda çok büyük bir sır vardır. Asıl sır buradadır. Sözgelimi "Allah" esmasının ebcetsel sayı değeri altmış altıdır. Altmış altıyı kendisiyle çarparsak dört bin üçyüz elli altı rakamına ulaşırız. İşte Allah esmasını bu sayı kadar anmakta çok azemetli sırlar vardır. Bu sayıların esma-yı hüsnaya müvekkel olan ruhaniyi yaklaştırma gibi esrarları vardır. Sufizm yollarına biat eden müritler özellikle mürşitlerin önerdiği virtleri yaparak seyr-i süluk ederler. Dilerlerse hoşlarına giden herhangi bir esmayı şefaatçi ve vasıta kılarak amaçları için çalışabilirler. Sufizm yoluna biat eden kimseler esma-yı hüsnadan dilediklerini çalışmaya ruhsatlı sayılırlar; çünkü onlar esma yoluna bağlanmış has bir zümredirler. Esma-yı hüsna çalışılırken abdestli olunmalıdır. İlk önce gözler kapatılmalı yavaş yavaş vucut gevşetilerek yoğunlaşılmalıdır. Tamamen düşüncelerden arınıp kendini yok olmuş bilerek hatta evreni de yok bilerek çalışılan esma seri bir şekilde okuyanları amaçlarına ulaştırır. Esma, güneşe benzeyen bir nur gibi düşünülüp o ışık altında kalındığı fikredilerek çalışılmalıdır. Yoğunlaşmayı başaranlar korkunç bir zafer kazanırlar. Esmaların bütün yararlarına çok seri bir şekilde ulaşırlar. Esmaları böyle çalışmak gerekir. Gaflet ve vesvese içinde yapılan zikrin sevaptan başka bir yararı yoktur.



Her esma ebcetsel sayı değeriyle şifrelenmiştir. Bu sayılarda mucize sırlar vardır. Ebcetsel sayı değeriyle verilen herhangi bir esmayı, tekrar aynı sayıyla çarpıp çıkan sayı değerince eksik fazla olmadan anmakta, söylemede ism-i azam sırları vardır.Bu sayı bereketiyle ruhani alemlerin kapıları açılır ve esmanın sırları ortaya çıkar. Nasıl ki bir anahtarın küçük bir dişlisi olmadan kapılar açılmıyorsa bunun gibi esmayı belli bir sayı düzeninde çalışmamak da aynı sonucu doğurur. Yıllar geçse de hiçbir sır açığa çıkmaz. Her esma sayısal bir mucizedir, gayp kapılarının kildidir. Kapalı kapıların açılması için de esmanın ebcetsel sayısal değer çok önemlidir.




Esma Fıtrata, Aamaca Uygun Olmalıdır...



Her insan esmaya mazhar yaratılmıştır. Nasil ki parmak izleri ve yüz ayrı ayrıysa aynen öyle de her insanın yaratılışında esma faklılığı vardır. Kimi Rahman, kimi Vedüd, kimi Muhyi ,kimi de Celil fıtratlıdır. İnsanların anlaşmazlıklarının temelinde de esma farklılığı vardır. Çalışılan esma amaca uygun olmayınca beklenen yararlara ulaşılmaz. Sözgelimi bir insan düşünün vesvese onun kaderi olmuş adeta... Hergün vesveseden ölüyor. Bu insan, "Ya Rauf" çalışırsa ne olur? Amacına ulaşmamış olur. Çünkü Rauf esmasının vesveseyi izaleye dahli yoktur. Esma-yı hüsnanın her biri ayrı ayrı tecelliye sahiptir. Bir tecelli diğerine karışmaz. Vesveseden helak olanların çalışması gerekli olan esma "Ya Kuddüs" dür. Çünkü bu esma vesveseyi yakıp yok eden her türlü kiri pası temizleyen bir tecelliye sahiptir. Yine bir insan düşünün nereye gitse ne yapsa hep hakarete maruz kalmaktadır. Evde, sokakta, işte hep aşağılanmaktadır. Bu insan "Ya Hayy" çalışmaya başlarsa ne olur? Amacına uygun bir esma seçmiş olmaz. Yine, her yerde horlanıp durur. Oysa böyle biri "Ya Aziz" esmasını çalışsa bunu da ebcetsel sayı çarpımıyla yapsa kırk gün geçmeden izzetli, el üzerinde tutulan biri haline gelir. Bu, doğru çektiği esmanın tecellisi neticesinde açığa çıkan bir şeydir. Sufilerin seyr-i sülukta başarısız olmalarının temelinde de fıtratlarına uygun esmayı çalışmamaları yatar. Sözgelimi bir sufinin yaratılış fıtratı; atak, girişimci, tuttuğunu koparan dışa dönük olsun. Bu sufi "Ya Halim" çalışırsa fıtratına aykırı bir esma seçmiş olur. Bu sufi "Ya Seri'u" çekse seri bir şekilde yol alır. Hayret edilecek sonuçlar ortaya çıkar. Her gıda her insana yaramadığı gibi, her esma da herkese yaramaz. Esmaların hepsi şifalı ilaçlara benzerler. Ama insan kendi hastalığına uygun ilaç alıp doğru esmayı çekebilmelidir... Aksi halde beklenen yararlara ulaşılamaz. Eğer sizin düşmanlarınız çoksa ,her gün birileri size sataşıp duruyorsa yüz milyon defa "Ya Rezzak" çekseniz ne olur? Hiçbir şey... Çünkü bu esma, düşmanlara karşı bir tecelli açığa çıkarmaz. Sadece helal rızk getirir, hepsi bu... Ama "Ya Muntakim" diye zikrederseniz daha bir kaç hafta geçmeden düşmanlarınızın herbiri müthiş bir felakete düşüp sille yer. Bunu da "Muntakim" esmasının tecellisi yapar. İnsan ihtiyaç sahibidir ve hastadır. Esmaların hepsi de birer şifalı ilaçtır. Bir insan gereksinimine göre değişik değişik esmalar çalışabilir. Özellikle Sufizm yollarına biat edenler özgüven içinde diledikleri esmaları çalışabilirler. Bu, onlara verilmiş birer icazettir, ruhsattır. Bunu, çok iyi anlamak lazım... Hiçbir insan yok ki Kur'anda kendine bakan bir süre ayet olmasın; hiçbir insan yok ki esma-yı hüsnadan kendine bakan bir esma olmasın... Bir insan kendi yaratılış fıtratına uygun düşen esmayla çalışmazsa yıllar geçse de hiçbir ilerleme sağlayamaz. Kul samimi olursa Allah bunu gönlüne ilham eder... Kalbi dinlemek kadar güzel bir şey yoktur. Kalp Allahı yansıtan bir ayna... Kalp ilahi sırra açılan bir pencere...





Esma-yı Hüsnaları Çalışma Zaman Dilimi..




Esma-yı hüsnayı hangi amaç için çalıştığımıza bağlı olarak zamansal sınır da değişir. Sözgelimi Sufizm yoluna bağlı biriyseniz mürşidinizin size tarif ettiği dersi ölene kadar yapmalısınız. Ama özel amaçlar içinse, sevgi, ilim, rızk, başarı, hastalık, sihir, düşmanlıklar, rüya, yakaza ve benzeri 7,14,21,40 günle 150 gün arasında bu çalışmalar değişebilir. Yani yedi günle altı aylık zaman dilimi arasında bu esmalar zikredilebilir. Bu çalışma amaca ulaşıncaya kadar da sürdürülür... En etkilisi de esma-yı ilahinin ebcetsel sayı değeriyle esmayı zikretmektir. Sözgelimi "Hayy" esmasının ebcetsel sayı değeri 18'dir. Bu esmayla özel bir dua planlanıyorsa 18 gün buna devam etmelidir. Yine "Ya Basıt" esmasının ebcetsel sayı değeri 72'dir. Yetmiş iki gün boyunca bu sayıda esmayı anmak ruhu sevinçlere boğar. Sırlar açığa çıkar. Böyle bir usul de vardır. İnsanlar, birbakıma esmanın ışınlarına aşık olarak yaratılmışlardır. Bir insan hangi esmaya aşık oluyorsa, ona büyüleniyorsa kalbinde onun sıcaklığından esin varsa o esmayı seçmelidir. Dilerse bir halife bunun tersini söylesin... Bunda büyük bir bereket ve sır vardır. Kalbin sevmediği, aşık olmadığı esma yol aldırmaz sadece sevap getirir... Ya aşık olunan esmalar öyle mi? Onlar ruhumuzu aşkla ışınlayacak bir nurdur. Ruh, esmanın aşkıyla, ondan aldığı ışınla büyür ve gelişir. Ruh gereksinim duyduğu esmaları çok iyi tanır. Ona karşı gizliden bir aşk yönelimi sergiler. Ruhun sevgilisi ve aşkı olan esmayı; ledüne sahip olan kimi veliler bilip söyleyebilirler. Bu çoğunlukla olası olmadığına göre en doğrusu Allah'a yakarıp dua ederek kendine yararlı olacak ve mürşitlik edecek esma-yı hüsnayı Ondan istemektir. Bir hafta kadar samimi kalple dua edildiğinde Allah'ın esma-yı hüsnaları sırasıyla yavaş yavaş okunmaya başlanır. Ruh, kimi esmalar okunurken aşktan çıldırır, onu ister... İşte o esma mühim bir mürşit olabilir ve çalışan hakkında ism-i azam hükmüne geçebilir. Gelinen konaklara göre de bu esma aşkı zaman içinde başka başka esmalara kayabilir. Bu da çok doğal sayılmalıdır. Bir sufinin "Rahman" esmasına aşıkken bir zaman sonra "Fettah"a aşık olması bereketli bir şeydir... Esmaları sevmede ruhun gereksinimi, ilahi esin yelleri, yaratılış sırrı çok önemlidir. Esma çalışmadan yana hiç kimse bir esmayı çalışmaya karşı sık boğaz edilmemelidir. Severek yapılan her şey güzeldir...

Astroloji ve Esma Terkipleri...

Anne karnında iken ve doğduğumuz an ve yere göre çıkan beyin haritamızda (horoskop) bizim yaşam boyunca seyir halindeki gezegenlerden hangi yaşam alanımıza(evler) hanği türden enerjileri alacağımızı anlatan ilim dalıdır.Beynin bir bölümünün proglamlandığı bu harita bizim kimlik karakter ve yeteneklerimizi ve yaşamdaki duruşumuzu belirler.Beynin kullanmadığımız henüz programlanmamış bölümünü de kişisel gelişimizle veya ESMA'ÜL HÜSNA ları belli sayıda ve ritimde zikrederek atıl durumdaki nöronları mana istikametinde programlayıp devreye sokabiliriz.Bunu haritamızdaki gezegenleri ve açıları yayılımı hesaplayarak bulabilir,yaşamımızı daha olumlu geliştirebiliriz.
Burcumuzun yaşamımıza kolaylık veren, kişisel gelişmemize destek verecek esmalarını çekerek o tür etkileri güçlendiririz.
Bunları bize yakın aynı elementten burçların esmaların destekleyici etkisi ile dengeleyebiliriz.
Her esmanın sayı adedince çekilimi ‘zikir edilmesi’30 derecelik açı etkisi yapar. Horoskoptaki sert açılarla yaşamımızda manayı sert yaşayacağımız konuları bu açı açılımları ile dengeleyebiliriz.
Kendini batın halinden zahir haline geçmek isteyince o ilk bakışla alemde kendini yansıttı. İsim ve sıfatlarını tüm kainata yaydı.Her yaratılan belli sayıda esma ile programlanıp yaratılırken bir tek Adem oğlu, doğuşta tam program olarak (99 ismin manasını taşıyan İnsanı Kamil ,Halifetullah ,Ahseni Takvim,Berzahi cami) doğmuştur.Doğum anındaki gökyüzündeki gezegenlerin konumuna göre ilk açılımı yapar.Her biri bir ismi sıfatın manasını alemlere yaymakla görevli olan burçlar bu manaları enerji yayımları olarak yayımlar.Beyin açılımları(horoskoptaki açıları ve burç gezegen konumlarına göre) bu yayınları alır.Bunu huy,mizaç yetenek olarak yaşamda kullanır.Tam programı ortaya çıkarana kadar (kuvveden fiile) yaşam yolunda yürür.Tekamül dediğimiz bu yolda yardımcı çalışmalardan biride ESMA TERKİBLERİNİ usul ve yöntemince çekmektir.Çok geniş açılımı olan bu konuyu televizyon programımda her yıl tafsilatlı olarak vermekteyim.burada kısa olarak burçların ESMALARINI ve sayılarını izleyici istekleri üzerine veriyorum.Konuyu Tam olarak yazmak mümkün değildir.İlgilenenlerin yayınlanan programımızı izleyip konu hakkında bilgi almalarını tavsiye ederim.Yedi yıldır uygulayan izleyicilerimiz olumlu sonuçlarını ifade etmektedirler.Her burçta ağırlıklı olan isimlerden bazı örnekler:

burçlarınızdaki baskın esmaları ya da aynı gezegenin yönettiği bir başka burcun esmalarını okuyabilirsiniz bu daha uyumlu olur..

Yay-Balık gibi
Koç-Akrep gibi ya da Boğa - Terazi gibi bu burçların yönetici gezegenleri aynıdır..

KOÇ: El Cabbar,El Muktedir,El Aziz,El Evvel,El Vahid,El Celal,El Metin

BOĞA: El Hasip,El Metin, El Hafid, El Berr, El Ganiyy, El Hak

İKİZLER :EsSemi, El Halık ,EL Bais ,El Fettah ,El Kayyum ;El Muzil,El Hay

YENGEÇ: El Batın, El Rauf ,Eş Şekür ,El Reşid ,El Mumit, Er Rahim ,El Veli

ASLAN: El Hay ,El Evvel ,El Baki ,Es Selam ,El Hakem ,El Mütekebbir, El azim ,

BAŞAK: El Basir ,El Muhsi, El Muhsi ,El Muksit, ElMelik ,El Hak ,El Vekil ,El Kayyum

TERAZİ: El Musavvir ,El Vedud ,El Mumin ,El Vehhab ,El Cami, El Adl, El Latif, El Halim

AKREP: El Kahhar, El Muktedir, El Mumit, El Müteali, El Bais, El Hasib, El Habir

YAY: El Kerim,El Ganiy,El Rezzak, El Mukaddim, El Gafur, El Vali, El Muntakim,

OĞLAK: ED Darr, El Mani, El Kabıd, El Muahhir, El Hadi, Es Sabur, El Rakib, El Macid

KOVA: El Latif, El Alim, El Kudüs, El Hafid, El Hakim, El Murid, El Zahir,


BALIK: El Habir, El Afuv, El Batın, En Nafi, Er Rauf, El Vacid,El Musavvir