Site Arama

20120114

Nefret Ediyorum...

Size gercek bir hikaye anlatacagiz. Bir kadinin gozlerinde caresi olmayan bir hastalik olusuyor ve kor olma tehlikesi ile karsi karsiya kaliyor. Doktorlar hicbir sey yapamayacaklarini soyluyorlar. Cok kararli olarak ve duyduklarindan hic hoslanmayarak kadin bu kadar caresiz kalmasa asla yonelmeyecegi alternativeterapilere yoneliyor. Bunu yapmayi gulunc buluyor ama icinde bulundugu caresiz durumdan mutevellit denemeyekarar veriyor.

Sonunda alternatif yontemler uygulayan bir terapiste gidiyor. Terapist kendisine hayatini, kendisini anlatmasini soyluyor. Birden terapist kadinisusturuyor ve " son 10 dakika icinde tam 15 kez "nefret ediyorum" cumlesini kullandiginizin farkinda misiniz? " diyor. Kadin soka ugruyor. Pek cok seyiaciklarken "nefret ediyorum" kelimesini kullandigini farkediyor...

"Dunyanin gitmekte oldugu halden nefret ediyorum"

"Okullarda cocuklara davranma sekillerinden nefret ediyorum"

"Onu gormekten nefret ediyorum"

"Bunu yapmaktan nefret ediyorum"

Bu onun icin gercekten goz actirici bir deneyim oluyor. Bunun uzerinde kullandigi kelimeleri degistiriyor ve yillar sonra hala mukemmel gorebiliyor.

Burada evrensel kanunlardan "odaklanma kanunu" devreye giriyor.

Odaklanma kanunu:

Neye odaklanirsak, neye dikkatimizi verirsek onu yaratiyor, onu cogaltiyoruz. Sakinmaya calistigimiz sey yerine elde etmeye calistigimiz pozitife odaklanmakcok onemli. Ornegin asla yaslanmamayaodaklanmayin, bunu yaparsaniz kisa surede yaslanacaginiz kesin. Bunu yerine saglikli, enerjik ve genc olmaya odaklanin, dikkatinizi bunlara verin.

Kullanidgimiz kelimelere dikkat etme konusunda cok ilginc bir takim bilgiler var....Oyle ki -siz takisi ile biten kelimeleri bile literaturunuzden cikarin...Ornegin "sinirSIZ bolluk istiyorum" derken, aslinda bilincaltinizin anladigi sinirli bolluk...Bir baska ornek de "kolay, cabasiz ve eglenceli biriliski istiyorum" derken aslinda kolay, caba gerektiren ve eglenceli bir iliski cekiyorsunuz. Cunku caba'dan sonraki "siz" eki onu olumsuz hale getiriyorve bilincaltiniz bu kelimeyi caba olarak isleme sokuyor. Bunun yerine "kolay ve eglenceli bir iliski istiyorum" boylesi bir iliskininsize gelmesini cok daha kolaylastiriyor.

Agzinizdan cikan kelimelere dikkat etmeye calisin...yakinlariniza soylediklerinize dikkat etmelerini rica edebilirsiniz...en cok nelersoyluyorsunuz, ne kelimeler, deyimler, sifatlar kullaniyorsunuz...

"Binlerce kilometrelik bir yola cikmak icin once bir adim atmak gerekir" deyisinden yola cikarak,

1- kucuk, sevimli bir defter alin ve her sabah sukrettiginiz 5 seyi bu deftere yazin.

2- Hergun yakin cevrenizden veya hic tanimadiginiz insanlardan (dukkanlarda servis verenler, dolmus soforu, simitci) 2 kisiye onlari iyi hissettirecek birseylersoyleyin...Bu kisiler ne kadar tanimadiginiz
olurlarsa o kadar iyi...Ve verdikleri tepkiyi izleyin...

3- Begendiginiz seyleri insanlara ifade edin, tesekkur etmeyi aliskanlik haline getirin...bir gida dukkanina girdiniz ve mesela cok temiz buldunuz, "nekadar temiz bir dukkan, cok hosuma gitti" deyin...

4- Soylediklerinize dikkat etmeye aslayin...agzinizdan cikanlara onem verin....sozlerinizi, cumlelerinizi farkedin....bunun icin etrafinizdan da yardimisteyebilirsiniz...onlar sizi disaridan bir goz olarak cok iyi gozleyebilirler.

Isik ve sevgiyle kalin.....

Cazibe Yasası...

Şu gazete başlığı, sözünü edeceğimiz evrensel yasayı çok net biçimde anlatıyor: “Yıldırım kurbanı, en çok korktuğu şey tarafından öldürüldü.” Bu yasa, en sade biçimde söylersek, benzerin benzeri çektiğini ifade eden Cazibe (Sempatizasyon) Yasası’dır. Onun işleyişini her gün görürüz; lavaboya bir tane kirli tabak koyun, ona hemen on tane daha kirli tabak katılacaktır, köşeye bir parça kağıt atın, o köşe kısa bir zaman içinde atılan kağıtlarla dolacaktır. Hepimiz, belirli bir derecede bunun farkındayız. Farkında olmadığımız şey ise, onun evrensel bir yasa olması sebebiyle, her yerde geçerli olmasıdır, düşüncelerimizde bile.

Metafizik gruplar içinde, düşüncelerinizin realitenizi yarattığı fikri çok sık duyulur. Bu durumda, “Eğer düşüncelerim benim realitemi yaratıyorsa, benim realitem niçin her zaman tam olarak benim isteğim gibi değil?” sorusu ortaya çıkar. Hesaba katılmayan şey, Cazibe Yasası’dır. Çünki ben ne zaman istemediğim şeyin düşüncesini yayarsam, Cazibe Yasası vasıtasıyla istemediğim şeyi üstüme çekerim. Böylece, ben ne zaman olmasını istemediğim bir şey için endişelenirsem, o şeyi tam olarak üzerime çekerim. Demek ki, gazete manşetinde sözü edilen adam, yıldırım çarpması endişesi ve korkusuyla, korktuğu olayı üstüne çekmiştir.

Biz negatife odaklanma eğiliminde olan bir toplumda yaşıyoruz. Görsel ve yazılı medyamızın zamanının ve yerinin çok az bir yüzdesi pozitif, titreşimi yükseltici olaylara ayrılmıştır. Büyük bir bölümü, negatif olaylara odaklanır. Böylece bize, negatif düşünceleri teşvik etmemiz öğretilmiştir, hatta bize onun “pratik” olduğu bile söylenmiştir. Öyleyse biz ne zaman istediğimiz bir şey düşünsek, bunu sıklıkla izleyen düşünceler, istediğimiz şeye niçin sahip olamadığımızın sebepleridirler. Eğer kendimize “Ben piyangoyu kazanmak istiyorum.” dersek, bunu derhal, “Bu imkansız, kazanma oranı çok düşük.” gibi düşünceler takip eder.

Böylece, bir düşünce bir diğerini iptal eder. Eğer Protestan çalışma ahlakına göre düşünürsek; yaşam zordur ve ancak çok gayret gösterip çalışırsak hayatta kalırız; bu düşünce daha sonra deneyimimiz haline gelecektir. Bu şekilde, her an içinde yarattığımızı ve yaratmadığımızı görmeye başlarız, çünki zihinlerimiz asla sakin ve sessiz değildir. Eğer yaşamlarımız devamlı olarak her an her şeyin olabildiği halde ise, bunun sebebi, düşüncelerimizin devamlı olarak her an her şey hakkında olmasıdır. Buna bir de bizim dışımızdaki tesirleri ekleyeceğiz. Diğer insanlar ve onların bizim düşüncelerimiz üstündeki etkileri nelerdir?

Bizler, her biri kendi düşünce süreçleriyle kendi gerçekliklerini (realitelerini) yaratan diğer varlıklar tarafından çevrelenmişizdir. Çevremizdekilerle doğrudan doğruya, karşılıklı olarak etkileşiriz ve kitle iletişim araçlarıyla da daha çok sayıdaki diğerleriyle etkileşiriz. Bizler, karşılıklı olarak birbirimizi etkileyerek diğerlerinin düşüncelerine tesir ederiz, yani bireyin düşünme süreci kültürel bir süreç birikiminin sonucudur. Doğduğumuz andan itibaren tesir altında kalmışızdır. Hatta bazı araştırmacılara göre, diğer insanların düşünceleri yoluyla doğmadan önce bile tesir altında kalmışızdır. Böylece bizler, bize yakın olan biriyle sonradan paylaştığımız yaratıcı bir düşünceye sahip olabiliriz; daha sonra da ikimiz birlikte bu düşünceyi deneyebilir ve geliştirebiliriz. Sonra her birimiz bu gelişmeyi birkaç başka kimseyle paylaşırız. Bu düşünceyle yaratılan realite derhal yüzlerce insanın tesiri altında kalır. Bu durumda, yarattığımız realitenin imajine ettiğimiz orijinaline hiç benzememesine şaşmamak gerek.

Bu tartışmadan iki önemli nokta ortaya çıkmaktadır. Birincisi, dikkatimizi istemediğimiz bir şeyden uzaklaştırmaya ihtiyaç duyarız. İstemediğimiz bir şeyi düşünmenin, onu çektiğini hatırlayın. İkincisi, eğer realitemizin istediğimiz şeyle daha fazla aynı çizgide olmasını istiyorsak, o zaman düşüncelerimizi paylaştığımız kimseler hakkında dikkatli olmamız gerekmektedir.

Alıntıdır..

Çekim Yasası...

Mutluluk, sağlık, servet:
Ne istersek yapabilir ya da sahip olabiliriz.
Neyi seçersek ona sahip olabiliriz
Olmuşların, olanların ve tüm olacakların cevabi 'sır'dır
Hepimiz tek bir sonsuz güçle çalışıyoruz Tek yasa: ÇEKİM YASASI

ÇEKİM YASASI:
başınıza gelen her şeyi, siz hayatınıza çekiyorsunuz ,ve hepsi zihninizde
tuttuğunuz suretlerden dolayı size geliyor ve bu düşüncelerinizdir
ne düşünürseniz, kendinize çekersiniz

en çok neyi düşünürseniz, onu kendinize çekersiniz ve o hale gelirsiniz
düşündüğünüz şey, elinize geçer bu prensip 3 basit kelimeyle açıklanabilir:
düşünceler nesnelere dönüşür!

çoğu insanlar istemedikleri şeyi düşünür ve başlarına niye tekrar tekrar geldiğini merak eder
çekim yasası sizin bir şeyi iyi yada kötü algılamanızla veya olmasını isteyip istememenizle ilgilenmez sadece düşüncelerinize cevap verir

evren çekim yasasını temel alıyor,her şey çekim yasası ile ilgili,çekim yasası her zaman işliyor
inanın, inanmayın, anlayın ya da anlamayın,her zaman işler
yaratım her an devam ediyor sürekli yaratım sürecindedirler
çekim yasası " neyi düşünür ya da odaklanırsan, onu alırsın’’ der
ondan yakınıyor olman yakındığını sana daha çok yaklaştırır

korktuğu şeylere odaklanmak yerine olmasını istediklerine odaklanmak
tek yapmamız gereken, gözlerimizi açıp bakmak:
çevrenizde çekim yasasının kanıtlarını görürsünüz

en çok hasta olan, hastalıktan en çok bahsedendir
bolluktan en çok bahseden, bolluk içindedir
çekim yasası her yerde aşikardır, eğer ne olduğunu anlarsanız.
siz bir mıknatıssınız

anlamamanız, reddetmeniz anlamına gelmez bilimsel olarak açıklanmıştır ki, yapıcı düşünce olumsuz düşünceden 100 kat güçlüdür.
zaman tamponu olan bir gerçeklikte yaşıyoruz ve bu gerçekten isimize yarıyor
düşüncelerinizin anında gerçekleştiği bir çevrede yasamak istemezdiniz!
düşüncelerinizin ortaya çıkışı biraz zaman alır ve bu iyi bir şeydir!
düşüncelerinizi fark etmeli, seçmeli, ve bundan hoşlanmalısınız

çünkü siz, kendi hayatinizin şaheserisiniz, hayatınızdaki her şeyi, yakındıklarınız dahil,hayatınıza siz çektiniz ilk bakışta bunu duymaktan nefret edeceğinizi biliyorum

birçoğumuz bir tersliği çekeriz, ve bunu kontrol edemeyeceğimizi düşünürüz
"düşüncelerimi değiştirmek zor olacak" diyorsunuz
düşünceleriniz, duygularınızı oluşturur
duygularımız, neyi kendimize çektiğimizi
yani "şu anda neyi kendime çekiyorum" sorusunun cevabi hislerinizdir
eğer iyi hissediyorsanız, devam edin doğru yoldasınız

insanlar yataktan kötü kalkarlarsa,bir döngü başlatırlar ve bütün gün öyle gider
hislerindeki basit değişimlerin günlerini veya hayatlarını etkileyeceğini bilmezler
eğer gününüze iyi baslar, mutlu bir ruh hali içinde olursanız herhangi bir şeyin ruh halinizi değiştirmesine izin vermediğiniz surece çekim yasası ile, mutlu ruh halinizi sürdürecek durum ve kişilerle karşılaşırsınız neye odaklanırsanız, onu hayatınıza çeker ve yaşarsınız isteseniz de istemeseniz de
duygu ve düşünceleriniz her zaman oluşanlarla denktir

anlaması zor,ama kendimizi açmaya başlayabilirsek,düşüncelerimizin hayatımıza yaptıklarını farkındalığımızdaki bu değişimle engelleyebiliriz
geri kalan her şeyi unutun, sadece onu düşünün garanti ederim, kendinizi iyi hissedeceksiniz

mesela evcil hayvanlar harikadır, size kendinizi harika hissettirirler
evcil hayvaninizi sevdiğinizde, bu duygu hayatınıza iyilik getirir bu çok güzel bir hediyedir

hisleriniz aracılığıyla düşüncelerinizi yönlendirmeye başladığınızda ve duygu, düşünceleriniz ve başınıza gelenler arasındaki uyumu fark ettiğinizde kendi gerçekliğinizin yaratıcısı olduğunuzu bilirsiniz ve uzaktan bakanlar yaşadığınız mükemmel hayata hayret ederler.

yaratım sureci 3 adımdan oluşur
1. adim: istemek

istemek için kelimelere ihtiyacınız yok evren tamamen düşüncelerinize cevap verir
gerçekte ne istiyorsunuz?

2. adim: cevaptır

isteğinize cevap verilmesidir burada evren sizin için devrededir evrendeki tüm güçler isteğinize cevap vermek için devrededir

3. adim, alma

kendinizi isteğinizle ayni hatta getirmeniz gerekir isteğinizle ayni hattaysanız, kendinizi harika hissedersiniz
bu duyguların gücüdür ama korku, öfke, umutsuzluk hissederseniz, bunlar isteğinizle ayni hatta olmadığınızın güçlü göstergeleridir

hissettiklerinizin önemini fark ettiğinizde, ve düşüncelerinizi, hislerinize dayanarak yönlendirdiğinizde, yavaş yavaş görürsünüz ki düşünceniz, oluşturmaya başlayacaktır

evrenin size ulaştırmak istediğiyle ayni hattaysanız,eğlenceli olur, zaman durur, bütün gün ayni şeyi yapabilirsiniz evren hızı sever ertelemeyin, fırsat oluştuğunda, harekete geçin!

tek yapmanız gereken bu
istediğiniz her şeyi kendinize çekeceksiniz para, insanlar, ihtiyaç duyduğunuz bir kitap,ne isterseniz kendinize çekeceksiniz

neyi çektiğinize dikkat etmelisiniz çünkü zihninizde tuttuğunuz görüntüleri,kendinize çekersiniz
başlangıçta hiçbir şeyiniz olmayabilir
hiçbir yol da olmayabilir, bir yolu bulunacaktır karanlık bir yolda giden bir arabayı düşünün,sadece birkaç metre önünü görür.

hayat da böyle ilerler görmesek de yolun devam edeceğine inanırsak, hayat bizi gerçekten gitmek istediğimiz noktaya götürecektir ilk adimi atin yeter evrenin müthiş bir düzeni vardır

her şey zihnimizdedir

"bu çok büyük, olması zaman alır" diyen de,
"bu ufak bir şey hemen olur" diyen de biziz
bunlar bizim tanımladığımız ölçütlerdir,
evrene göre böyle kurallar yoktur su anki koşullarınız ne olursa olsun o sadece su anki gerçekliğinizdir,

birçok insan mevcut durumlarına bakıp "ben buyum" der
kendinizi su andaki koşullarınızla tanımlarsanız gelecekte de aynılarını yasamaya kendinizi mahkum edersiniz
yaşadıklarımız, düşündüklerimizin sonucudur

Şükür gerçekten de daha fazlasını hayatınıza getirir

herkes bilir, küçük şeyler için şükretmek, daha fazlasını istemektir
her zaman şükretmek, kaynakları size doğru çeker
düşündüğümüz ve şükrettiğimiz şeyleri kendimize çekeriz
bu hepimizin her gün yapması gereken çok güçlü bir egzersiz
her sabah kalkıp şükretmek

diş fırçalarken, şükrettiğim şeyleri düşünmek sabah rutin islerimi yaparken bu minnet duygusunu hissetmek.

sahip olduklarınızla ilgili hislerinizi ne kadar çabuk değiştirirseniz, minnet duyduklarınızı o kadar çabuk hayatınıza çekersiniz
sahip olduğunuz için şükrederseniz, kısa sure sonra daha iyisine kavuşursunuz

hayatinizi değiştirmeye başlamak için bir diğer şey; tasavvur etmek
tasavvur ettiğinizde, gerçekleştirirsiniz bir şey zihninizde oluyorsa, madden de olacaktır

nasıllar evrenin isi

tasavvur her şeydir, hayatin gelecek etkilerinin ön izlemesidir
ne istediğinize karar verin, elde edebileceğinize inanın, hak ettiğinize ve mümkün olduğuna inanın

niyet edin!
hayat her alanıyla birbirine bağlıdır birçok insan basarili olup, istediği ise, eve sahip olmak ister ama tüm bunlara sahip olmak, asil isteğimiz olan mutluluğu bize garantilemez
bunlar iç huzuru bize getirmez, tersine iç huzuru ve mutluluğu sağlamak kendimize bunları çeker

hepimiz bu evrende yaratıcıyız ve meydana getirmek istediğimiz her dilek,
gerçekleşecek
duygu, düşünce ve dilekleriniz çok önemli

kendinize, diğerlerinin size davranmasını istediğiniz gibi mi davranıyorsunuz?

kendi kendinizin çaresisiniz karşıdan beklemeyin, onun yerine zamanınızı kendinize istemeye ayırın ve kendinizi sevdikçe başkalarını da seversiniz kendinizi etrafınızdaki insanların en iyi yönlerini görmeye alıştırın

iyi hissetmek için kimseden değişmesini istemeyin

mutluluğun tek bir akimi vardır tek bir pozitif enerji akimi vardır ve tüm evren bununla doludur
insan neyi düşünürse başına gelir
"hayır" deyip ortadan kaldıramazsınız
eğer savaş karşıtıysanız barış için çalışın
eğer açlığa karşıysanız insanların daha çok yiyecek bulması için çalışın
eğer kötü politikacılara karşıysanız, rakibi için çalışın
istemediğinize değil, istediğinize odaklanmalısınız
tabii ki istemediğinize bakacak, tam tersini arayıp ne istediğinizi bulup onu oluşturacaksınız

gerçek su ki;
iç sesiniz ve iç görünüzü derinleştirmeye başlarsanız hayatinizi siz yönetirsiniz
tüm dünyayı istediğiniz sekle sokmak için doğmadınız kendi dünyanızı seçtiğiniz şekilde yaratmak için doğdunuz

diğerlerine de kendi seçtikleri dünyayı yaratmaları için izin vermelisiniz
insanlığın beyninde bir virüs gibi yasayan bir yalan var bu yalan;hiçbir şeyin yeterince iyi olmadığı düşüncesi
bu yalan insanları korkuya, açgözlülüğe sürükler ve bu duygular onların yaşantıları olur böylece dünya bir kabus hapı almış gibi olur

mevcut kaynağımızın yetersiz kaldığını fark edince, hedefimize ulaşmak için yeni bir kaynak buluruz
kendimizi çaresiz hissettiğimizde aslında etrafımızdakileri görmüyoruzdur
insanlar kalplerinden geçeni yapmaya başlayınca ayni şeyleri yapmak istemezler
bunun güzelliği buradadır
hepimiz ayni kişi olmak istemeyiz
ayni deneyimleri yasamak istemeyiz
hepimiz ayni giysileri istemeyiz

inanır, ona göre hareket ederseniz size görünecektir

gerçekliğinizin çeşitliliği sizi özgür bıraksın
ve istediklerinizi seçin ve yasamak istediğiniz bir şey gördüğünüzde,
onu düşünün onunla ilgili duyguyu bulun ve o duyguya bürünün
ondan bahsedin, onunla ilgili yazın
onu kendi gerçekliğinize dönüştürün ve yasamak istemediğiniz deneyimleri görünce onunla ilgili konuşmayın, yazmayın endişelenmeyin,
tepki vermeyin görmezden gelmek için kendinizi zorlayın, dikkatinizi vermeyin
istediklerinize olan dikkatinizi bölmeyin

simdi tarihte yeni bir sayfa açmak için en iyi zaman
çünkü ilk defa bilgiye parmaklarımızın ucundan ulaşabiliyoruz
elinize yüksek güçlü bir mikroskopla bakarsanız, sadece enerji dalgaları görürsünüz
eliniz, yıldızlar ya da okyanus, hepsi aslında aynı şeyden meydana geldi
her şey enerjidir

evrendeki her şey enerjidir

çoğu insan kendini bu beden olarak tanımlar
siz bu beden değilsiniz mikroskop altında bir enerji alanısınız
tekrar düşünün
siz ruhsal bir varlıksınız

hepimiz birbirimize bağlıyız sadece bunu göremiyoruz birbirinden ayrı bir dışarısı ve içerisi yok evrendeki her şey birbiriyle bağlantılı,tek bir enerji alanı var siz bir enerji kaynağının uzantısısınız ve burada bu harika bedenlerinizle bulunuyorsunuz ama bedenleriniz sizi çoğunlukla gerçekte ne olduğunuzdan uzak tutar

biz enerjinin kaynağıyız, biz sonsuz varlıklarız

diğer bir değişle evrenin kendisi bir bilinçtir
açığa çıkan olasılıkların sınırsız hissedişiyiz ve hepsi gerçeğe dönüşecek

bütün büyük öğretiler, yaratıcı gücün hayalinde ve suretinde yaratıldığınızı söyler
siz kendi dünyanızı yaratabilecek potansiyel yaratıcı güce sahipsiniz ve yaratıyorsunuz
tüm güç içerdendir ve bu yüzden kendi kontrolümüzdedir

insanlar istediklerine odaklanınca, istemedikleri uzak düşer
istedikleri oluşur, diğeri ise kaybolur

evrende ihtiyaçtan fazlası var

çekim yasası ile tüm isteklerimizi oluşturabiliriz
kendinizi kültürel engellerinizden, sosyal inanışlarınızdan kurtarabilirsiniz bir kez daha sizdeki gücün dünyadakinden fazla olduğunu anlarsınız
bir sınır var mi;kesinlikle yok bizler sınırlandırılmamış varlıklarız
yetenek, güç, ve kapasitede bir tavanımız yok
bu gezegendeki her bir yaratılmış varlık sınırsızdır

eğer meditasyon yapmaktan zevk alıyorsanız, yapın
eğer salamlı sandviçten zevk alıyorsanız, yiyin
başarınin koşulu iç mutluluktur

sizi mutlu eden her şey, daha fazlasını size çekecektir ve size iyi gelecek bir şey bulun saadetinizi izleyin,sadece duvarların olduğu bir yerde evren size kapılar açacaktır

yeni bir çağ başlıyor

bu, sınırı uzay değil, akıl olan bir çağ
sınırsız olasılıkların, sınırsız potansiyelin olduğu bir gelecek

insanlar zihinlerindeki potansiyelin en fazla %5 ini kullanabilirler uygun eğitimin sonucunda zihnin potansiyelinin %100 ü kullanılabilir
insanların tüm zihinsel ve duygusal potansiyellerini kullandıkları bir dünya düşünün

her yere gidebilir, her şeyi yapabilir, her şeye ulaşabiliriz kendinizi istediğiniz ile farz edin
her din bize bunu söyler her önemli felsefe kitabi, her büyük lider bize ayni şeyi söyler

isteğini düşünerek, ne istediğine karar vermene yardim edecek hayat deneyimini kendine çek ve bir kez karar verince bütün düşünceni ona ver
zamanının çoğu bilgi toplamakla geçecek
bilgi, istediğinin ne olduğuna karar vermeni sağlayacak ama asıl işin ne istediğine karar verip, ona odaklanmak ve ona odaklanarak onu kendine doğru çekmek
yaratımın süreci budur

harika olduğumuza inanmalıyız

muhteşem bir tarafımız var
hayatta başımıza ne gelirse gelsin, ne kadar genç ya da yaşlı olduğumuzu düşünüyor olursak olalım, içimizde dünyadan daha güçlü bir kuvvet olduğunu düşünmeye başladığımız an ortaya çıkmaya başlayacak

hayatımızı değiştirecek
bizi doyuracak,
giydirecek,
koruyacak,
yol gösterecek

eğer izin verirsek varlığımızı besleyecek...

Layık Olmak (Hak Etmek)

Zengin olmaya “layık değilim” diye düşünüyorsak, bol para kucağımıza bile düşse, bir şeklide onu reddederiz veya göremeyiz.

Şu örneğe bakın;

Kurslarıma katılan bir öğrencim, gelirini çoğaltmak üzerinde çalışıyordu.

“İnanamıyorum. Ben hiçbir şey kazanamam” deyip duruyordu.

Bu olayın onun değişen bilincinin yansıması olduğunu biliyorduk.

Ama o hala hak etmediğini düşünüyordu.

Ertesi hafta bacağını kırdığı için derse gelemedi.

Doktor masrafları beş yüz dolar tutmuştu.

Yeni “bolluk bilincine” doğru yol almaktan korkmuştu, layık olmadığını düşünüyordu ve kendini bu şekilde cezalandırmıştı.

Gelirimizi arttırma üzerinde yoğunlaşıyorsak, borçlarınızı düşünmeyin.

Yetmezlik ve borçlar üzerinde yoğunlaşırsanız, daha çok borç ve darlık yaratırsınız.

Evrende sonsuz kaynak var.

Bunu anlamaya başlayın.

Açık bir gecede gökyüzündeki yıldızları, bir avuç kum tanelerini, ağacın tek bir dalındaki yaprakları cama vuran yağmur damlalarını, domatesin içindeki çekirdekleri saymaya kalkın.

Her çekirdek, üzerinde çok sayıda domates olan bir domates fidesini yaratma gücünü içinde taşıyor.

Sahip olduğunuz şeyler için şükredin, çoğaldıklarını göreceksiniz.

Hayatımdaki herşeye sevgimle şükranlarımı sunmak hoşuma gidiyor.

Evimi, suyumu, elektriğimi, telefonumu, mobilyamı, giysilerimi, arabamı, işimi, paramı, arkadaşlarımı, görme, hissetme, dokunma, tatma, yürüme ve bu gezegenden zevk alma yeteneğini…

Kendi yetmezlik ve sınırlılık inancımız, bizi sınırlayan tek şeydir.

Sizi hangi inancınız sınırlıyor?

İçsel sesinize daima güvenin bu konuda o size yardımcı olacaktır.

Örneğin; sadece başkalarına yardım etmek için mi paranızın olmasını istiyorsunuz?

O zaman da kendinizin değersiz olduğunu söylüyorsunuzdur.

Şimdi bolluğu, zenginliği reddetmediğinizden emin olun.

Arkadaşınız sizi yemeğe davet ediyorsa, zevk ve sevinçle kabul edin.

Arkadaşınızla sadece davet “değiş tokuşu” yapıyor olduğunuzu hissetmeyin.

Biri size hediye veriyorsa, nezaketle kabul edin.

Kullanamayacağınız bir hediye ise başka birisine verin.

Bırakın, şeyler sizden akarak geçsin ve bunu sürdürün.

Gülümseyerek “teşekkür ederim” deyin.

Böylece evrene iyi şeylerin size verilmesine hazır olduğunuzu göstermiş bulunuyorsunuz.

Alıntıdır.

"The Secret" Hatalarına Çok Yönlü Bir Bakış

Geçmişten Bugüne, Farkındalık Arayan İnsanlığa Bir Bakış

The Secret kitabının çok satılmasında, yazılı ve görsel basın kullanıldı. İyi bir reklam, çok öncesinden Ne Biliyoruz Ki adlı filmin de tutulması ve akabinde The Secret tanıtımlı videolar internette yayınlanmaya başlanması ile “plan” devreye girmiş oldu.
İnsanlık, dini bilgilerin içindeki sembol anlatımların ardındaki evrenin ve bunun zihin-beden-ruh arasındaki etkileşimi bilmekten yoksun olduğu için, kendilerine gerçeği bildiklerini ifade eden öğretilerin içine -hatta bu dini kültüre aykırı olsa dahi- sorgusuzca atmış durumdalar.
İnsanlık uzun zamandır, kendini ruhsal açıdan önemli hissetmedi. İçindeki yaşadığı bedeninin biyolojik işleyişine dair bile bir kontrole sahip değildi. Ve insan, gerçekte acizliği ile boğuşuyordu.
Şifa ve bilgelik, farkındalık dağıttığını iddia eden gruplar ve bu amaçla medyumlar aracılığı ile yazılmış kitaplar, her seferinde isimleri değişerek ama aynı amaca hizmet eden bir işleyiş ile empoze edilmekteydi. Bir gruba dahil edildiğinde kendini özel ve arınmış hisseden, kurtuluşu arayan insanlar, empozeler doğrultusunda kendilerin birer tanrı ilan ettiler. Şifacı olmaya dair bir etiket kimliğine sahip olmak isteyen insanlar, dolar bazındaki eğitimlere katıldılar. Her eğitim kısmen, enerji bedeni ve evrensel enerji ile bilinç arasındaki bağı anlatmasana karşın, eğitimlerin isimleri farklı farklı sunuluyordu.
Şifa hakkında kendilerini gerçekte geliştirmiş, yurt dışında eğitimler almış insanlar, Türkiye’de niyet enerjisinin bilinmesine yardımcı “ Sırları ”anlatan bu tarz kitabı sevgi ve şükranla sorgusuzca kucakladılar. Çünkü yaptıkları iş, ilk defa bu kitap aracılığı ile en uzun ‘reklam’ını yapmıştı, parapiskoloji ile ilgilenen ilgilenmeyen binlerce kişi bu kitaba koşuyordu ve artık açık zihinler! tarafından kabul edilmekteydi.
(Not: Enerji düzeyinde şifa vermek olasıdır. Çünkü (ilerde de çalışacağım bir alan olarak da) bizler sadece fiziksel bedene sahip mekanizmalar değiliz. Bizler evrensel enerji ile bağlantılı olan enerji bedenlerine de sahibiz. Bir hastalık fiziksel ve enerjisel düzeyde vuku bulduğunda, enerji düzeyinde yapılan düzeltmeler ve iyileştirmeler bağlantılı olduğu fiziksel bedenin işleyişine de yansımaktadır. Yanlış olarak gördüğüm nokta, The Secret tarzı kitapların enerji sistemi kısmen anlatsa da içinde hatalı inanışların da var olduğudur)
Plan devredeydi. İnsanlığı doğru bilgiler ile başlayıp sonucu saptıran bilgiler ile kişilerin din ve Tanrı inançları karmaşaya uğratılacaktı.


Kuantuma Bir Bakış
Ve Kuantumu kullandılar.
Kuantum Fiziğinin işleyişi, şu yaşadığımız fiziksel dünyanın sebep sonuç- mantık ilişkisinden tamamen farklıdır. Kuralları insanı anlamaya zorlayan, anladıkça şaşkına uğratan bir sistem içinde işler.
Örneğin ; madde aleminin derinlerini inceleyen kuantum fiziğindeki bilgilere göre;
Her şey bir enerjidir ve bizim cansız dediğimiz hatta yok dediğimiz her şey, gerçekte sırf onu düşündüğümüz ve bir enerji yüklemesi yaptığımız için yine bir enerjiye sahiptir ve vardır..Üstelik bu enerjiler o kadar iç içedir ki, her şey ayrı birer kalıp enerji değil de gözlemciyi de içine alan tek bir enerji bütünüdür.
Yani etrafa baktığınızda parça parça ve birbirinden ayrı duran kanepenizi halınızı kitabınızı görürsünüz. Oysaki kuantum fiziği bilimine göre, kanepe, halı ve kitabınız farklı frekanslarda titreşen ve birbirinin içine girmiş tek bir enerji bütünü gibi gözüken canlı bir bilince- enerjiye sahiptir. Üstelik, madde olarak görmediğimiz, düşüncelerimiz de, kendine ait frekansa sahip birer dalga boyudur- bir enerjidir.
Yani kuantum fiziği, birbirinden ayrı algıladığımız tüm maddeleri; canlı sürekli titreşen ve ritmik kalıplara sahip, karşılıklı etkileşim değişim dönüşüm hareketinde bulunan bir enerji paketi olarak değerlendirir.
Ve gelelim yine çok ilginç bir noktaya;
Ve bu kuantlar aynı anda- taki gözlemci tarafından izleninceye kadar- olasılık dalgalarıdırlar. Ve kuantlar aynı anda her yerde olabilir. Bunu makroya uyarlarsak örneğin, sizin kanepenizin en alt düzeyindeki kuantlar, aynı anda Çin’ de olabilir. Dalga olarak her yerde bulunma ihtimalini taşıyan bu kuantlar, ancak siz onu gözlemlemeye kalktığınızda dalganın çökmesi ile parça haline gelir. Ne kadar mantıksız ve akıl dışı değil mi ? Ama mikro düzeyde, düzen akıl almaz şekilde işliyor. Ve bizim beynimiz milyonlarca yıldır makro düzeyin yasalarına göre biçimlenmiş.
Her neyse, burada Secret’ ta anlatılan Kuantum’un, aşinalık olsun diye işleyiş sisteminden küçük bir parçayı, kedi algılayış kapasiteme oranla anlatmak istedim.
Kuantum Fiziğinde, ancak gözlemci kuantum alanına baktığında dalgaların çökmesi ve parça haline dönüşmesi, yani bu bilinmez etki, bizlere zihnimizin enerji düzeyinde, yaşamın işleyişine etki etme ihtimalimiz olduğunu inanmamızı isteyen gizli ve daha çok bağlantılarının da araştırılması gereken bir sır gerçekten.

1400 Yıl Öncesindeki Bize Sunulan Sırra Bakış
Ve eğer araştırılırsa, ya da şöyle diyeyim bizim şu farkındalık sahibi ışık işçilerimiz dışarıdan gelen her sırlı bilgiye balıklama atlamayıp, işleyişinden bihaber olduğu dinini, kültürüne bir bakmayı bir araştırmayı bilse, DUA'nın işleyiş sisteminde de bu sırrın var olduğunu bilecek.
Ve 21 inci yüzyılda, bize, eksiklikleri ve yanlışları ile empoze edilmeye çalışılan bu sırlı bilgilerin, gerçekte yüzyıllar önce

Bana dua edin icabet edeyim - ayet
Dua müminin silahıdır - hadis
Kaderi ancak dua değiştirir - hadis
Allah istemedikçe siz isteyemezsiniz- ayetAyet ve hadislerinde de, bu sırra dikkat çekilmiş olunduğunu fark edecek.
Bu hadisler ve ayetlerin ışığında, insanın dua gücünün,- niyet gücünün, kader açısından bakarsak olması planlanan durumlara etki edebileceğini hatta değiştirebileceği vurgulanıyor. Vermek istemeseydi istemek vermezdi hadisi ile de, duanın, yaratıcının bize verdiği bir güç olduğunu görüyoruz.
Burada, fiziksel ve ruhsal gereklilikleri yaptıktan sonra, en iyisini bizim adımıza bilir gerçeği ile sonucu yaratıcıya bırakırız. Ve biliriz ki, Ancak Yaratıcının izni dahilinde bir şeylere sahip olabiliriz.
The Secret’ teki hata tüm sırrı, sadece bizim düşünce çekimine bağlaması ve kendimizin birer küçük tanrı olduğumuzu projekte etmesidir.

***Velhasıl, The Secret kuantum gerçekliğini kullanarak, akıllıca bir giriş yapmış.
Ancak ilerleyen bölümlerde, kısa bilimsel veriler ile planın işleyişine uygun olan inanç sistemimizi yıkmaya çalışan yoğun tekrarlamalar ile karşılaşıyoruz.

The Secret’ten Seçmeler
“Tüm yaşantınız çekim yasası tarafından şekillendirilirken bu her şeye muktedir yasa düşünceleriniz aracığıyla işliyor. … yaratım sisteminin bir bütün olarak dayandırılabileceği en büyük ve en mutlak yasa…
Düşüncelerinizle sadece kendi hayatınızı yaratmakla kalmayacak, onlar aracılığıyla dünyanın yaratımına da güçlü biçimde katkıda bulunacaksınız.
Siz evrendeki en güçlü mıknatıssınız. İçinizde barındırdığınız manyetik güç yeryüzündeki her şeyden daha güçlü. Bu akıl sır ermez çekim gücünü yayan ise yine sizin düşünceleriniz.
İnsan kendi evrenini kendisi yaratır.”
Yanlışlık Taşıyan Empoze Edilmeye Çalışılan Fikirler
Şimdi burada, yaşadığımız her şeyi, düşüncelerimize bağlayan bir bakıma, ‘kader yoktur’u empoze eden ve asıl kader sizin düşüncelerinizdir’i sunan bir yaklaşım var.
Hata 1: Kader Yoktur
İslam bilgilerine göre kader vardır ve kadere dualarımız etki eder ve dualarımızın olacak bir durumu değiştirebilme gücü vardır -ki değişse dahi bu değişim olasılık olarak yine kader bilincinin içinde mevcuttur.-
Kişiler kader bilinci sınırları içinde özgür seçimlere ve kader bilinci içindeki ama kendi dışındaki etkilere de maruz kalan bir yaşam sürerler. Örneğin, istediğiniz kadar ‘kader yok’ ya da ‘kaderi ben yaratırım’ deyin. Sizin anne karnınızdaki 40'ıncı gün ve doğum anınızdaki, gezegenlerin enerji bedeninize etkisine maruz kaldınız.
Kişiliğiniz ve olası düşünce süreçleriniz bile, gezegenlerin sizdeki açılımındaki etkiler altında. Sizden önceki atalarınızın genetik özelliklerinin karışımını taşıyorsunuz ve yaşadığınız ortamın ortak bilincinden etkileniyorsunuz.
Aldığınız eğitim, var olan zeka potansiyeline etki ediyor.
Ve insan olarak, sınırlar ile de yaratıldık. Ayrıca doğum zamanınız haricinde, şu anki yaşamınızda da, yükselen burcunuz ve ay burcunuzun, yanı gezegenlerinin şuandaki hareketlerinin size özgü açılımları ile yaşamınızda olası etkileri altındasınız. Üstelik yaşadığınız şehrin, dünyanın manyetik alanından çeşitli derecelerde etkileniyor. Ve yaşadığınız yerdeki elektronik aletlerin elektromanyetik dalgalarından etkileniyorsunuz. Hatta siz kendi biyolojik saat ritminden bile etkileniyorsunuz. Yediğiniz besinlerin ve içindeki katkı maddelerin de etkisi altındasınız. Tabi daha işin içine medyayı katmadım ve fiziksel düzeyde değil de enerjisel düzeydeki etkilerin bir kısmını kattım.
Yani demek istediğim, insan olarak bizler, kaderimizi kendimiz yaratmıyoruz. Kaderimiz; enerjisel, fiziksel, zihinsel, kültürel, maddi, kurumsal vb birimlerin etkileri altındaki sınırlardan geriye kalan seçim olasılıklarından birini seçmek ve sizin de diğerleri tarafından seçilmeniz yönündeki olası seçilmişler olarak yaşamımızı sürdürmeyi kapsıyor.
Dolayısıyla kısmi bir yanılma içinde, yaşamımızdaki seçimleri kendimiz seçiyoruz gibi algılasak da bunlar; en başlangıçtaki düzeyde etki altındaki seçimlerimiz, çoktan seçmelilerimiz ve diğerleri tarafından seçilmişliklerimizdir.

Olasılık Dalgaları
Bu etkiler, olasılık dalgalarıdır.
Yani örneğin gezegenlerden gelen anlam yüklü ışınlar, sizin yaşamınızda o anlamın vuku bulma ihtimalini arttırıcı yöndedir.
Ancak bu, o anlam yüklü dalganın kesinlikle, sizde etkisini açığa çıkaracağı anlamına gelmez.
Bu etki, ihtimali yoğun olan bir olasılık dalgasıdır.
Dolayısıyla biz etkiler alanında yaşıyoruz ve kaderimiz, diğer kaderler ile çok yönlü bağlantılara sahip.

Lafı fazla uzatmadan, The Secret'daki ikinci hata:
Hata 2: Düşüncelerimiz İle Yaratırız
Doğru olan kaderimizi kendimiz yarattığımız değil; kaderimizdeki olasılık dalgalarına istediğimiz yönde etkide bulunma ihtimalimizin olduğudur.
Bu kaderi yaratmak değil, Var olan ve içinde olasılıkları canlı bulunduran bir kader sisteminin içinde, dua ile başlangıcın, gidişatın ve sonucun değişmesi adına etkide bulunabileceğimizdir.
Düşünce niyeti ile yoğunlukla düşlediğimiz ve zihnimizde gerçek yaptığımız bir olasılığın enerji kalıbından fiziksel düzeye indirgenmesine tezahür diyoruz.
Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken bizim yine bir yaratım yapıyor oluşumuz değildir, zaten yaratılmış potansiyelleri bir eşzamanlılık hali ile yaşamımıza alıyor oluşumuzdur.
Örneğin, aradığımız bir kitabın bir arkadaşınız tarafından size hediye edilmesi bir yaratım değildir. Kitap zaten yaratılmıştır. O zaten vardır. Onun yaratılmış hali ile sizin isteğiniz, fiziksel düzeyde birleşmiştir.
Ya da bir fikir bulduğunuzda o fikri ben yarattım diyebilirsiniz. Ama bu gerçek değildir. Her fikir yaratılma potansiyeli içinde zaten vardır, mevcuttur, sizden önce belki de bulunmuş ve işleme sokulmuştur. Sizler ve ben de dahil ancak ve ancak zaten bir potansiyel içinde var olan düşünceleri, fikirleri bulabiliriz. Bu bizim yaratımınız değil zaten var olan bir yaratımı, kendi zihnimizi almaya açtığımız için, evrensel bilinç dedikleri bir boyuttan kendimize çekmemiz ve bunun bizden söz- düşünce ya da işleyiş olarak açığa çıkmasıdır.
\Dolayısıyla anlatmak istediğimi buraya kadar okuduysanız anlamışınızdır. Bizler Yaratıcı değiliz.
Düşünce ya da fiziksel düzeyde yaratılmışları, düşünce niyetinden etkilenen bir enerji sisteminin değişim dönüşüm hareketine, bir bilgi yüklemesi yapıyoruz.
Ve sizin niyetiniz bilgi olarak yüklenirken, sizin dışınızdaki milyonların niyetleri yükleniyor. Ve bizim şuan ki niyetlerimiz haricinde, sistemin işleyişi hakkındaki kader denilen bir yazılım bilgisi daha var. Düşünün artık olasılıkları…
Sizin yüklediğiniz bilgi ile yüklediğiniz bilgi ile bir benzerlik taşıyan başka bir bilgi eğer ki birleşme adına ortak bir amacı var ise, fiziksel düzeyde birleşiyor ve biz buradaki zamanlamaya “eşzamanlılık” diyoruz.
Ayrıca bir açıdan bakarsak, kendimize çeken yine biz değiliz. Enerji sistemi bu şekilde işliyor o yüzden. Yani benim dışımdaki olayların zincirleme bir bağlantı ile yararıma gerçekleşmesi, benim yaratımım olmuyor.
Enerji sistemi zaten, yoğunlaşan bir enerji olasılığını fiziksel düzeyde gerçek yapma zorunluluğu etkisi ile değişim-dönüşüme uğruyor.
Yani biz bu sisteme etki etmiş oluyoruz, yine yaratan olmuyoruz. Sistem bizden önce, hatta 21 inci yüzyılda bulduğumuz bu sırlı düşünceyi bilmezden önce, yoktan var olduğu an zaten bu şekilde Yaratılmış.

Tasavvuf Açısından Bir Bakış
İslam dininde tek bir yaratıcı vardır. O da Allah’tır. Bizler, ondaki 99 vasfı, potansiyel olarak taşımaktayız. İnsana Allah’ın ruhundan üflenmesi buna işaret eder. Yani, insanlar yaratıcının vasıflarını insan olma sınırı içinde, fiziksel evrende elde ederler.
The Secret içindeki yanlış ve kişilerin inanç sistemlerini yıkmayı planlayan düşüncelerden biri bizleri tanrılaştırmasıdır. Bu geçmişten buyana, ruh-yaratım-insan-evren- arasındaki gerçekçi bağlantıları bilmemenin acizliğinde olan insanlar için ferahlatıcı bir ifadedir.
Ancak, bizim kendi özümüzden çıkan tasavvufumuzda, zaten bizler ve her şey, yaratıcının birer parçası olduğumuz anlatılır.
Parçası olma açısından bakarsak, doğru anlatım: Allahın sıfatlarının( yaratıcı sıfatının da) bizlerde, insan olma sınırı ile -beyinde o yönde bir kapasite artışı sağlayarak da- ortaya çıkabileceğidir.
Sonuç
Dolayısıyla demek istediğim: İslam bilgilerinden yoksun batı ülkelerinin dinleri ya da ataistlikleri ruhsal açlığı doyurmadığında, bunu doğu mistik bilgiler ile birleştirip ve arasına kuantumu serpiştirerek insanlığa sır reçetesi olarak satışa sunuyorlar.
İçinde düşüncelerin çıkış noktası olarak gerçek bir işleyen mekanizmadan bahsetmesi kısmen doğru olsa da bunları “kesin bir güçtür” fikri ile satmaları yanlıştır.
Ve bilgiler, çekimi mekanizmasını öğreneyim diyen ancak gerçek dinsel-düşünsel öğelerden yoksun insanların, belli düşünce tarzlarında sıkıştırma ve inançlarını bozma ihtimali taşımaktadır.
O yüzden, dikkat diyorum...



Burçin İvren...

Kuantum ve Tasavvuf Aynı Şeyi Söylüyor



Adem ile Havva'yı cennetten kovduran elmaya atılan ilk ısırık , aslında insanlığın ilk gözlemiydi.. Bir olandan ilk kopuş..

Dünyaca ünlü teorik fizikçi Fred Alan Wolf, namı diğer Dr. Kuantum, kuantum fiziği mekaniğinin tasavvufi düşünce ile çok benzeştiğini söylüyor. Kuantum fiziğine göre evrendeki her şey ‘bir’ ve ayrılık fikri sadece bir illüzyon. Ölüm ise ‘tek’ olana geri dönüş.
Tüm dünyada Dr. Kuantum olarak bilinen 76 yaşındaki ünlü ABD’li fizikçi Dr. Fred Alan Wolf, tasavvufi düşünce ile kuantum fiziği mekaniği arasında büyük benzerlikler olduğunu iddia ediyor. Kuantum fiziğini parçacık fiziği teorileri haricinde, spiritüel açıdan da yorumlamasıyla tanınan Dr. Wolf, makalelerinde kuantum fiziğine göre varoluşu ve dünyayı yorumlarken, direkt olarak tasavvuf inanışındaki kavramların adlarını kullanmasa da vahdet-i vücud, ayna ve misal alemi gibi kavramlardan söz ediyor.
Adem’in ısırdığı neydi?
Maddi ve manevi dünyaya bakış açısını sonsuza dek değiştirecek olan o meşhur deney… Modern fiziğin geldiği son nokta olan kuantum fiziğinin, bilim dünyasını hayrete düşüren bir gerçekle buluşturduğu ‘çift yarık deneyi”. 1927’de Clinton Davisson ve Lester Germer tarafından elektronlar üzerinde yapıldı. Deneyde tek bir elektron iki dikdörtgen yarıktan geçirilerek, yarıkların arkasındaki ekrana yansıtılır. Elektronun yarıklardan birinden geçmesi beklenirken o her iki yarıktan da aynı anda geçer ve ekranda sıralı aydınlık ve karanlık şeritlerden oluşan bir girişim yani dalga deseni ortaya çıkarır. Bilim adamları böyle mucizevi bir şeyin nasıl olabileceğini anlamak için bir sonraki deneyde yarıklara gözlem aleti yerleştirir. Gözlem aletinden evvel ekranda dalga deseni oluşturan elektron bu kez normal bir madde gibi (parçacık) davranır. Yani tek bir yarıktan geçer. Malum dalga-parçacık dualitesi. Yani madde biz ona baktığımızda sanki bunu anlıyor ve ‘bir yerde, bir şekilde’ görünmek üzere pozisyon alıyor. Buna kuantum fiziğinde çökme deniyor. Yani sonsuz olasılıklar içinden sadece bir tanesi, gözlemcinin (ki bu biz oluyoruz) gözlemesi yani algılaması ile gerçekleşiyor. Dr. Fred Alan Wolf, Adem ile Havva’yı cennetten kovduran o kırmızı elmaya atılan ilk ısırığın da aslında bu çökertme olduğunu söylüyor. Daha açık konuşacak olursak, tasavvuftaki ‘bir’lik yani tevhid halinin bu ilk gözlem ile bozulduğunu söyleyebiliriz. Tevhid’de 1+1 = 2 etmez, 1 eder, hatta sonsuz birlerin toplamı da “bir” eder. ‘Bir’den kopuşu tercih etmek, insanın ilk günahı Dr. Wolf’a göre bir anlamda. Hallac-ı Mansur 922 yılında ‘enel hak’ (Ben Tanrı’yım) derken de ‘bir’lik halini idrak ettiğini anlatmak istiyordu büyük ihtimalle ama anlaşılamayarak idam edildi.


Gözlemci Etkisi ya da ayna

Wolf, kuantum fiziği araştırmalarının bilimsel olarak ispatladığı üzere, gözlemcinin (bir insanın) gözleneni (dış dünya) sadece gözleyerek etkilediğini de söylüyor. Buna gözlemci etkisi deniyor. Çünkü kuantum dünyasında her şey birbiriyle bağlantılı… Hiçbir şey bir diğer şeyden bağımsız değil. Bu da tasavvuf düşüncesindeki niyet kavramına denk geliyor. Çok bilindik bir hikayede olduğu gibi, bir adam eşeğini bağladığı kazığı başkaları da bağlar niyetiyle çıkarmaz, bir kör adam gelip çarpınca başkaları da çarpmasın diyerek yerinden çıkarır. Kazık aynı kazıktır ama aynı kazık da değildir aslında. Tasavvuf inanışındaki, insanın Tanrı’nın aynası, karşımıza çıkan olayların da bizim iç dünyamızın aynası olduğu düşüncesi de bire bir kuantum dünyadaki ‘gözlemci etkisi’ kavramına karşılık geliyor. Wolf’a göre sadece bir gerçek gözlemci var, kuantum mantığı bunu gösteriyor. Ölüm de bu mutlak gözlemciye (tek bilince) geri dönüş. “Bilinç ve madde dünyası diye ikili bir dünya yok. Tek bir şey var. Gözleyen ve gözlemlenen de ayrı değil. Durmadan birbirlerine dönüşüyormuş gibi bir illüzyon yaratıyorlar sadece” diye ekliyor. Hadid Suresi’nde de dendiği gibi: “Nerede olsanız o sizinle beraberdir. Çünkü size hayat veren ruhunuz ona bağlıdır.” Dr. Wolf, Tanrı tanımını da ‘bilinci maddeye çeviren’ diyerek açıklayıp, kuantum fiziğine göre enerji dalgalarının somut dünyaya dönüştüğünü söylerken, tasavvuftaki Misal aleminin (dünya) gerçek öz olan Mana aleminin bir yansıması olduğu inanışıyla bir bağ kuruyor.
Mevlana’dan “Ruhumda patlayan volkandan yüzlerce dalgalı sel akarken, cennet benim dönmemi sağlıyor” beyitlerini söyleyen Wolf, Mevlana’nın sözlerinin kuantum fiziğinin madde tanımlamasıyla (dalga frekanslarını oluşturmak için dönen elektronlar) bire bir benzeştiğini ifade ediyor.

Kendime baktım, göremedim…

Kuantum fiziğine göre tüm evrenin tek bir bütün oluşu da ‘vahdet-i vücut’ kavramına karşılık geliyor. Wolf, ölümden sonrasının da esas ‘tek’ olana dönüş olacağını söylüyor. Ego varlığından, kişiliğinden, bilincinden farklı bir şey. Bunu da Mevlana’nın şu beyitleriyle örneklendiriyor: “Seher vakti gökyüzünde bir ay göründü, gökten indi de gözünü bize dikti, bakmaya başladı. Ay zamanında bir kuş vurmuş doğan gibi. Ay beni kaptı, gökyüzüne uçuruverdi. Kendime baktım, göremedim. Çünkü o ayın lütfuyla bedenim can kesildi. Can alemine gittim. Orada da o aydan başka bir şey göremedim. Hasılı ezeli tecelli sırları, tamamıyla anlaşıldı.”


Mevlana’nın şiirleri ışığın doğasını anlatıyor

Mevlana’nın şiirlerinin ışığın doğası ve tanrı parçacığı diye adlandırılan ve varlığı henüz ıspatlanamamış olan (CERN’deki LHC deneyinde aranılan, maddeye kütle verdiği sanılan teorik alan) Higgs bozonunu çağrıştırdığını anlatan Dr. Wolf, evrendeki tüm elektronların tek tek bilince sahip olduğunu söylüyor. Eğer olmasa, atomaltı dünyada gözlem yaptığımızı algıladıklarında sonsuz olasılıklar kaosunu bırakıp parçacık (madde) rolüne bürünmezlerdi. Zira, çökme olayının gerçekleşmesi için bazıları kendilerini saklıyor, bazıları da kendini gösteriyor. Tıpkı 19 Mayıslar’da sırasıyla kaldırılan ve indirilen kartlarla Atatürk resmi, bayrak resmi gibi resimlerin yapılması gibi. Higgs bozonu da aslında İslamiyet’te Allah’ın ‘ol’ sözüne karşılık geliyor.
Son söz olarak, kuantum fiziğindeki sonsuz olasılıklar kaosu, tasavvufta kabul edilen son manevi makam olan Hayret Makamı’na denk geliyor diyebiliriz. Yani asla gerçeğin bilinemeyeceği. Bir evliyanın dediği gibi “Seni tanıyamadık ey rab!”
***Kuantum fiziği hakkında 11 adet kitap yazan Dr. Fred Alan Wolf’un “Taking the Quantum Leap” adlı kitabı ABD Ulusal Kitap Ödülü’nü aldı. Yarı belgesel yarı kurmaca film “What The Bleep Do We Know”a esin kaynağı oldu. Wolf, çocuklara da kuantum dünyasını anlatabilmek için animasyonlar ve çizgi roman benzeri yayınlar hazırlatıyor. Şimdiye dek San Diego Eyalet Üniversitesi, Paris Üniversitesi, Londra Üniversitesi ve İsrail Hebrew Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak bulundu.


7 Maddede kuantum-tasavvuf benzerliği

Kuantum Beyin kitabının yazarı nörolog Dr. Sultan Tarlacı da kuantum fiziği mekaniğini sufizm ve tasavvufla metaforik olarak 7 maddede benzetiyor.

1) Kuantum mekaniği kuralı: Yerel Olmama
Kuantum mekaniğinde, klasik fizikten farklı olarak, uzaktan etkileşimler ortaya çıkar. Adeta Voodoo (Vudu) büyüsü gibi uzak ilişki içerir. “Erewhon” sözcüğü ile hem “hiçbir yerde” hem de “şimdi burada” ifadelerine gönderme yaparak, her iki ifadeyi tek kelime ile ifade eder. Yerel olmama, bir bakıma “Erewhon”dur. Hem her yerde, hem de hiç bir yerdedir parçacıklar.

Tasavvuftaki Karşılığı:

“Bir yerde olan her yerde, her yerde olan hiçbir yerdedir.” Mevlana

2) Kuantum mekaniği kuralı: Dolaşıklık
Kuantum dolaşıklığı ile nesneler birbirinden ayrı, ama yine de iletişim halinde bulundukları bir durumu ifade eder. Dolaşıklık, geçmişte bir zaman etkileşime girmiş parçacıklar arasında bir tür hayali bağ olarak tanımlanabilir. Yaptığımız bir gözlem-ölçüm bununla ilişkili olarak diğerini uzaklıktan bağımsız olarak etkiler. Uzaklıkla bağın gücü azalmaz. Yanı başındaki bir ilişki olabileceği gibi, evrenin kıyısındaki bir parçacıkla da aynı güçte ilişkilidir.

Tasavvuftaki Karşılığı:

“Her birimiz tek kanatlı melekleriz ve bizler ancak birbirimizi kucaklayarak uçabiliriz.” Mevlana
“İki kişiden her biri diğerine “Ey Ben” diye hitap etmedikçe, aralarındaki muhabbet sıhhatlı olamaz.” Cuneyd

3) Kuantum mekaniği kuralı: Gözleyenin gözleneni gözleyerek etkilemesi

Kuantum mekaniğinde, deneyler gözlemlerle bir sonuca bağlanır. Gözleyen bilinçli bir deneycidir. Bir şey gerçekten, ancak gözlem yapıldığı zaman ve gözlemle bağlantılı olarak oluşur. Ölçme bir gözlemdir ve ölçümle var oluşlar ortaya çıkar. O zaman “ilk oluşu” ve “yaratılışı” ortaya çıkaran da daha büyük bir gözlemcidir. Büyük gözlemci, yaratılanları diğerlerinin gözleri ile görür. Klasik fizik gözlemleyici ile gözlemleneni birbirinden ayrı tutar. Kuantum mekaniği gözlemleyiciyi de sisteme dahil eder.

Tasavvuftaki Karşılığı:
“Ben sizin yüzünüzün aynasıyım. Sizin gözlerinizden kendi yüzüme bakarım.” Simnani
“Rabbimi kalbimin gözüyle gördüm. Dedim ki: ‘Kimsin Sen?’ cevap verdi: ‘Sen’.” Hallac-ı Mansur
“Rabbinizi kendinizin bilgisi ile bildiğiniz zamanlarda sahip olduğunuzdan farklı bir bilgi ile kendinizi bilirsiniz; artık kendinizi O vasıtasıyla bilirsiniz. İbn Arabi.
“Yaratma Tanrı’nın bu yaratılmamış hakikatlere varlık feyzini vermesinden başka bir şey değildir.” İbn Arabî

4) Kuantum mekaniği kuralı: Maddeye eşlik eden dalga

Her parçacığa ve hatta insan kadar büyük kütlelere bile bir dalga eşlik eder. Klasik fizikte dalgalar, elektromanyetik dalgalar ve mekanik dalgalar olarak iki tiptedir. Dalga deyince öncelikle hepimizin aklına sudaki dalga hareketi gelir. Bu bir mekanik dalgadır. Bir taşın suya düşmesi ile oluşan bir dalga, üzerinde bulunan bir topu yer değiştirmeden hareket ettirir. Topu sürüklemez, bulunduğu yerde düşey olarak salınır. Böyle hem tanecik hem de dalga karakteri taşıyan parçacıklara dalga ve parçacık kelimelerinin birleştirilmesinden türetilmiş dalgalı-tanecik (wavicle) adını verenler de olmuştur. Yavaş hızlarda parçacık karakteri ağır basarken, ışık hızına yakın hızlarda dalga karakteri ağır basar. Işık hızına yakın hızla atılan bir taş camı kırmadan geçebilir.

Tasavvuftaki Karşılığı:
“Beden ruh vasıtasıyla hareket eder, fakat siz ruhu göremezsiniz: Ruhu bedenin hareketleriyle bil.”
Mevlana

5) Kuantum mekaniği kuralı: Belirsizlik İlkesi
Bir parçacığın aynı zamanda hem momentum hem de konumunun her ikisini eş-anlı bilmek ya da ölçmek imkansızdır. Yani, parçacığın davranışını betimleyen belli özel değişkenlerin birinin bilgisinin artışı, diğerinin bilgisini azaltır ya da belirsizleştirir. Kesin ölçüm diye bir şey olmaz ve bu bizim bilgimiz veya ölçme hassasiyetlerimiz ne kadar gelişirse gelişsin aşılamayacak bir sınırlamadır.

Tasavvuftaki Karşılığı:
“Bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım göğe değerdi.” İmam-ı Azam
“O, onların önlerindekileri de, arkalarındakilerini de bilir. Onların ilmi ise asla bunu kavrayamaz.” TÂHÂ – 110


6) Kuantum mekaniği kuralı: Görünenin arkasındaki “saklı düzen”

Bilinen madde evrenin arkasında, maddi evrene yansıma yapan bir saklı ve örtük düzen var. Esas belirleyici olan bu saklı düzendir. Var olan her şeyin aslı ya da gerçeği oradadır. Bizim evrenimizde var olanlar, gerçeğin soluk bir yansımasıdır. Çevremizdeki görülür ya da aşikar alemde ayrı ayrı bulunan tüm nesneler, varlıklar, yapılar ve olaylar, parçalanamayan bir bütünlüğe ait daha derin, saklı bir düzenden hasıl olan, geçici olan alt-bütünlüklerdir. Hayal etme, formun yaratılışıdır, o zaten kendisini sürekli kılacak tüm hareketlerin tohumlarını ve niyetlerini kendisinde barındırır. Ayrıca bedeni de etkiler, böylece yaratılış saklı düzenin daha ince seviyelerinden bu şekilde gerçekleştiğinde, dışsal olanda tezahür edene kadar saklı düzende varlığını sürdürmeye devam eder.


Tasavvuftaki Karşılığı:
“Görünen suret, gayb alemindeki surete delalet eder, o da başka bir gayb suretinden vücut bulmuştur.” Mevlana
“… Tanrı sizin aynanızdır, yani, sizin kendi özünüzü seyrettiğiniz bir ayna ve siz, siz O’nun aynasısınız, yani O’nun kendi ilahi sıfatlarını seyrettiği bir ayna.” İbn Arabi
“…Ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir şey O’ndan uzak kalamaz; bundan küçük veya büyük ne varsa hepsi apaçık bir kitapta yazılmıştır.’ Sebe Suresi, 34:3.
“Biçim mevcudiyete biçimi olmayandan gelmiştir, tıpkı dumanın ateşten gelişi gibi.” Mevlana
De ki: “Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez.” Kehf-109

7) Kuantum mekaniği kuralı: Çiftlerle sürekli yaratılış
Etrafımızı çeviren ağaçlar, güller, yapraklar, gezegenler galaksiler, kitaplar hiç şüphe yok ki katı gerçektirler ve maddeseldirler. Klasik fizikte elle tutulan atomlar “hiçbir şey” haline gelmişlerdir. Parçacıklar sürekli “yaratılır” ve “yok edilir”. Bundan dolayı, çok geçici bir varoluşa sahiptirler. Enerji, bu parçacıkları yaratmak için boşluktan “ödünç alınır” ve hemen hemen aynı anda geri verilir. Oluşan parçacıklar zıtları ile birlikte ortaya çıkar ve bu çiftler oluşur oluşmaz birbirlerini yok eder.

Tasavvuftaki Karşılığı:
“Çünkü yoktan var eden de, tekrar dirilten de odur.” Buruc Suresi- 13
“O (Allah), bir şey irade ettiği (dilediği) zaman O’nun emri, sadece ona: “Ol!” demektir. O, hemen olur.” Yasin Süresi, 82
“Hiç görmediler mi, Allah, yaratmayı nasıl başlatıyor, sonra onu tekrarlıyor, yeni baştan yapıyor. Kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır.” Ankebut Suresi, 19

alıntı...

Kuantum Fiziğinin Sıra Dışı Özellikleri ve Orneklerle Aciklanmasi...

Algıladığımız gerçeklik, atom altı boyutta kaybolmakta, tanecikler önceden bilinmeyen ancak incelemeye kalktığımızda bile gerçeğine ancak o an tahmin yollu yaklaşabileceğimiz garip ve belirsiz davranışlar sergilemektedirler. Bu yüzden kuantum boyutunda geçerli olan belirsizlik ve olasılıktır. Belirsizliktir çünkü, Haysenberg’in matematiksel gösterimiyle bir taneciği gözlemleme olayında ölçümleme (gözlemleme) işlemi, (1) taneciğin hem momentumunu (hızını), hem de konumunu değiştirmekte ve böylece ölçüm sonucu, parçacığın momentumundaki belli bir hata payı ile konumundaki beli bir hata payının çarpımı, en az Planck sabitine eşit ya da ondan daha büyük olmaktadır. Bu matematiksel eşitliğini biraz daha irdelersek, bir taneciğin anlık konumunu tam olarak belirlediğimizde taneciğin momentumundaki (hızındaki) belirsizlik sonsuza ulaşacağından, parçacık tam o anda tüm sonsuz evrene yayılır.

Aynı şekilde, taneciğin momentumunu (hızını) bir anda tam olarak ölçmeye çalıştığımızda ise, bu sefer de taneciğin konumu tüm evrende bulunması dolayısıyla, parçacığın momentumu (hızı) sonsuz belirsiz olmaktadır. Başka bir deyişle, taneciğin konumunu anlamaya çalıştığımızda momentumunu belirsiz kılmakta, momentumunu tanımlamaya kalktığımızda da konumunu belirlemeyi zorlaştırmakta, imkansız hale getirmekteyiz. Aynı ilişki zaman ile enerji, açısal momentumla, açısal hız arasında da mevcuttur. Eğer bu matematiksel ifadedeki çarpım, sıfır olsaydı o zaman hata payı ya da belirsizlik olmayacağından tüm tanecikler, tıpkı Newton fiziğindeki gibi tüm özellikleri aynı anda belirlenebilecek, taneciklerin yapacakları ve sahip olacakları tüm özellikler önceden bilinebilecekti. Bu yüzdendir ki bir parçacığı, avucumuzun içindeki bir noktada kıstırayım derken, bu hareketimizin taneciğin konumunu belli kılacağı anlamına geldiğinden tanecik, bir anda dalgasal özelliğini ortaya koyarak klasik boyut kurallarına göre olmaması gereken yerde (tünel açarak), ona engel gibi davranan tamamen kapalı olan avucumuzun dışına çıkar ve böylece kendini kaybettirir.

Taneciklerin, herhangi bir noktada tüm özelliklerinin aynı anda tespit edilememesi, kesin olarak bilinememesi daha doğrusu, ölçümleme yapılmadığı zaman durumları hakkında en ufak bir şey bilinememesi nedeniyle parçacıklar, olasılık dalgası diyebileceğimiz bir enerji dalgası şeklinde hareket etmektedirler. Çünkü, klasik fizik yasaları, atom altı parçacık ve enerjilerin davranışlarını belirleyememektedir.

Nasıl ki klasik fiziğin yasalarını Newton fiziği belirliyorsa, kuantum boyutunun yasalarını da Shördinger dalga denklemi belirler. Her bir parçacığa eşlik eden dalga denkleminin frekansları, o taneciğin sahip olduğu enerji seviyelerini verir.

Newton fiziğinde dalga ve parçacıklar birbirlerinden ayrı şeyler olup bunlardan parçacık özelliği temel iken, kuantum fiziğinde dalga ve parçacık özelliği eşdeğerdir, aynıdır. Bu nedenle atom altı boyutta tanecikler, ne dalgadır ne de parçacıktır. Bir olayın dalgasal olarak tüm ihtimallerinin bir arada bulunduğu süperpozisyon durumunda bir tanecik, her iki özelliğin muğlak karışımı olan “dalga paketi” halindedir. Deneyin, gözlemin türüne bağlı olarak ya tanecik ya da dalgacıktır.

Bunu demin de belirttiğimiz gibi, taneciğin her iki özelliğini belirsizlik ilkesince aynı anda belirleyemediğimiz, gözlemleyemediğimiz için, bir özelliğini tanımlamak diğer özelliğini bilmeye engel teşkil etmektedir. Başka bir deyişle parçacıklar, tanecik özelliğini ortaya koyduğunda dalgasal özelliği yoktur, dalgasal özelliğini ortaya koyduğunda da parçacık özelliği yoktur. “Dalga paketi” ni daha iyi anlamak için çift yarıklı deneye baktığımızda, gözlemcinin deneye yaklaşım tarzının parçacığın tanecik özelliğini mi yoksa dalgasal özelliğini mi bize göstereceğini belirlemekte idi.

Eğer taneciğe hiçbir şekilde bakmaz, deney gerçekleştirmezsek o zaman tanecik, dalga paketi şeklinde mevcut olacaktır.

Nesnelerin, klasik fizikteki gibi önceden belirlenebilen tüm özelliklerine rağmen, kuantum boyutlarında, taneciklerin süperpozisyonu dolayısıyla onlar hakkında hiçbir şey söylenemez. Onların özellikleri hakkında bir şeyler söyleyebilmek, haklarında bilgi sahibi olmak için, gözlemleme ile onları, süper pozisyon durumundaki hayaletimsi yapıdan, dünyamızda boyut kazandırmak suretiyle onların varlıklarını oluşturmak, maddeleşebilmek, gerekmektedir.

Daha doğrusu tanecikler bize, madde olmadıkları halde maddemsi olgusunu duyumsatmaktadırlar. Bu yüzden gözlemlemediğimiz müddetçe atom altı boyutta neden-sonuç ilişkisine bağlı sıralı olaylar bulunmaz. Parçacıklar olması gereken tüm olasılıkları barındıracak şekilde serbestçe, hiçbir şeyle sınırlanmaksızın her yöne doğru özgürce hareket edebilmektedirler. Bu hareketleri de, yolları (doğrultuları) tıpkı bir çalı süpürgesine benzer şekilde çatallanarak zamanda ileri doğru olasılıklı yollar şeklinde olabildiği gibi, aynı biçimde zamanda geriye doğruda olabilmektedir. Yani kuantum fiziğinde, klasik fizikte olduğunun aksine, zamanın ileri doğru ya da geriye akmasının bir önemi yoktur. Bir parçacık için, zamanın geriye akışı da (yolculuğu da) söz konusudur ve o boyutta bu durum normaldir. Böylece, shördinger dalga denklemi gelecek için birçok olası ihtimalleri önceden haber verdiği gibi, aynı şekilde sağduyumuza uymayacak bir biçimde geçmiş zamana dönük olarak da birçok olası geçmişi haber vermektedir.

Dolayısıyla, tek bir noktadan bu şekilde olası geleceğe bakabileceğimiz gibi, geçmiş olarak yaşadığımız şey de, aslında sonsuz sayıdaki sayısız olası geçmişlerin birbirlerine nüfuz ederek bir girişimin ortaya çıkarttığı en muhtemel geçmişin bir görüntüsü olduğunu görebiliriz. Yani, kuantum fiziğinin belirsizlik ilkesince evrenin tek bir geçmişi değil, dalgasal biçimde tüm olası geçmişlere sahip paralel evrenler şeklindeki geçmişleri mevcuttur ve her biri eşit derecede şimdiki evrenimiz kadar gerçektir. Ve bu olası geçmişlerin girişimi sonucu ortaya çıkan en muhtemel geçmişi ise, bilinç belirlemektedir. Daha doğrusu bir anlamda, onu araştırmaya kalktığımızda geçmişi de o anda oluştururuz.

Özetle, klasik fizik ya da yaşadığımız boyutta olaylar geri dönüşümsüz olarak hep tek yönlü ileriye doğru akarken, kuantum fiziğinde zaman, dolayısıyla olaylar hem ileri hem de geriye doğru gelişebilirler.

Bu yüzden, tanecikler arası mesafeler ne olursa olsun mekansal anlamda ani etkileşimler mevcut olduğu gibi, farklı zaman noktaları arasında da yani, geçmiş, şimdi ve gelecek kavramı ortadan kalkarak bu ani etkileşimler gerçekleşebilmektedir.

Tıpkı çift yarıklı deneydeki taneciklerin, karşılaştıkları (hesapta olmayan) yeni duruma karşı geçmiş durumlarını etkilemeleriyle, (geçmişe doğru zamanda yolculuk yapıp deneye uygun diğer alternatif özelliği ile yola çıkarak)(2) hemen o anda değişime uğramaları (ki bu esnada gözlemci sadece o andaki değişimi görür), farklı özelliklerini, davranış biçimlerini ortaya koymaları gibi. Detaylı olarak, “Düzensizliğin Düzeni Ve Kuantum Bilinç” başlıklı makalemizde değindiğimiz çift yarıklı deneyinde mesela, tanecikler tek tek çift yarıktan dalgasal özelliğini kullanarak her iki delikten aynı anda geçmesine karşın, perdeye ulaşmadan deney türünü değiştirdiğimizde yani, perdedeki dalga ölçer yerine, parçacık ölçeri (dedektörünü) devreye soktuğumuzda, o anda yarıklardan parçacık özelliğini kullanarak iki delikten sadece birinden geçmiş olduğunu bize göstermekteydi.

Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, şu anki düşünce biçimi ve davranışlarımızın, geçmişteki durumlarımızı etkilemiş olsa da bu, yaşadığımız boyut açısından yine de bizlerin ellerimizle yaptıklarımızın bir sonraki aşamada bilfiil yaşayacak olmamızı değiştirmez, bilakis bu durumu daha güçlü kılar. Deneylerle kanıtlanmış olan bu kuantum olgusu, ayrı bir düşünce deneyiyle Prof. Fred A. Wolf tarafından şöyle ifade edilmektedir:

Bildiğimiz üzere fotonlar, 15 milyar yıl önce big-bangle başlayan çoğul evrenin bir, iki dakika sonrasında yayımlanmaya başlamış ve fotonlar o andan itibaren bize doğru yolculuk yapmaya devam etmektedir. Ancak ışık, galaksilerin ya da dev karadeliklerin uzay-zaman geometrisini bükmeleri dolayısıyla, çekimci mercek etkisine uğrayarak yollarından saparlar (bu yüzden olması gereken yerden farklı noktalardan görünürler) ve böylece bir fotonun izlemesi gereken yollar oldukça fazlalaşır. Kuantum fiziğini göz önüne aldığımızda, biz bu olayı gözlemlemediğimiz müddetçe fotonun izlemesi gereken bu olasılık uzayları (evrenleri) süperpozisyonda iç içe geçmiş vaziyette bulunurlar. Yani biz bu durumu incelemediğimiz müddetçe bir foton, tıpkı çift yarıklı deneyde dalgasal hareket eden tek bir foton ya da elektronun aynı anda iki delikten geçmesi gibi, dalgasal özelliği ile hareket ederek tüm yolları aynı anda kat etmektedir. Ancak biz, fotonun muhtemel geliş güzergâhına kameralar yerleştirmeye karar verdiğimizde, yine tıpkı çift yarıklı deneydeki olaya bakışımızın parçacığın hangi özelliğini ortaya koyacağını belirlediği gibi, foton dalgasal özelliğini bırakarak parçacık özelliğini sergileyecek ve bu yollardan sadece birini seçerek ilgili açıdaki kameralar tarafından görüntülenecektir.
Yani bir hafta önce verilen bir karar, 15 milyar yıl önceki ortamı (durumu) etkilemektedir. Demek ki bizler her an verdiğimiz bir kararla geçmişimizi etkileyerek aynı zamanda bunun günümüzde açığa çıkışını meydana getirmekteyiz.


Alinti

Özgür İrade ve Çekim Yasası



Biliyorumşimdi bu da nereden çıktı diyeceksiniz. bu her zaman vardı.
Hayat boyu yaptığımız her şey bize karma yükler, etkiye tepki.
hepiniz gençsiniz, beni önceden tanıyanlar bilirler. çekim yasası, enerjilerleşifa vermek söz konusu olduğunda, daima şu cümleyi söylerim. ne yaparsanızyapın ama başkasının özgür iradesi hilafına bir şey yapmayın"
yanımda, yöremde olmanızdan haz duyuyorum sizlerle birlikte yaşadığınız herduyguyu yaşıyorum, ve inanın siz mutlu olduğunuzda dünyalar benim oluyor. sevgisöz konusu olduğunda pervasızlığınızı görünce, yaşadığım tecrübelerden dolayısizin adınıza, endişelensemde, önce uyarıyorum, aynı şeyi tekrarlıyorsanızyaşayıp görecek, tecrübe edinecek, diyerek kenara çekiliyorum, özgür iradenizleyaptığınız seçimlere saygı gösteriyorum. bu pervasızlık sizin yaşlarınızıyaşarken bendede olduğu için o günleri hatırlayıp hoş anlar geçiriyorum,halacığımın söylediği gibi " ahh kahpe gençlik " diyorum gülümseyerek

hayat dolusunuz, sevgi yaşamak istiyorsunuz, saf niyetle yan yana can canaolmak istediğiniz insanlar var, bu duygularınızı gördüğümde sizlerekıyamıyorum, hatta istediğiniz gibi bir ilişki yaşamanız için şifalargönderiyorum evrene. dualar ediyorum.

bu gün çekim yasası kavramını duymuş ama yeni çalışmaya başlamış olan arkadaşlarımızınbilmesinde fayda gördüğüm çok önemli olan bu konuyu yazmadan duramayacağımıhissettim.
arkadaşlar, çekim yasasını işletmeye başka bir insanı kendinize çekmeyebaşlamadan önce iyi düşünün, siz o insanı istiyorsunuz. peki o sizi istiyormu?

beğendiğiniz ve birlikte olmak istediğiniz kişi yanınızda yakınınızda bir kişiolabilir, ve size güzel, güzel bakabilir, güzel sözler söylüyor olabilir hattasizi beğendiğini ve takdir ettiğinide söyleyebilir. ama bunlar birbirlerindençok farklı şeyler. birlikte olmayı istemek başka şey,bir insanı beğenip takdiretmek başka bir şey. bunun çok iyi ayırımında olmanız lazım.

zaten bana göre sizinle birlikte olmak için her türlü imkana sahip birisi sizegereken teklifi hala daha yapmadıysa, zihninizi onunla daha fazla meşguletmeyin, hayatınızı onun hayaliyle boşuna doldurmayın, serbest bırakın gitsin,çünkü zihinsel olarak ona, somut olarak kendinize zarar veriyorsunuz.

kendinize şöyle zarar veriyorsunuz. düşüncenizde onu hayal ettiğiniz içinbilinçaltı boşluğun farkında değil, hayatınızda bir sevgiliniz olduğunuvarsayıyor ve size daha iyi bir insanın gelmesi için evrene enerji yansıtmıyor.

ona zarar veriyorsunuz siz size karşı bir şey yapıldığında, nasılhissediyorsanız, karşınızdaki kişininde 6. duyguları ve algıları var, odahissediyor. belkide bu yüzden size çekilmesine rağmen içsel bir tepkioluşturarak istediğinizi yapmıyor.

yaşamda sevgiden daha masum bir şey yok
burada sizinle hem fikirim. kimbilir o insanla birlikte olsanız, siz mutluolacağınız için onu da ne kadar mutlu edeceğinizi düşünüyorsunuz. mutlaka böyleolacağını düşünüyorsunuzdur.

ancak göz ardı ettiğiniz bir şey var, o insanında belli istekleri ve yerleşmişbir karakteri var, siz onu mutlu edeceksiniz, bunun gerçekleşmesi için her türlüfedakarlığı yapacaksınız, ama yaptığınız her şeye rağmen o insan sizi memnunetmek için basit bir adım atmaktan kaçınıyorsa, aldığının karşılığını vermeodaklı değilde sadece alma odaklı yaşıyorsa ne yapacaksınız?

hiç kuşkusuz ya yaptığınız fedakarlıkları düşünüp size layık olduğunuz sevgiyiyeterince vermediği için o insana düşman olacaksınız, negatif üreteceksiniz, yada o insanı istediğiniz gibi olması için çekim yasasını devreye sokmayaçalışacaksınız.

arkadaşlar sevgi kolaydır, sevgi çağlayandan akan,suyun akışından bile hızlıakar, ve koşulsuzdur. sevdiğiniz kişiyi olduğu gibi kabul edip, sevginizievrene gönderin, inanın belki o kişiden olmasa bile, size uygun başka birindensevginizin karşılığını alacaksınız, aynı şekilde koşulsuzca.

ben bir psikolog değilim ama
eğer bir kişiyi düşünüp onu aklınızdan çıkaramıyorsanız, benim hayatımda illabu olmalı diyorsanız, burada sağlıksız bir tutumunuz olduğunu kabul edip, yakendiniz bu tutumu değiştirmeniz lazım, ya da her şeyi denemenize rağmenyapamıyorsanız profesyonel yardım almanız lazım.

size daha önce bir mektup yazmanızı önerdim. bu mektubu yazın,sevdiğiniz/idealinizdeki kişiye onu nasıl sevdiğinizi anlatın, bu mektubu 21gün boyunca okuyun, olur ya, şaşkın o zamana kadar duygularınızı fark etmemiştir,21 günden sonra ara verin enerji evrene yayılsın, istediğinizi size getirmekzaman alabilir. oldu da siz ağırkanlı birine denk geldiniz, ikinci bir 21günlük period da mektubunuzu yine okuyun, yine gelmedimi? 3. bir 21 günlükperiod düzenleyin ama ondan sonra durumu evrene bırakın. evren boşluklarısevmez daha iyisi ile doldurur, unutmayın 3 aydan fazla bir zaman ideal olankişinin siparişini verdiniz.
benim düşünceme göre 63 günde, hatta verdiğiniz aralarla daha fazlasındapoposunu kaldırıp gelemeyen uyuz, zaten gelse bile sizi mutlu etmeyecektir.boşverin. evrene size uygun sizin seveceğiniz ve sizi sevecek başka bir sevgilisipariş edin.
çekim yasasıyla ne yaparsanız yapın ama başkasının özgür iradesi hilafına birşey yapmayın. aynı şeyin sizede yapılacağını asla unutmayın, çekim yasası ilesadece o insanı değil, yaptıklarınız da kendinize çekiyorsunuz.

her şeyin başı niyettir mektubunuzu okumaya başlamadan önce şöyle niyet edin.

..........isimli kişiyibeğeniyorum/seviyorum, eğer bu birliktelik onun, benim ve ilgili herkesin enyüksek hayırına ise onunla birlikte olmak sevgimi paylaşmak istiyorum, bumektubu okuyarak onu ve ya daha uyumlu yaşayacağım, sevgi dolu bir insanıkendime çekiyorum.

inanın bana bu şekilde istediğiniz ve layık olduğunuz sevgiyi dolu doluyaşayacaksınız, belki şu an istediğiniz kişiyle değil, ama dahaiyisiyle..hepinizi çok seviyorum saygılı sevgiler

alıntıdır.

Korkularımız ve 77 Çare....




Diyelim ki,
Hayatta başımıza gelen iyi veya kötü her şey için sorumluluk aldık.
Allah’a sığındık, içtenlikle tövbe edip af diledik.
Allah’a, sahip olduklarımız için içtenlikle şükrettik.
Ve sonrasında da, “Ne yapabilirim?” diye sorup, Allah’a olan teslimiyetimizi, güvenimizi, imanımızı bozmadan karşımıza çıkan her olasılığı, her fırsatı, her kapıyı görmeye niyet ettik, karar verdik ve gözümüzü dört açtık.
Karşımıza çıkan minik kapılar için, yine imanımızı hiç zedelemeden, teker teker adımlar atmayı başardık.
Bu minik adımların arkasından da öyle bir kapı açıldı ki, işte o kapı öyle ufak bir adımla olmuyor, şöyle büyük bir adım atmamızı gerektiriyor. Üstelik de bu bizi, maddi veya manevi, bayağı zorlayacak bir adıma benziyor.
Diyelim ki, iş arıyoruz ve açılan kapı olarak da karşımıza,
“Hiçbir işverenin reddedemeyeceği bir özgeçmiş yazabilmek için, yeteneklerinizi, tecrübelerinizi açık ve net bir şekilde yazmalısınız. Biz bu işi biliyoruz. İşte kanıtlarımız.” diyen bir ürün veya hizmet çıktı.
Ve diyelim ki, iş arayan bir kimse olarak aslında maddi durumumuz bu ürünü almaya hiç de müsait değilken, bu “Özgeçmiş Yazma Hizmeti” hem aklımıza hem de kalbimize doğru adım olarak geliyor. Bu hizmeti veren kişi veya kişilere de güveniyoruz. Ama işte, yine de o hizmeti almak bizi bayağı bir zorluğa itiyor.
Veya bu zorluk, manevi bir zorluk da olabilir. Mesela, açılan kapımızda, eski bir tanıdık, “Derdin ne?” diye sorduğunda, utanıp, korkup “İşte herkesin olduğu gibi benim de kendime göre dertlerim var.” deyip, üstü kapalı konuşmak yerine, dürüstlükle ve içtenlikle, “Derdim, şu, şu, şu.” dememiz gerekiyor ama bu manen bize çok zor geliyor.
İşte bu bizi zorlayan adımlarda ne yaptığımız, hayatımızın ne yöne gideceği konusunda anahtar nokta oluyor. Yukarı mı gideceğiz, aşağı mı?
Korkuya kapılıp, “Yok, ben bu parayı verecek durumda değilim, kendi özgeçmişimi kendim yazarım. Artık olduğu kadar…” mı diyeceğiz?
Yoksa, “Ben bir işe girmekte kararlıyım, tecrübelerimin ve yeteneklerimin son derece açık ve profesyonelce yazılmış olması benim işe girmemde, en azından mülakata çağrılma aşamasında büyük rol oynayacak. Ne yapıp edip bu hizmeti almam, hayatım için, mutluluğum için çok önemli. Ben karar verip, niyet edince, Allah bana bir yol gösterir.” mi diyeceğiz?
Korkuya kapılmak, imanı alıp götürüyor. Korku sanki bizi donduruyor. Ve, ya hareket etmemize engel oluyor ya da kaçıp gitmemize sebep oluyor.
Korku meselesini halledebilmemiz için, neyden korktuğumuzu da çok net bir şekilde bilmemiz lazım. Çünkü korkularımız çeşit çeşit:
Kaybetme korkusu,
Başaramama korkusu,
Reddedilme korkusu,
Başarma korkusu, (Evet, yanlış okumadınız, başarma korkusu diye de bir korku var. )
Yanlış bir şey yapıyor olma korkusu,
Konuşma, fikrini söyleme korkusu,
Yanlış anlaşılma korkusu,
Altından kalkamayacağı şeylere bulaşma korkusu,
Eleştirilme korkusu,
Alay edilme korkusu,
Rezil olma korkusu,
Beğenilmeme korkusu,
Kullanılma korkusu,
Acı çekme korkusu,
Yalnız kalma korkusu,
vs. vs.
Tüm bu korkular herkeste var diye bir şey yok. Bu korkuları hissetmeden yaşayan insanlar vardır eminim.
Ama genelde, kimimizde 1-2, kimimizde de daha çok olmak üzere, bu korkulardan olabiliyor.
Çare ne?
“Hisset ve Yukarı çık.”
Korkuyu hissedip, Allah’a sığınmak ve ona güvenip, korkuya rağmen, aklımızın ve kalbimizin hemfikir olduğu adım için cesaretle adım atmak.
İman ve şükür hislerimizi, hiçbir şeyin bozmasına izin vermemek.
Yapabileceğimiz bir başka şey de, şunu unutmamak:
Bu korkuları, hayatta daha önce en az bir defa, bunları yaşadığımız ve hissettiğimiz bir olay başımıza geldiği için biliyoruz ve hissediyoruz.
Yani eğer ben, başaramamaktan korkuyorsam, çocuklukta veya gençlikte yaşadığım bir başaramama olayı var demek oluyor. Allah’a sığındığımız bir anda bu olayı hatırlayıp, bu olayı olduğu gibi görüp, bu olayla yüzleşince ve o olay hakkındaki gerçekleri ortaya çıkartınca, kısacası o olaya ışık tutunca, aslında korkacak bir şey olmadığını da görüyoruz.
Bir çocuk olarak alay edilmekle, veya eleştirilmekle, veya reddedilme ile karşılaşınca, eğer aklı başında bir büyüğümüzün desteği de yoksa, kendimizi değersiz, önemsiz, küçük, hatta aptal vs. görebiliyoruz.
Oysaki o olaylara şimdi, aklımız başımızdayken tekrar bakarsak görüyouz ki, meğer bizimle alay eden veya eleştiren veya reddeden o kişi, aslında kendi değersizlik hisleriyle boğuşuyormuş.
Bu olaylara ışık tutunca, gerçek de ortaya çıkıyor.
Ve gerçek şu ki, Allah’ın sana verdiği tüm yetenekler ve özellikler senin tüm korkularının da üzerinde ve sen bu korkuların üzerine çıkabilecek her özelliğe sahipsin.
Hatta bu korktuğun şeyler başına gelse dahi, sen yine yarasız beresiz, ayağa kalkıp, yoluna devam edecek güce sahipsin.
Bu gerçeği görünce zaten o korkunun da bir önemi kalmıyor.
İşte bu korkulardan çabucak kendimizi çıkartmamıza yardım edecek şeyler:
Allah’a sığınmak,
Şükretmek.
Dua etmek.
Namaz kılmak
Şükretmek.
Hayatımızın sorumluluğunu üzerimize almak.
Korkularımızla yüzleşmek.
Yukarı çıkmaya karar vermek.
Şükretmek.
Yukarı çıkmaya niyet etmek.
Hatalarımızdan dolayı Rabbimizden af dilemek.
Rabbimizin yol gösterişlerini görmek için gözümüzü iyi açmak.
Hipnoz, meditasyon gibi ruhumuza daha da zarar veren öğretilerden uzak durmak.
Tekrar şükretmek.
Korkularımızı iyi anlamak ama onların bizi durdurmasına izin vermemek.
Korkularımızı aklımızın süzgecinden geçirmek.
Korkularımızı kalbimizin ve imanımızın süzgeçinden geçirmek.
Allah’a sırtımızı dayayıp, kararlı bir bakış açısı ile hareket etmek.
Kuran’ı yavaş yavaş, düşüne düşüne, anlaya anlaya okumak.
Tekrar şükretmek.
Bizi mutlu, umutlu eden meşgalelerle uğraşmak.
Bizi mutsuzluk, umutsuzluk ve korkuya boğan meşgalelerden kendimizi uzak tutmak.
Düşüncelerimizin bilincine varıp, onlara hakim olmak.
Duygularımızın bilincine varıp, onlara hakim olmak.
Sözlerimizin bilincine varıp, onlara hakim olmak.
İnançlarımızın bilincine varıp, onlara hakim olmak.
Tekrar şükretmek.
Beklentilerimizin bilincine varıp, onlara hakim olmak.
Korkumuzu arttıran şeylere, insanlara meyil etmemek.
Bize kendimizi sevdiren insanlarla beraber olmaya dikkat etmek.
En az 90 gün boyunca, (hatta mümkünse hayatımız boyunca) bir şükür defteri tutmak.
Şarkımıza, şiirimize dikkat etmek.
Okuduğumuz şeylere dikkat etmek.
Seyrettiğimiz şeylere dikkat etmek.
Tekrar şükretmek.
Konuştuğumuz, çalıştığımız insanlara dikkat etmek.
Asıl gerçek olanın Allah’a güven olduğunu, korkunun sahte olduğunu kendimize hatırlatmak.
Önümüze çıkan fırsat için aklımızın ve kalbimizin hemfikir olduğu adımı atmaya karar vermek ve niyet etmek.
Yalan hayallerden uyanmak. (Genellikle aşk veya loto hayalleri oluyor.)
Hayat amacımızı bulmak ve her günümüzü onunla uyumlu geçirmek.
Yokluğa değil bolluğa odaklanmak.
Alışkanlıklarımıza dikkat etmek, zararlı alışkanlıkları bırakmaya odaklanmak.
Yardım almak.
Yardım istemek .
Yardım vermek.
Hayat değerlerimize sımsıkı sarılmak, ne olursa olsun onlardan vazgeçmemek.
Kendimize güvenmek.
Kendimizi saymak.
Kendimizi sevmek.
Kendimize değer vermek.
Kendimize şefkat göstermek.
Kendimizi ve başkalarını affetmeye odaklanmak.
Kendimizi ve başkalarını sevmek.
Kendimize ve başkalarına değer vermek.
Kendimize ve başkalarına önem vermek.
Tekrar şükretmek.
Paranın kölesi olmadan değerini bilip, takdir etmek.
Ailemize, eşimize, çocuğumuza, arkadaşlarımıza sarılmak.
Hayatın 8 parçasına sımsıkı sarılmak.
Hatalardan, yanlışlardan ders alarak, yukarı çıkmaya odaklanmak.
Yaptığımız işi en iyi nasıl yapabileceğimize odaklanmak.
Allah’tan istemek, açılan kapılardan cesaretle geçmek.
Yanlış bilgilerden kendimizi arındırmak.
Şu an bulunduğumuz yerin ve şu anımızın değerini bilmek.
Kim olduğumuzu, kendimizi iyi bilmek.
Aslımızı iyi bilmek ve sevmek.
Tekrar şükretmek.
Yaptığımız hataları tamir etmeye odaklanmak.
Her kuşkuya düştüğümüzde, aklımız ve kalbimizle, Allah’ın yol gösterişini takip ederek, doğru seçimi yapmak.
Hayata bir değer, bir güzellik, bir iyilik katmaya, hayata hayat katmaya odaklanmak.
Hayata olan sevgimizi arttırmak.
Hayata olan saygımızı arttırmak.
Hayata olan iletişimimizi arttırmak.
Hayata olan anlayışımızı arttırmak.
Hayat hakkındaki farkındalığımızı arttırmak.
Kendimizi geliştirmeye odaklanmak.
Tekrar şükretmek, tekrar şükretmek, tekrar şükretmek ve şükür olarak iş yapmak.
Alıntıdır..

Bir Şeyi Çok ama Çok İstemek…

Bir şeyi çok ama çok istemek ne kadar güzel bir şey değil mi? Ama ya onu ne pahasına olursa olsun istemek, sizce bu nasıl?
Gelin hep beraber bu konuya bir açıklık getirelim:
Neden bazen bir şeyi yıllar boyu isteyip duruyoruz ama bana mısın demiyor?
Ve neden, bazen istiyoruz ve o oluveriyor?
Çekim yasası nasıl işliyor?
İşin gerçeği şu ki, çok ince bir çizgi var bunların arasında…
O ince çizginin bir tarafı yıllar boyunca boşuna bir şeyi isteyip durmak, diğer tarafı da bir şeyi istemek ve onun gerçekleşmesi…
Bir şeyi nasıl istersek gerçekleşmiyor ve nasıl istersek gerçekleşiyor?
Mesela, diyelim ki güzel bir ev istiyoruz hayatımızda. Diyoruz ki, eğer güzel bir evim olsaydı mutlu olurdum, rahat olurdum.
Ve diyelim ki her gün “Güzel ev istiyorum.” diye söyleyip, düşünüp, hayalini kurup duruyoruz.
Ve bunu yaparken de çekim yasası gereği bu eve kavuşacağımızı düşünüyoruz.
Ama çekim yasasını istediğimiz şeylere ulaşmak için kullanırken, sık sık yaptığımız 2 hata var:
1 - Şu an yaşadığımız evden nefret etmek veya onun için şükür etmemek.
2 -Hayalimizdeki evin ille de belli bir ev olduğuna ve ille de belli bir şekilde ona ulaşacağımıza inanmak. Ve o ev olmazsa ve o yol olmazsa, olmaz diye kafayı ona takmak.
Birinci hatada, eğer bu evi isterken, şu an yaşadığımız evden nefret ediyorsak, mutlu değilsek, dileğimiz ne olursa olsun, yaydığımız enerji yaşadığı yerden nefret eden, mutlu olmayan bir kişinin enerjisi olduğu için çekeceğimiz şey de gene nefret edeceğimiz, mutlu olmadığımız bir ev olacaktır. Yani şimdikinden daha da beter bir ev hatta evsizlik…
Burada en önemli ve hassas olan nokta, dileğimizi dilerken, konsantre olduğumuz şey eğer o dileğin henüz hayatımızda olmaması ise, yaydığımız enerji de onun yokluğunun enerjisi oluyor ve gene onun yokluğunu hayatımıza çekiyoruz.
Ama güzel bir ev isteyip, aynı zamanda da şu an yaşadığımız yerin güzelliklerine, faydalarına odaklansak ve şükür duygularıyla hayatımızı yaşayabilsek, burada ve şimdi mutlu olabilmeyi başarabilsek, önce önümüze bazı fırsatlar çıkıyor.
Ve eğer ikinci hataya takılmışsak, genellikle bu fırsatları ya göremiyoruz ya da ille de kafamızdaki şekilde olacak diye düşündüğümüzden bu fırsatları beğenmeyip, geri tepiyoruz.
Bu fırsatlar genellikle bizim cesaretle adım atmamızı gerektiren şeyler oluyor.
İşte o ilk adımı atmaya cesaret edersek, yeni bir fırsat çıkıyor önümüze, onun için gerekli adımı da atsak, bir tane daha, bir tane daha…
Ve bu adımların sonucunda bir de bakıyoruz ki, dileğimiz gerçekleşmiş bile ama o kadar derin bir yoldan gelmiş ki hayatımıza, biz 40 yıl düşünsek bulamazdık bu yolu. Ama aynı zamanda, o kadar açık ve bariz bir yol ki, bizi hayretler içerisinde bırakabiliyor: “Ben nasıl göremedim bu apaçık, gözümün önündeki yolu?” dedirtiyor.
Evet, çekim yasası dileğimizin gerçekleşmesini sağlarken, bizim düşündüğümüz yöntemleri hiç takmıyor. Onun kendine özgü yolları var dilek gerçekleştirmekde.
Mesela, biz olsak, o güzel eve kavuşmanın tek yolunun lotodan para çıkması olduğunu düşünebiliriz.
Aklımıza başka bir yol gelemeyebilir o eve kavuşmak için.
Çünkü bildiklerimiz, gördüklerimiz, duyduklarımız bizi o eve sahip olmak için çok paramız olması gerektiğine ve o paraya ulaşmanın tek yolunun da loto olduğuna bizi inandırmış olabiliyor yıllar boyunca.
Oysa ki bu, çekim yasasının işleyişi açısından bakarsak ne kadar da banal ve sıradan bir yol.
O güzel eve ulaşmak için o kadar çok yol olabilir ki…
Mesela, karşımıza öyle bir iş fırsatı çıkabilir ki, 1-2 sene içerisinde ihtiyacımız olan tüm parayı helal bir şekilde kazanabiliriz.
Mesela, kendimize veya eşimize veya babamıza öyle bir ortaklık teklifi gelebilir ki gene o eve ulaşmak için gerekli her şey otomatik olarak hallolmuş olur: “Sen bu işe para yatırma sadece bilgini koy, ortak olalım.” gibi…
Veya, bir arkadaşımın gözlerimin önünde evlere parfüm satarak zengin olması gibi…Ben ki bu evlere parfüm satma işine hoş bakmıyorum. Ama, bu arkadaş bu işle milyonlarca liralık bir servet yaptı.
Söylemek istediğim, dileklerimizin gerçekleşmesinin nasıl olacağı, bizim çözmemiz gereken bir problem değil.
Aksine biz ne kadar buna kafa patlatırsak, çekim yasasını o kadar ters şekilde kullanıyoruz demektir bu. Yani biz nasıl gerçekleşeceği konusuna konsantre olunca, aslında onu çekmekle değil itmekle meşgul olmuş oluyoruz.
Yapmamız gereken şey, işin nasıl gerçekleşeceğini ve projenin detaylarını çekim yasasına bırakmak ve zamanımızı sahip olduklarımıza şükrederek ve tadını çıkararak geçirmek…
Üstelik, aslında ruhumuzun derinlerinde biz doğruyu, iyiyi, güzeli biliyoruz. Mesela diyelim ki ille de şu evi istiyorum, başka hangi ev olursa olsun kabul etmem, memnun olmam diyoruz. (Tabii bunu sadece ev için değil, eş, iş vs. pek çok şey için yapabiliyoruz.)
Ama belki, o ev çok güzel, çok mükemmel görünüyor ama temelinde bizim şu an göremediğimiz bir bozukluk var. Veya ille de evlenmek istediğimiz kişinin gözü, kaşı, boyu posu bizi çok etkiledi ve biz ille de o olsun başkası olmaz diyoruz.
Ama çekim yasası yayılan enerji üzerine işlediği için, o kimse gözümüze ve aklımıza ideal gibi görünse bile, hayat değerlerimizden birinin veya daha çoğunun uyuşmadığını ruhumuz içten içe hissedebiliyor. Onun için siz iyi niyetle dua edip, çekim yasasının tüm gereklerini yerine getirseniz dahi, o ev veya o kişi size nasip olamayabiliyor. Çünkü içten içe onu çekmekle değil itmekle meşgulüz.
Veya yok ben ille de istiyorum deyip, o eve veya o kişiye ulaşsanız, seneler sonra evin başınıza açtığı dertler yüzünden illallah deyip zararına satmak veya çeşitli sebeplerle boşanmalarla sonuçlanan evlilikler başımıza veya çok yakınlarımızın başına gelmiyor mu?
Bu ille de istemenin, çok sevdiğim bir örneği var. Sizle de paylaşmak isterim:
Diyelim ki bir lokantadasınız (hayat) ve garson (çekim yasası) geldi. Siparişinizi verdiniz. “Kıymalı pide ve ayran” istediniz. Garson yazdı ve mutfağa iletti siparişinizi. Hazırlanıyor. Ama siz bekleyemiyorsunuz ve garsonu tekrar tekrar çağırıp, “Anladın mı ne istediğimi, kıymalı pide ve ayran istiyorum.” diyorsunuz. Garson diyor, “Tabii efendim aldım siparişinizi.” Ve gidiyor başka masalara, sipariş almak veya pişenleri vermek için ama siz sabredemiyorsunuz ve sürekli garsonu çağırıp, “Olmadı mı daha? Pişmedi mi? Gelecek mi? Bak pide şöyle olmalı, ayran da tam şu kıvamda olmalı. Anladın mı?” diyorsunuz. Ve garson her yanınızdan geçtiğinde bu şekilde onu rahatsız ediyorsunuz. Kendinizi o garsonun yerine bir koyun, nasıl hissederdiniz bu müşteri hakkında?
Bu ısrarcı, memnuniyetsiz, sabırsız, değer bilmeyen ve diğer müşterileri de rahatsız eden müşteriye nasıl davranırdı sizce bu garson? Bu müşteri tekrar gelse, bu garson ona nasıl muamele edecektir? Hele hele bir de bazı müşteriler vardır, gelen yemeği beğenmeyen, bas bas bağırıp hışımla lokantadan çıkıp giden…
Siparişini söyleyip, sonra yanındakilerle tatlı bir sohbete dalan ve bu güzel lokantanın havasının tadını çıkartıp, bulunduğu yerin ve anın değerini bilip şükreden, siparişi gelince tatlı bir teşekkürle kabul eden bir müşteriye, o garson nasıl davranırdı?
İşte bu örnekteki gibi, biz de dileklerimizi tatlı bir huzurla isteyip, sonra hazırlandığına emin bir şekilde, hayatımızın her bir parçasının, sahip olduğumuz her güzelliğin değerini bilerek ve şükrederek hayatımızı yaşayabilsek, çekim yasası da bize hem isteklerimizi hem de fazlasını cömertçe verecek.
Çünkü bu O herşeyi bilen ve yaratan Rabbimizin kurduğu düzen.
Bu ince dengeleri hayatınıza sarsılmaz bir şekilde yerleştirmeniz umudu ve dileğiyle…


Alıntıdır..

Çaresiz ve Tükenmiş Hissetmenin İnanılmaz Faydası...

Hayatta köşeye sıkışmış ve çaresiz mi hissediyorsun?
Karardıkça kararıp, kabuğuna çekildikçe çekilip, gözünü daha da kapatıp görmemeye mi çalışıyorsun?
Çaresizliği kötü bir şey olarak görme.
Aslında bu harika bir şey.
Özbenliğinden gelen bir yol gösterme aslında bu.
Çünkü “Öz”ün biliyor senin için iyiyi güzeli.
Ve sana bu şekilde yol gösteriyor.
Hayatta köşeye sıkışmış, çaresiz, tükenmiş hissediyorsan, teslim ol Allah’a ve bil ki:

Harika bir şey hayatına girmeye çalışıyor.
Hatta gözünün önünde duruyor ama sen bir türlü göremiyorsun.
Ruhun da sana onu göstermek için sıkıyor da sıkıyor.
Benim tavsiyem, bu anlarda gözünü iyice açman ve karşına çıkan her şeye bir merak ve ilgiyle bakman.
Ne zaman sıkıntı, çaresizlik hissedersen, hemen şu soruyu hatırla ve sor kendine:
“Hmmm, hangi güzel şey, hangi güzel fırsat hayatıma girmeye çalışıyor da ben göremiyorum acaba?”
Bulduğun, gördüğün o güzel şeyi veya fırsatı reddetmemek, kucaklamak ve kabul etmek de ikinci yapman gereken şey.
İstersen sor etrafındaki başarılı insanlara, “Başarı rahatlıktan mı gelir, sıkıntıdan mı?”


Biliyorsun ne cevap vereceklerini …
Hayatta başıma gelen her güzel şeyi, her güzel fırsatı bir çaresizlik hissi arkasından keşfettim.
Tüm büyük başarılarım, büyük çaresizliklerin arkasından geldi.
Hayalimdeki iş, büyük paralar, inanılmaz ruhi aydınlanmalar, hayat standardımın kat kat büyümesi…

***********************************************


Çaresizlik ► Allah’a yakarış ve teslimiyet ► Fırsatı görmek ► Fırsatı kabul edip getirdiği riske atılmak


***********************************************
İşte bunlar hayatta elde ettiğim her başarının arkasında olan temel adımlardı.
Onun için artık öğrendim, çaresizlik hissi, köşeye sıkışmışlık hissi, tükenmişlik hissi hayatta başıma gelebilecek en güzel şeyler…

Sıkıntıdayım, demek ki harikulade bir şey hayatıma girmek için gözümü açmaya zorluyor.
Bana büyümem, gelişmem, daha iyiye daha güzele ulaşmam için yol gösteriyorlar.
Ve sıkıntı ne kadar büyükse, gelen güzellik de o derece büyük oluyor.
Teşekkür ederim, gerçekten minnettarım hayatımda yaşadığım tüm zorluklar, acılar, çaresizlikler için.
Seviliyorum, yol gösteriliyorum.
Ben de güzel bir kabul edişle kabul ediyorum bu yol gösterişleri.
Yolum açık, teşekkür ederim Rabbim.
Ama tabii ki bu demek değil ki ben çaresizlik ve sıkıntı içinde yaşamak istiyorum.
Allahım bana güzellikleri rahatlıklarla beraber ver, ama bu olmazsa lütfen benim kendimi zor sınavlara sokmama izin verme.
Aslında imtihan hiç olmasa daha da sevinirdim ama…
Affet kendime çektiğim tüm bu zorlukları.
Affet cahilliklerimi, zalimliklerimi.
İyi, güzel, doğru her şeyin senden geldiğini, kötülük ve çirkinlikten bana ulaşan her şeyin ise kendi nefsimden olduğunu çok iyi anladım Allah’ım.
Artık sadece sana sığındım, yalnız sana güvendim ben.
Sen bilirsin her şeyin doğrusunu, yalnız sana dayandım ben.
“Yalnız Allah’a dayandık. Rabbimiz! Bizleri, zulmedenler toplumu için bir imtihan aracı yapma!” Yunus Suresi 85
“Ey Rabbimiz! Bizi, küfre sapanlar için bir fitne/imtihan aracı yapma! Bağışla bizi ey Rabbimiz! Sen, yalnız sen sonsuz kudretin, sonsuz hikmetin sahibisin.” Mümtehine suresi 5

Alıntıdır..

İptal ve Olumlama Çalışmaları İle Çekim Yapmak..

Geçen yazıda bahsettiğim İptal çok basit bir çalışma olmasına rağmen, farkındalığınızı artırmak ve zihninizi kontrol etmeyi öğrenmek için çok etkili bir yöntemdir.

Bu çalışma sayesinde bir süre sonra, zihninizde farketmeden beliren düşünceleri yakalamayı ve onları süzmeyi öğrenirsiniz. İptal çalışmalarınızın ilk filtresidir.

Bu süzgeçten sadece sizin izin verdiğiniz sözler, duygular, düşünceler ve cümleler geçebilir. Filtreden geçen herşey arınmış, pozitif, iyi niyetli, sevgi dolu ya da nötr durumdadır.

Geçen yazımı okuduktan sonra bu çalışmayı yapmaya karar verenler, aslında günlük hayatımızda ne kadar çok İptal tuşuna basmamız gerektiğini farketmişlerdir.

Bir yandan İptal çalışmanızı günlük hayatınızda sürdürürken, diğer yandan bundan sonraki aşamaya geçelim isterseniz.

Olumlamalar, size özel, sizim seçtiğiniz mıknatıslardır. Olumlamalarınızı belirlerken hayatınıza ne çekmek istediğinize karar vermelisiniz. Ardından bunu en basit cümlelerle, şimdiki zamanda, şu an sahipmiş gibi, pozitif bir kurguyla yazmalısınız.

Olumlamalarda istiyorum, olacağım, olacak, vs. gibi geleceğe yönelik cümlelere yer yoktur.

Tüm varoluş anın içindedir ve yaşam sadece anda mevcuttur. Evren bilinci de sadece anda vardır. Onun geçmişi ya da geleceği yoktur. Hep şimdidedir.
Evren bilincinde gelecek hep gelecek olarak kalır. Zaman farklılıkları sadece bizim göreceli dünyamıza aittir.

Bu yüzden bu altın kuralı unutmayın. İsteğiniz her ne olursa olsun mutlaka şimdiki zaman da olsun.

Olumlamalarınızın içinde kişisel gelişimden tutunda, sevgi, maddesel arzular, başarı, mutluluk, sağlık, her şey olabilir.

Buradaki sınır sizsiniz.

Başlangıçta az isteyeyim, şimdilik ancak bunu başarabilirim, bu benim ilk denemem diye düşünürseniz, size az gelecektir. Çünkü isteğiniz budur.

Hemen başlar başlamaz ne istersem gerçekleşir inancına sahipseniz, o zaman daha ilk siparişte istediğinizi alabilirsiniz.

Burada miktarı ve süreyi sizin inancınız belirler.

Bir önceki yazımda bazı olumlamalarımdan bahsetmiştim.

O dönem bir arkadaşım da benimle birlikte pozitif düşünce eğitimi alıyordu.

Ancak arkadaşım, işin sihri kaçar diye olumlamalarımızı birbirimizle kendi kurrs sonuna kadar paylaşmamamızı istemişti. Üç ayın sonunda birbirimize olumlamalarımızı gösterdik.

Arkadaşım, üç ay içinde herhangi birinden bir paket iyi bir marka çikolata gelmesini istemişti.

Olumlaması da bu yöndeydi. Gerçekten de iki buçuk ay içinde hiç beklemediği birinden bir kutu çok lezzetli çikolatasına kavuştu. Çikolataları bizimle paylaştı, ancak yine de bunun olumlaması olduğunu bize söylememişti.

Ben ise, daha iyi bir iş ve yeni bir araba için olumlama yapmıştım ve olumlamalarımda süre de koymamıştım.

Evren her ikimizinde isteklerini gerçekleştirdi.

Hocamız bizi isteklerimiz ile ilgili olarak hiç yönlendirmedi. İstediklerimizin gerçekleşmesi ve gerekli inanca sahip olmamız için, onları hiçbir etki altında kalmadan kendimiz belirlemeliydik. Bize sadece isteyin, gerçekleşsin dedi. İsteklerimizin sınırları tamamen kendimize aitti.

Olumlamaları zihninizdeki klasörlere yerleştirebilmeniz için, onları bir süre tekrar etmelisiniz. Zihninizin alıcılarının en açık olduğu saatler gece uykudan hemen önce ve sabah uykudan uyandığınızdadır.

Bu yüzden bu saatleri iyi değerlendirmek gerekir.

Olumlamalarınızın etkili olması için, bu saatlerde onları mutlaka kendinize tekrarlayın.

Taa ki zihniniz bu olumlamaları kabul edene kadar, yani kayıtsız şartsız inancınız oluşana kadar.

Bu süre bazılarınız için 3 gün, bazılarınız içinse 40 gün olabilir. Kavuşma heyecanını yitirmeden sabırla geçirilmesi gereken bir süreç.

Ancak altını çizmeliyim; bu çalışmalardaki en önemli faktör güvendir. Evrenin isteğimizi gerçekleştireceğine dair güven.

Güvendiğiniz dostunuzdan ya da yakınınızdan bir şey istediğinizde onu sadece bir kere söylemeniz yeterlidir. Çünkü onun bunu yerine getireceğine inandığınız için talepte bulunursunuz.

Evren size en güvenilir dostunuzdan daha yakındır. Aranızdaki bağ anne-çocuk arasındaki bağdan bile güçlüdür.

Bu yüzden olumlama çalışmalarınız dışında, lütfen güvensizlikten kaynaklanan tekrarlardan uzak durun.

Hatta olumlamalarınızı düşünmeyin bile. Üzerinde fazla düşünerek blokaj oluşturabilir, güveninizi yitirebilirsiniz.

Olumlamaları belirli bir süre sistematik olarak tekrar etme sebebi evrene olan güvensizlik değil, zihninizi istediklerinize programlamaktır. Bu ikisi birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü bu sistemli çalışma sayesinde zihniniz endişe ve kuruntudan uzak kalmaya programlanacak ve negatif düşünceler üretmeyecektir.Ola ki yine de olumsuz bir düşünce zihninizden geçti, burada hemen İptal tuşunu devreye sokmak ve kocaman bir İptal demek yeterli olacaktır. Olumlamalara başlar başlamaz farkındalığınızı artırmalı ve çevrenizde/içinizde olan bitene dikkat kesilmelisiniz.

Bir yerden gelen bir davet, sizi isteğinize ulaştırabilecek yol olabilir. Ya da zihninizde birden beliren bir arkadaşınızın ismi, evrenin onu aramanız için bir sinyali olabilir. Hatta ardından o kişi tesadüfen karşınıza çıkarabilir. Tesadüf yoktur. Bu gibi durumları değerlendirin. O arkadaşınızdan duyacaklarınız sizi ihtiyacınız olan tarafa yönlendirebilir.

Lütfen sezgilerinize ve çevrenize dikkat edin. Evren sizi birçok değişik yoldan isteklerinize kavuşturacaktır.

Günlük hayatınızda hiçbir olayı hafife almayın ve özellikle dikkatinizi çekmeye çalışan olayları önemseyin. İlk başta bazı şeyler gözünüze çok hoş görünmese de, sizi nereye yönlendireceğini bilemezsiniz.

Bunların hepsi evrenin birer işaretidir. Evrenin kuryesi yoktur. O paketini size ulaştırırken maddi/manevi herşeyi, insanları, olayları, duyguları, sezgileri, rastlantıları, rüyaları, sözleri vs. paket servisi olarak kullanabilir.

Evet, ilk filtreniz olan İptal çalışmanıza bir de Olumlama mıknatısı ekledik.

İkinci bir filtre olarak, fiziksel bedeninizle sıkı bir bağlantı halinde olan enerji bedeninizi evrenle yeniden uyumlamak için bazı çalışmalar yapmanız gerekiyor.

Unutmayın, evrenle bağlantı halinde olmak sadece isteklerinizin gerçekleşmesi için değil; aynı zamanda huzurlu, mutlu, sağlıklı bir hayat içinde gereklidir.

Fiziksel bedeninizi ve enerji bedeninizi evren ile uyumlamak için gerekli çalışmalardan sadece bir kaçına bu yazımda değineceğim. Bunlar, olumlamalarla birlikte başlamak için yeterli olacaktır.

Bedeninizi arındırmak için, bu çalışmalar süresince çay, kahve ve gazlı içeceklerden uzak duruyorsunuz.

Sabah kalkar kalkmaz aç karnına sıcağa yakın ılık su içiyorsunuz. Gün boyunca sıvıya ihtiyaç duydukça bol bol yine aynı şekilde sıcağa yakın ılık su içmeye devam edin.

Alıntıdır.


Çekim Yasasındaki Eksik Parça...

“Secret” Çekim Yasası eksik bir yasadır. Evrende her yasanın oturduğu bir zemin ve bir neden vardır. Nedeni bilinmeyen veya gönül gözüyle zemini algılanmayan yasa eksiktir.
Çekim Yasasının yavaş işlemesi veya bazı insanlarda işlememesi zemini ve nedeni anlaşılamamış olmasındandır.
Çekim yasasının bazı insanlarda dilediğini kendine çekmesi olarak tezahür etmesi, bunu uygulayan insanların bir şekilde Çekim yasasının zemini ile uyumlu olmalarından ve nedeni bilmeseler de nedene göre doğal olarak hareket ediyor olmalarındandı r.
Çekim Yasasının zemini, diğer yasalarında temel nedenidir. Hepsi birbirini tetikleyerek harekete geçerler. Temel anlaşılmadan uygulanırsa yasaların bazısı harekete geçer bazısı geçmez. Yasaların hepsini tetiklemek için zemindeki, temel nedenle etkileşim içinde ve onun bilincinde olmanız gerekir.
Aslında tek yasa vardır. Diğerleri hepsi onun içindedir. Temel nedeni algılayabilirseniz hepsine bilirsiniz.
Herkes kendi bulunduğu bilinç seviyesine göre yasaları hareket geçirebilir. Bilmediğiniz ve farkında olmadığınız bir bilincin yasasını nasıl harekete geçirebilirsiniz ki?
Evren bu kadar muhteşem bir sistemi hiç bilmeyenlerin eline bırakabilir mi?
Bilenlerle bilmeyenler bir olabilir mi?
Çekim Yasasını uygulayıp istediği ve arzu ettiği nesnelere ve durumlara sahip olamayan veya sahip olup ta memnun olmayanlar veya görünüşe çıkma uzadığı için vaz geçenler; bütün bu zihin kaynaklı enerjiyi kısa bir süre devam ettirebilmekteler. Zihnin kapasitesi gerçek Yaratım için sınırlı olduğundan enerjisi bir süre sonra tükenir. Yaratımınız eksik olur. Gerçekleşmez. Ya da sizin o nesneye karşı arzularınız kaybolur.
Yaratım coşku demektir. Zihin biraz maymun iştahlı olduğundan coşkuyu uzun süre belleğinde besleyemez. İmajları tutamaz. Acele eder. Morali bozulur. . Öfkelenir. Bunların hepsi biziz.
Bu yaratımın zihinden yapıldığını gösterir.
Halbuki Yaratım sürekli bir dinginlik ve coşku halidir.
Siz bir bilgisayarda çalışıyor olsanız ikide bir elektrik kesilse işinizi yapabilir misiniz?
Zihin de işini bir türlü kesintiler yüzünden gerçekleştiremez. Coşkusunu yitirir, hevesini yitirir, dikkati dağılır, imajlarını kaybeder.
Çekim Yasasının temel zemini ve ilk nedeni VERMEKTİR. Ya da AKMAKTIR.
Vermenin Bilgeliği her yasayı kapsar, içerir. Ve ilk nedendir.
Evren verme sistemi üzerine kurulmuştur.
Bilinmeyen sürekli olarak bilinene bir akış halindedir.
Evren verme eğilimindedir.
Çiçekler büyür. Yağmurlar yağar. Güneş doğar. İnsanlar verir paylaşır.
Bütün evrende doğal olanı VERME eylemidir.
Çekim yasası, Verme bilgeliği olmadan kullanıldığında nefsi büyütür, arzuları keskinleştirir.
Geçici bir süre verme Bilgeliği olmadan yapıldığında rahatlarsınız, her şey iyi gidiyor gibi görünür. Ama sonra birden her şey eski halini alır. Her şey gelir yine eskisi gibi hayatımızda yerini alır.
Ve tekrarlar ile Kaderiniz gerçekleşir. Çünkü siz her gün aynı sizsiniz. Değişmediniz. Değişim yok. Arzuların değişmesi değişim değildir.
Benlik oluşumunuzun ve algınızın değişmesi değişimdir.
Ego değişmez sürekli makyaj yeniler ama yine eskisidir.
Ego sahte, benlik sınırlı bir var oluşa sahiptir. Ve arzularına akıtacağı yaratım enerjisi de sınırlıdır. Arzuların kimisi gerçekleşir kimisi gerçekleşmez.
Çekim yasası alma üzerine kurulu bir sistemdir.
Bilinç alma bilincidir.
Ev isteriz, araba isteriz, para isteriz.
Kariyer, iş, dostlar, sevgili isteriz.
Hepsini birden yaşadığımız fiziksel realitede sahip olmak isteriz.
Yani almak isteriz. Her şeyi her zaman almak isteriz.
Bütün bu düşündüklerimiz ve zihnimizde imajine ederek yaşamımıza çekmek istediklerimiz, fiziksel evrenden bize gelecek olan nesneler ve durumlardır.
Bunları fiziksel evrenden almak isteriz.
Sürekli almak isteyen egodur. Siz bütün bunları isterken egoyla çalışıyorsunuz.
Egoyla çalışınca sistemde devreye girecek olan fiziksel yasalardır.
Şu anda kendinize çekmek istediğiniz bütün o güzel şeyleri çekememenizin nedeni sizin ego tabanlı almaya dayalı yaratma eyleminde bulunmanızdır.
Çekim Yasası Amerika topraklarında, yani Küresel sermayenin başşehrinde başlatılmış bir oyundur.
Çekim Yasası zemini ve nedeni, yani VERME Bilgeliği anlaşılmadan uygulanırsa bütün insanlık bilincini, egoları süptil düzeyde körükler. Keskinleştirir.
İnsanoğlunu açgözlülüğün karanlığında bırakacak dualistik bir yaklaşımdır. Ve zihnin ince bir oyunudur.
Sahip olma hedefli ve alma eğilimli bir oyun.
Gerçek An’da yaratmak verme sanatını öğrenebildiğinizde ve Sevgi Bilincine evrilebildiğiniz de mümkündür.
Evren verme ve akma üzerine kurulu muhteşem bir sistemdir.
Sonsuz sınırsız yaratıcı Güç, fiziksel realiteye Verme Bilgeliğini bilenlerden ve verenlerden akar.
Nasıl ki havaya taş attığınızda yere düşüyorsa yerçekimi kanuna göre. Yaratıcı Güçte verenlerden akacaktır.
Ruh Yaratır. Yaratım Ruhun Yasalarına göre işler. Ruh verme zemininde ve ilk prensipte, nedende çalışır. Çünkü Ruh ayrılık bilmediği için her şeyi Tek görür. Ve her şeyde kendini görür.
Yeter ki Ruhun önü, nefs tarafından kesilmesin.
Yeter ki siz, SİZİN önünüzden çekilin her düşünüz gerçek olur.
Zihin Yaratamaz. Sadece yaratıcılık oyunu oynayabilir.
Siz ne kadar çok verirseniz Ruh, yaratım enerjisi sizden, o kadar çok akar. ( Her şey içerden gelir.)
Evrenin fiziksel realiteye aktığı kanal olursunuz.
Siz sonsuz sınırsız potansiyelle o kadar dolarsınız ki akarsanız. Taşarsınız.
Ve Evrensel yaratım enerjisi sizden aktığı için yani yaratım enerjisi sizin vizyonlarınızın bulunduğu yüreğinizden aktığı için, kalbinizde olmasını istediğiniz niyetlerinizin tezahürü olarak görünüşe çıkar. Bir başka şekli mümkün değildir.
Niyetleriniz fiziksel realiteye ektiğiniz tohumlardır. Ne ekerseniz onu biçersiniz.
Evren muhteşem bir sistem olduğu için, Verme Sanatını öğrenmeden sizden akmaz. Akamaz. Verme Sanatını öğrenen, bilen, idrak eden bir kişi zaten bilge bir kişi olduğu için yüreğindeki niyetleri de herkesin hayrına olacaktır. Ve hepsi gerçek olacaktır.
Ve Bilge kişinin de fiziksel realiteye ekeceği tohumlarda onun biçecekleri olacaktır.
Egodan gelen yaratımlar düşük titreşimli olduğundan yüksek titreşimli nesneleri ve objeleri yaratamaz. Yüksek titreşimleri nesneleri yaratmak için Ruhunuzdan yaratmanız gerekir.
Ruhtan yaratmanın yasası da Vermenin Bilgeliğidir.
Fiziksel Evrende hiçbir şeyi vermeden alamazsınız.
Her şeyin bir bedeli vardır.
Ya da alacaklarınız verecekleriniz kadardır.
İstediğiniz kadar beyninizde imaj tutun. Hiçbir işe yaramaz
Verme sanatını öğrenmeden, verme ve sevgi bilincine yükselmeden hiçbir şey olamaz. Olsa bile eksik olur. Olsa bile bir süre sonra kaybolur.
Ve verme sanatının püf noktası “Koşulsuzluktur” .
Sizin koşullarınız var ise sizden akan yaratım enerjisi engellenir.
Engel egodur. Egonun koşulları vardır. Mutlaka vereceğinin bir karşılığı vardır.
Ego dulaistik çalışır ve bu sistemde vermenin karşılığı almaktır.
Nefsi arındırmak yaratıcı kanal olarak sizi arındırmaktır.
Koşulsuzluk vermenin koşulsuzluğudur.
İhtiyaçsızlık vermenin ihtiyaçsızlığıdır.
Zararsızlık vermenin zararsızlığıdır.
Şimdiki insan bilincinde dünyada kıtlığın açlığın ve sefaletin savaşın olmasının nedeni de alma sistemi üzerine kurgulanmış olmasıdır.
Yaratıcı kanal olarak insanlar karşılıksız vermeyi bilmediği için yaratıcı enerji dünyaya bolluğu ve refahı yaratacak şekilde akamamaktadır.
Herkes bir şeyler istiyor
Herkes bir şeyler almak istiyor.
Herkes isterken kim kime ne verecek? Kimin kime verecek neyi var?
İstediğiniz her şeyi vererek yaratabilirsiniz.
Ruhsal alemde ruhsal kurallar işler.
Fiziksel alemde fiziksel kurallar vardır.
Ruhsal kurallar tekliktir ve Bir yasasına göre çalışır.
Fiziksel kurallar dualistiktir. Ve ikilik üzerine çalışır.
Ruhun Teklikten çıkan Tek eylemi vardır. Akmak. Ruh için her şey Bir’dir. Ve her şey Kendisidir.
Fizikselin kuralı sınırlamaktır. Her şeyi ayrı bilir. Ayrı bildiği içinde hep almak ve sadece kendisine almak ister.
Birlik bilincini taşıdığınızda ruhun yasalarına tabi olursunuz. Sürekli akarsınız. Yani verirsiniz. Herkese ve her şeye. Fiziksel olarak bu boyutta olmanız hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü ruhun kuralları fiziksel kuralların üstündedir. Yüksek titreşim devreye girdiği zaman düşük titreşim sistem dışı olur.
Ruhun kurallarının fiziki evrende tezahürüne de Mucize denir.
Birlik bilincinde olanların etrafına mucizelerin olmasının nedeni de
Ruhun yüksek yasaları ile çalışıyor olmalarıdır.
Ruhun yasaları fiziksel kuralları iptal eder.
An’da mucizeler ve yaratım gerçekleşir.
Ruh sınırları yoktur. Çünkü Ruh sonsuz sınırsız potansiyeldir.
Ve bu da Yaratmaktır.
Çekim Yasası vardır. Ama eksiktir.
Gerçek çekim yasasının sırrı VERMENİN SIRRIDIR. Vermenin bilgisi ve bilgeliğidir.
Sır; sır elinizden geleni, gönlünüzden geleni hiçbir koşula bağlamadan ve sizden istenilmeden vermektir.
Bu arada imajlarınızı ve niyetlerinizi yüreğinizde tutmaya devam edin. Hissedin.
Siz koşulsuzca verirken ( ne verebiliyorsanı z mutlaka her zaman verecek bir şeyler vardır.) yaratıcı enerji sizin yüreğinizden akarak hepsini tezahür ettirecektir.
Verdiklerinizi, yüreğinizdekilerin olması için vermeyin. Koşulsuz olun.
Bir elinizin verdiğini diğer eliniz görmesin.
Onlar zaten olacaktır.
Başka çaresi yoktur.
Yaratıcı enerji sizin yüreğinizden yeryüzüne akarken kalbinizdekiler sizin fiziksel evreninize yansıyacak ve görünüşe çıkacaktır. Yağmurun yağması çiçeğin kokması insanın sevmesi kadar doğal olan şey budur.
Başkası mümkün değildir.
Siz enerjiyle birlikte yaratacaksınız.
VERMEK, birlikte yaratmaktır.
Vermek, almaktır.
Vermeye başlayınca almaya da başlarsınız.
Ve aldıklarınız sonsuza kadar siz de kalır.
Şükür etmek ise verebildiğinize şükretmektir.
Koşulsuzca verebiliyorsanı z Kendinizsinizdir.
Sizin sunduğunuzu alabilecek birilerini bulduğunuza şükretmektir.
Şükür ettikçe daha çok verme kapasitesine kavuşursunuz.
Daha çok verdikçe yaratıcı enerjiyi daha fazla çekersiniz.
Daha fazla yaratıcı enerji yüreğinizdeki arzuların daha çabuk ve daha kısa sürede gerçekleşmesi demektir.
Dünya gezegeninde almak isteyen çok varlık vardır.
Herkes almak ister. Koşulsuzca veren ise hemen hemen hiç yoktur.
Verenler var ise de karşılığında bir şeyler bekleyerek verenledir.
Hatta alamadıklarında sizi yalnız bırakan veya bir şekilde cezalandıran insanlardır.
Vermenin bilgeliği tam bir yaratım sistemidir.
Koşulsuzca Vermek, gerçek İNSAN olmaktır.
Koşulsuzca vermek güvende olmaktır.
Evrende tek güvence “Kendini Bilmektir”.
Sonsuz sınırsız Evrende Kendini Bilmekten başka hiçbir güvence yoktur.
Sırrı bilmek aynada Kendini görmektir.
Nilgün Nart