Site Arama

20120316

Kaside-i Bürde'den Dilek Duası...

Dilek için çok tecrübe edilmiş bir dua vardır ki Kaside-i Bürdenin bir beytidir.
Bir kimse abdest alıp
2 Rekat namaz kıldıktan sonra kıbleye karşı oturup
1001 defa: "Huve'l-habibullezi turca şefa atuhu likulli hevlin mine'l-ehvali muktehim"
Her 100 başında bir defa "Mevlaye salli ve sellim daimen ebeden ala habibike hayri'l-halkı kullihim." demeli
1001 kere okudukdan sonra dileğini dilemelidir .
Cenab-ı Hakk'ın reddetmeyeceği kuvvetle muhtemeldir.Tabii hulus-i kalble yalvarmak lazımdır.
Prof.Dr.Süleyman ATEŞ.

Kuantum Telepati...




Haydi, kolaysa gel de kötü söz söyle, küfret karşındakine. Malından çal, ırzına saldır, canına kıy karşındakinin; yapabiliyorsan. Ben-sen-o Bir’ken ancak kendine-tüm kâinata zulmetmiş olursun! Kuantum, 20. yy.ın başında atom altı seviyelerde tabiatın işleyişinde bir takım ‘garipliklerin’ keşfi sonucu doğan yeni fizik dalının sıfatı olarak bilinir: ‘kuantum fiziği’ şeklinde. Kelime kökeni itibariyle kuantum, ‘kuanta’ kelimesinin çoğulu: kuantum=kuantalar.

Kuanta, bu fiziğin kurucu babalarından Max Planck’ın ışığın dalga halinde kesintisiz-sürekli olarak değil de kesintili-süreksiz, yani kuantum-kuantalar halinde yayıldığını ifade etmek için önerdiği, Latince’de ‘kesikli dilim’ anlamına gelen bir kelime. ‘Atom altı seviyelerde – metrenin milyarda biri mertebeleri – tabiatın işleyişinde bir takım gariplikler’ derken kasıt, o seviyedeki âlemin üyelerinin (elektronlar, nötronlar ve protonlar bu üyelerin en meşhurlarındandır) bizim nazarımızdan bakıldığında hem dalga hem de parçacık, hem enerji hem de madde olmaları ve aynı anda bir derece her yerde bulunabilmeleri; o âlemde olayların ne zaman ve nerede gerçekleşeceğine dair ancak ve ancak ihtimaller-kısmetler dilinden konuşabileceğimiz.



Telepati, -popüler anlamıyla- birbirlerinden uzakta farklı yerlerde bulunan kişilerin ek hiçbir teçhizat olmaksızın (beyinlerinden başka!) aralarında gerçekleştirdikleri düşünce aktarımı olarak bilinir. (Gerçekliği ve doğruluğu mevcut ortodoks egemen bilim anlayışınca reddedilmekle beraber, böyle bir fenomenin gerçek olması ve kontrol edilebilmesi durumunda sağlayabileceği potansiyellerin büyüklüğü, geçmişte Sovyetler Birliği gibi resmi ideolojisi materyalizm-ateizm doğrultusunda şekillenmiş bir ülkenin dahi bu konuya eğilmesine sebep olmuştur. ) Kelime kökeni itibariyle ise, Yunanca tele-patheia: uzaktan-etkileşim anlamına gelmektedir. Yani, arada bilindik anlamda herhangi bir iletim teçhizatı olmaksızın enformasyonun-bilginin kâinatın bir noktasından diğer bir noktasına anlık olarak taşınması.

Kuantum telepati ise, kuantum fiziğinin önümüze serdiği garip olgulardan bir tanesini tanımlamakta kullanılan bir terim. Bu olgu, atom altı seviyedeki âlemin üyelerinin fiziksel ölçülebilir niceliklerinin bilgisini (enerji, momentum vb.) birbirleri arasında adeta telepati yapar şekilde davrandıklarıdır.

Olgunun ilk gündeme gelişi, kuantum fiziğinin doğmasında büyük katkıları olan fakat daha sonraları bu yeni fiziğin ihtimallere ve belirsizliklere dayalı kâinat tasavvurundan hoşlanmayarak muhalif bir pozisyon alan Einstein’ın, kuantum fiziğinin öngörülerini çürütmek amacıyla doktora talebeleri Podolsky ve Rosen ile 1935 yılında ortaya attığı EPR (Einstein-Podolsky-Rosen) düşünce deneyi (1) ile olmuştur. EPR paradoksu olarak da adlandırılan bu düşünce deneyinde Einstein özetle şöyle bir sistem (*) öneriyordu.

“Ortak bir kaynaktan yayımlanan elektron çiftleri düşünelim. Bu elektron çiftlerinden bir tanesi gözlemci Ali’nin bulunduğu A noktasına, diğeri ise gözlemci Burcu’nun bulunduğu B noktasına doğru yol alıyor olsun. Ortak bir kaynaktan beraber yayımlandıkları için, fiziksel korunum yasaları gereği elektron çiftinin yayımı öncesinde sıfır olan spin-dönme büyüklüğü (yani soldan sağa veya sağdan sola net bir dönme etkisinin olmaması), elektron çiftlerinin yayımı sonrasında da sıfır olarak kalmalıdır. (Yani elektronlardan bir tanesi soldan sağa dönüyorsa, diğeri de bunu dengelemek için sağdan sola aynı spin büyüklüğüyle dönüyor olmalıdır.) Kuantum fiziğinin en garip, ama ispatlanmış bulgularından bir tanesi de bir kuantum sisteminin gözleme tabi tutulmadığı durumda matematiksel olarak alabileceği tüm hallerin aynı anda fiziksel olarak gerçek olması, fakat gözleme tabi tutulduğunda ise matematiksel olasılıklarından ancak bir tanesinin fiziksel gerçekliğe dönüşmesidir. Bu bulgu doğrultusunda, bir kuantum sistemi olan bu elektron çiftinin matematiksel olarak alabileceği iki hal vardır:

1: A elektronunun spini soldan sağa ve B elektronunun spini sağdan sola


2: A elektronunun spini sağdan sola ve B elektronunun spini soldan sağa

Ali veya Burcu gözlem yapmadıkça, kuantum fiziğine göre kurabileceğimiz tek cümle %50 ihtimalle 1. halin ve %50 ihtimalle de 2. halin geçerli olduğudur. Yani, A elektronu açısından bakacak olursak; %50 ihtimalle A elektronunun spini soldan sağadır ve %50 ihtimalle de sağdan soladır. A elektronunun spini gözlemlenmedikçe her iki ihtimal de eşit derecede geçerli ve gerçektir. Bu durumun aynısı elbette B elektronu için de geçerlidir.

Elektronlardan bir tanesini gözlemlemiş olalım, mesela Ali kendi tarafındaki elektronun spininin soldan sağa olduğunu görsün. Eğer kuantum fiziğinin öngörüleri doğru ise, aynı anda, A ile B arasındaki mesafe ne olursa olsun (isterlerse iki ayrı galakside bulunsunlar) Burcu da kendi tarafındaki elektronun A’yı dengeleyecek şekilde spini sağdan sola olacak şekilde davranmaya başladığını görecektir. Yani, A ile B arasında adeta anlık bir kuantum telepati gerçekleşmektedir. Böyle bir anlık, sonsuz hızda etkileşim ise, kâinatın hız limitinin ışık hızı olduğunu söyleyen görecelik teorisi ile çelişecektir. Dolayısıyla kuantum fiziğinin öngörüleri eksiktir, yanlıştır.”

Daha sonraki yıllarda yapılan gerçek deneyler, Einstein’ın doğru söylediğini göstermiştir. Çok önemli bir farkla ki, gerçekten de kuantum âleminde parçacıklar birbirleri arasında telepati yapar gibi davranmaktadırlar. Dolayısıyla, Einstein’ın kuantum fiziğini çürütmek amacıyla ortaya attığı deneyin bizatihi kendisi kuantum fiziğinin doğru çalıştığını kanıtlayan enstrümanlardan biri olmuştur.

EPR deneyinin yorumlarından bir tanesi, üstte özetlemeye çalıştığım gibidir. Yani, kuantum âleminin elektron, nötron, proton vb. varlıkları, eğer aynı kaynaktan oluşmuşsa, birbirleri arasında telepati yapar gibi davranmakta, birbirlerine dair fiziksel bilgileri kâinatın neresinde olurlarsa olsunlar anlık paylaşmaktadırlar. Biri Samanyolu’nda, diğeri Andromeda’da olsa dahi.

EPR’nin diğer bir yorumu ise, aynı kaynaktan oluşan kuantum varlıklarının farklı konumlarda olsalar dahi aslında başlangıçtan beri birbirlerinden hiç ayrılmadıkları, aralarında daima bir kuantum bağının mevcut olduğu şeklindedir. Üstteki örneğe dönecek olursak, A ile B elektronunu birbirinden ayrı gösteren farklı mekânlarda olma hali adeta bir illüzyondur, gerçekte A ile B hiç birbirinden ayrılmamıştır. Dolayısıyla A’ya etki eden bir şey anında B’ye de etki etmektedir çünkü A ile B birbirinden ayrı değerlendirilemeyecek derecede bütünleşiktir.

EPR’nin hangi yorumunu benimsiyor olursak olalım, kuantum âleminin bu düsturundan kendi âlemimizin üyeleri olarak çıkaracağımız bazı dersler ve esinlenebileceğimiz bazı hikmetler olduğunu düşünüyorum. Mevcut bilim bilgimiz gereği, kâinatın başlangıcı Büyük Patlama anında şu an kâinatı oluşturan tüm parçalar; gezegenimizdeki biz dâhil tüm canlıların vücudundaki karbon atomlarından, Güneş’imizdeki hidrojen atomlarına dek her şey ama her şey aynı kaynaktan çıktığına göre esasında her birimizin atomlarının akrabaları tüm kâinata yayılmış durumda. Ben-sen-o birbiri içine geçmiş halde aynı büyük gerçekliğin farklı yansımalarıyız sadece. Bizi birbirimize birbirimizden farklı gösteren, kâinat çapında bir büyük hokus pokus. O hokus pokusun perdesi kalkınca, her şeyin Bir’in bir izdüşümü olduğu beliriyor. Sufilerin her şeyin Hayy’dan gelip Hu’ya gittiğini söyledikleri mertebe, Hallacı Mansurlar’ın ‘Enel Hak’ dedikleri mertebe hiç umulmadık bir anda kuantum laboratuarlarında çıkıyor 20. yy insanının karşısına...

Haydi, kolaysa gel de kötü söz söyle, küfret karşındakine. Malından çal, ırzına saldır, canına kıy karşındakinin; yapabiliyorsan. Ben-sen-o Bir’ken ancak kendine-tüm kâinata zulmetmiş olursun!


(1) Düşünce deneyi: İnsan aklından ve düş gücünden başka bir düzeneğe ihtiyaç duymayan hayali deneylere verilen genel isimdir. Fakat elbette bu tür deneylerin kurgulanmasında fizik yasaları temel alınmaktadır.

(*) Deneyin, David Bohm’un önerdiği daha basit bir versiyonunu anlaşılabilirliği artırmak amacıyla basitleştirilmiş bir dille sunuyorum.

Hayatınızda Mucizeler Olsun İster misiniz?

 



Hayatınızda Mucizeler Olsun İster misiniz? 

Bu yazıda Harvard Üniversitesi’nde yapılan araştırmaları ve mucizelerinizi gerçekleştirmenin yöntemlerini bulacaksınız. Zihniniz siz farkına varmadan sizi dilediğiniz yöne doğru yöneltir. Kimi zaman bir davranışı niye yaptığınızı, ya da bir kararı neden aldığınızı bilemezsiniz. İşte o zaman bilin ki bilinçaltınız devrededir.

Biliyor musunuz hepimizin içinde bir başka ben vardır. Kimi zaman bizimle konuşur ama biz içimizden gelen bu sesin söylediklerini, kimi zaman duymaz kimi zaman da diğer sıradan düşüncelerimizden ayırt edemeyiz. Oysa bu ses sihirlidir adeta, eğer onu duyabilirsek hayatımızda pek çok imkânsız görülen hayalimizi gerçekleştirebiliriz.

Bu yazıda bu hayallerimizden “gerçekleşmesi imkânsız amaçlar” olarak bahsedeceğiz. Yani GİA diyeceğiz kısaca.

Martha Beck 13 yaşındaydı. Evlerinin salonunda ev ödevini yapıyor, ebeveynleri ise eski püskü televizyonu izliyorlardı. Ekranda kapalı bir spor salonunda koşan bir gencin görüntüsü belirdi. Martha başını kaldırdı, televizyondaki görüntüye baktı ve kendisini yüksek sesle “Ben bu okula gideceğim” derken buldu.
Televizyondaki spiker devam etti. Gösterilen okul ABD'nin en ünlü ve prestijli üniversitesi olan Harvard'dı. O anda Martha'nın kalbi duracak gibi oldu. Utah'ın küçük bir kasabasında yaşayan bir genç kız için Harvard'a gitmek gerçekleşmesi imkânsız bir amaçtı. Ne Martha'nın ailesinin onu bu okulda okutacak kadar parası vardı ne de genç kız bu okulu kazanacak kadar akıllı olduğuna inanıyordu.
Ancak Martha kendi içinden gelen bu sesin farklı olduğunu hissetti. Bu ses sanki onun dışından bir yerlerden gelmiş ve ona gelecekte neler olacağını söylemişti.
Aradan 20 yıl geçtikten sonra Martha Beck iki Harvard diplomasına sahip ünlü bir yazar, psikolog ve araştırmacıydı.
Martha yaşadığı bu deneyimden sonra, GİA'ların herkes için geçerli olabileceğini anlamıştı. Bu konuda bilimsel çalışmalarda yer aldı. İnsanların başlarına geleceği hissedebilmek gibi bir özelliği vardı. Bu durum deneylerle ispatlanmıştı.
Bu deneylerin birinde, deneklere üzeri kapalı resimler veriliyordu. Resimlerin bazılarında güzel görüntüler yer alırken bazılarında ise insanı rahatsız edecek kadar vahşi görüntüler vardı. Denekler kötü olan resimleri açmadan birkaç saniye önce bunu hissediyor ve buna bağlı olarak kan basınçları ve nabızları artıyordu.
Martha Beck her insanda bulunan bu özelliğin keşfedilip kullanılması için bilimsel yöntemler geliştirdi.
Evet şimdi bu yöntemleri öğrenmenin sırası sizde... Ne dersiniz içinizdeki büyülü sesi duymaya hazır mısınız ?




Öyleyse denemeye başlayalım.
Öncelikle bilmelisiniz ki GİA'lar normal düşüncelere benzeseler de aralarındaki benzerlik bir kediyle bir Sibirya kurdu arasındaki kadardır. Ne yazık ki üst beynimizin bu düşünceleri avlama yeteneği yoktur. Ama GİA'lar gelir ve sizi bulurlar.
İşte mucizelerinizi çağırmanın yöntemleri; sonuçları görünce kendiniz de şaşıracaksınız.
Önce boş bir kağıt ve kalem alın. Kalemi dominant elinize alarak cevabını bilmek istediğiniz soruları yazın. Ancak bunu yaparken dominant olan elinizi kullanmanız önemlidir. Yani sağ elinizi kullanıyorsanız, sağ elinizle, solak iseniz sol elinizle yazmalısınız.



Kendinize soracağınız sorular şöyle olsun:
- Neler hissediyorsun?
- Neye ihtiyacın var?
- Hayattan ne istiyorsun?
Bu ve benzer soruları yazdıktan sonra kalemi diğer elinize alın ve cevapları diğer elinizle yazmaya çalışın. Kargacık burgacık olması hiç önemli değil.
Beyniniz alışık olmadığı elinizi kullanmaya çalışmakla o kadar meşgul olacak ki, o güne kadar kendi kendinize hiç söylemediğiniz şeyleri bulacaksınız o kağıtta.
Yazmaya devam edin. Sonra yazdıklarınızı okuyun, gerçekleşmesinin imkânsız olduğuna inandığınız hayallerinizi, kargacık burgacık yazılarınızın arasında bulacaksınız. Bugüne kadar kendinize itiraf bile edemediğiniz arzular ve geleceğe dair önsezilerinizi kargacık burgacık yazılarınızın arasında görünce şaşıracaksınız.




Kalbinizden gelecek sesi duymaya çalışın.
İkinci olarak kendinize sakin ve sessiz bir ortam yaratın. Rahat bir koltuğa yerleşin ve gözlerinizi kapayın. Tarihin değişmiş olduğunu hayal edin. Aynı ayın aynı günündesiniz ama tarih 2005, 2012 veya 2020. Seçtiğiniz yılda kaç yaşında olacağınızı hayal edin. En yakın arkadaşınız kaç yaşında ? çocuklarınız, eşiniz kaç yaşındalar, neredeler ? Hayal ettiğiniz tarihi iyice benimsemeye çalışın. Gözlerinizi kapalı tutarak, yüksek sesle içinde bulunduğunuz şartları tasvir edin. Neredesiniz ? Dış görünüşünüz nasıl ?
Bulunduğunuz ortam sıcak mı soğuk mu ?
Şimdi içinde bulunduğunuz durumu bozmadan hayatınızı tasvir edin. Hayatınızdaki en önemli şey ne? Neyle meşgul oluyorsunuz? Yanınızda kimler var?
Bu deneyimi yaşarken lütfen hayal kurup bazı şeyleri uydurmaya çalışmayın! Burada önemli olan hayal gücünüzü zorlamak değil, bilinç altınızı serbest bırakıp geleceğinizi dışarıdan bir film gibi izlemeye çalışmak. Siz geleceğinizi kurgulamaya çalışmayın bırakın görüntüler kendiliğinden belirsin.



Eğer ilk denemede hayatınız gözünüzün önünde belirmezse ümitsizliğe kapılmayın, GİA'larınız sizden saklanabilirler. Ama merak etmeyin siz bir kere çağırdıktan sonra bilinçaltınız, gelecekle ilgili 'olanaksız görülen ama gerçekleşecek' hayallerinizi size gösterecektir. Belki dişinizi fırçalarken, belki araba kullanırken, ama mutlaka gösterecektir.
Olanaksız görülen ama gerçekleşecek olan hayallerinizle ilgili önseziler, diğer düşüncelerden farklıdır. Öncelikle onu 'siz uydurmazsınız' onlar adeta dışarıdan bir yerden gelir gibi beyninizin içinde beliriverirler. Duyduğunuz ses kendinize ait değildir sanki. Ve o ana, fiziksel tepkiler eşlik eder, kan basıncınız yükselir, ani bir heyecan duyarsınız. Kalbiniz çarpmaya başlar. Yüreğiniz sizden önce kaderini tanımıştır.
Üçüncü olarak gerçekleşmesini istediğiniz arzularınızı bir kağıda yazın. Ama tüm detaylarıyla yazmanız önemlidir. Çünkü yazma eylemini beynimiz emir olarak algılar ve çevrenizde sizi amacınıza ulaştırabilecek detayları algılamaya başlar. Hayallerinizi ve gerçekleşmesi imkansız görünen amaçlarınızı yazmaya başladığınız zaman beyniniz sizi ona ulaştıracak fırsatları bir olta gibi yakalamaya başlar. Aksi halde bu fırsatların kapınızı çaldığını fark edemeyebilirsiniz. Bazen de zihniniz siz farkına varmadan sizi dilediğiniz yöne doğru yöneltir. Kimi zaman bir davranışı niye yaptığınızı, ya da bir kararı neden aldığınızı bilemezsiniz. İşte o zaman bilin ki bilinçaltınız devrededir.
Martha Beck bu yöntemleri yalnızca kendi üzerinde değil, kendisine gelen hastalarında da denedi. Sonuç şaşırtıcıydı. Bu kişiler hayatlarında 'mucize' olarak adlandırdıkları, gerçekleşmesi imkansız görünen amaçlarına ulaşıyorlardı.
Martha Beck bu konudaki bilimsel çalışmalarını ve deneyimlerini 'Kendi Kutup Yıldızınızı Bulmak' (FINDING YOUR OWN NORTH STAR) adlı kitapta anlatınca, çalışması kısa zamanda ABD'de en çok satanlar listesine girdi.
Dileğim sizin de kendi kutup yıldızınızı bulmanız...
Unutmayın; Schiller'in dediği gibi 'Kalbin atışı, kaderin sesidir'.

Telepati ve 6. His




Düşüncelerin, duyguların yazı ya da söz olmaksızın beyinler arasında gidip gelmesine "telepati" deniliyor. Telepati bir tür duyular ötesi hissetme. Telepati özelliği yalnızca düşüncelerin ve duyguların aktarılması değil, çeşitli olayların önceden hissedilmesini de kapsıyor. İşitme, görme, dokunma, koklama ve tat alma gibi 5 duyuya ek olarak, altıncı bir duyu kabul edilen bu özellik, zaman içerisinde körelmiş olabilir. İlkel canlılardaki koklama duyusunun sonradan insanlarda azalması gibi.


Telepati sözcüğü, eski Yunanca’daki "tele" (uzak) ve "pati" (duygu) terimlerinden geliyor. Ünlü psikiyatrist Sigmund Freud’a göre, telepati baskılanmış eski bir özellik ve ancak belirli koşullarda ortaya çıkıyor.


İlkel canlılarda telepatinin tehlikelerden korunmak için gerekli bir mekanizma olduğu düşünülüyor. Bazı durumlarda kişilerin algılama özelliklerinde değişiklik olabiliyor.


Örneğin, bir yakınını kazada, savaştaya da hastalıktan kaybetmiş kişiler bazı olayları ya da tehlikeleri önceden hissedebiliyorlar. Beyinde anlık bir düşünce ya da imaj olarak ortaya çıkan bu durum, kişinin günlük programını ya da önemli kararlarını bile etkileyebiliyor. Telepati, kişinin duygusal durumuyla yakından ilgili. Bu tür özellikler genellikler kadınlarda bulunuyor. Bunun nedeni, belki de kadınların davranış ve düşüncelerinin, erkeklere kıyasla duygusal temellere daha çok dayanması. Aile bireyleri, birbirini çok seven aşıklar ya da ikizler arasında da telepatik iletişimler kurulabiliyor.


Modern bilim, telepatinin mekanizmasını tam olarak açıklayabilmiş değil. Bu olgu, kimi kuramlara göre insanın iç dünyasında yayılan bazı ses dalgalarının öteki kişi tarafından algılanması. Bazı kuramlara göreyse bizden yayılan manyetik dalgalara bağlı. Sonuç olarak telepati, beyinden yayılan dalgalarla ilgili görünüyor.


Bilimsel temelleri şimdilik tam açıklanamamış olsa da, hiçbir enformasyonun olmadığı ve beynin evrimleşmesinin daha ilk zamanlarında insanın kendini savunması için belki de en önemli duyulardan biriydi. Kullanılmayan özelliklerin zayıflaması ya da kaybolması kuralına uygun olarak, telepati de bazı duyular gibi zayıfladı ve kayboldu. Yakın bir gelecekte bilimsel temellerinin ortaya konulabileceği düşünülüyor. Belki de beynin diğer duyulardan bağımsız bir haberleşme sistemi mevcut olabilir. Diğer insanların beyninden yayılan bazı dalgaların bu merkez tarafından algılanması, telepatinin temeli olabilir. Bu merkez yalnızca insan beyninden yayılan elektriksel dalgaları değil, çeşitli doğa olaylarının meydana getirdiği elektromanyetik enerji dalgalarını da algılıyor olabilir. Volkan patlaması, deprem gibi bazı doğa olayları çok kısa süre önceden belli olabiliyor. Deprem öncesi, altıncı hissi insanlardan daha kuvvetli olduğu düşünülen birçok hayvanda meydana gelen huzursuzluk, olasılıkla deprem öncesinde yayılan bazı sinyallerin, hayvanlar tarafından algılanmasına bağlı. Doğadan yayılan bu tür sinyallerin beyinde algılandığı bir merkezse henüz gösterilebilmiş değil.


Beyindeki birçok bölgenin işlevinin daha aydınlatılamamış olduğu düşünülecek olursa, telepati ve altıncı histen sorumlu, olasılıkla çok az gelişmiş ya da tam aksine çok karmaşık olan bir merkezin bulunması, daha uzun bir süre alacağa benziyor.



Feromonlar


İnsanlar arasında, bilinen 5 duyuyu kullanmadan oluşan iletişim ve etkileşimi araştıran bilim adamları, oldukça ilginç noktalara ulaştı. Hem hayvanlar, hem de insanlar arasında, cinsel etkileşimi sağlayan bir kimyasal molekül ve bunu algılayan bir merkez bulundu. Türlerin devamlılığı açısından çok önemli olan bu kimyasallara "feromon" adı veriliyor. Feromonlar, havada kolaylıkla dolaşabilen küçük moleküller.


Yakın bir geçmişe kadar bu moleküllerin yalnızca hayvanlar tarafından salgılandığı ve algılandığı sanılıyordu. Ancak son yıllarda insanlar tarafından da salgılandığı gösterildi. İlk olarak bu molekül koltukaltında saptandı. Feromonların, karşı cinsin ilgisini çeken ve kadınerkek ilişkisini düzenleyen önemli bir molekül olduğu gösterildi. Bu molekül birçok hayvanda seks güdüsünü doğrudan tetikliyor. Bazı deniz hayvanları bu molekülü suya bırakarak yakınındaki karşı cinsleri çekiyor ve hemen çiftleşiyorlar.


Feromonlar, burunda bulunan "vomeronazal" organ tarafından algılanıyor. Farelerde, feromon almaçlarını kodlayan genler bulundu. Bu tür bin gen, henüz insanlarda bulunmadı, ancak bu, ilgili almaçların olmadığı anlamına gelmiyor. Yapılan bazı çalışmalar bu moleküllerin kadınlarda adet kanamalarını düzenlediğini gösterdi. Bu molekülleren algılanmasıyla adet gecikebiliyor ya da daha çabuk başlıyor. Feromonların insan cinsel dürtülerini de etkilediği gösterildi.


Feromon yalnızca cinsel iletişim için kullanılan bir molekül değil. Birçok hayvan bunlar sayesinde haberleşiyor. Hayvanlar arasında gıda alış verişi, yerleşim sınırlarının çizilmesi gibi birçok mesele bu moleküller sayesinde çözüme kavuşturuluyor. İnsanlar arasındaki telepatik haberleşme, bazı doğa olaylarını önceden sezinleme gibi olayların temelinde bu feremonlar yatıyor olabilir. İnsan vücudu, yaydığı sinyaller ve salgıladığı moleküller ne kadar anlaşılırsa, bugün bize doğa üstü görünen birçok olay o kadar aydınlatılabilecek.

Psikometri...



PSİKOMETRİ
Durugörü medyomluğunun bir türüdür. Psikometri uzak veya yakın geçmişte bir eşya ile temas et­miş bulunan kişi ya da kişiler hakkında bilgi edinme yöntemidir. Psikometri ile sadece eşyalarla temas etmiş kişiler hakkında değil, o cismin başından geçen her türlü olay hakkın­da da bilgi edinilebilir.
Ruhsal enerjinin en önemli niteliklerinden biri etki etmek, buna karşı madde enerjisinin en önemli niteliklerinden biri de etki almaktır. Bu temel prensip, çevremizdeki tüm nesnelerin kendilerine canlılardan gelen enerjileri emmesine ve sakla­masına neden olur. Bu yüzden sahip olduğumuz tüm eşyalara biz bilmeden kendi enerjilerimizi yükleriz. Ve o eşya ile ne kadar uzun süre beraber olduysak, o da, o kadar çok bizimle il­gili enerjileri bünyesinde saklar.
Bu yöntemle tarihin çok eski dönemlerinde meydana gelen olaylar hakkında eski yapıtlara dokunarak bilgiler veren psiko­metri medyomları vardır. Tarihin karanlık kalan kısımlarına ışık tutması bakımından bu çalışmalara yurtdışında ayrı bir önem verilmiştir.
Yine yurtdışında polislerle çalışan psikometri medyomları suçluların dokundukları eşyalar aracılığıyla onların yakalan­masında önemli bilgiler verebilmektedirler.
Bilgi edenilmek istenen eşyaya psikometri medyomları elle dokunur ya da onu ellerinin arasına alırlar. Ve o eşyanın başından geçenler ya da o eşyayla temas edenler hakkındaki bilgiler, durugörü tekniğindeki gibi çeşitli imajlarla gelir. Temeli tamamen durugörüye dayanan bir yetenektir. Du-rugörüsü olmayanların yapabileceği bir çalışma değildir.
Eğer durugörü egzersizlerinde belirli bir ilerleme sağlayamadıysanız bile aşağıdaki son derece basit psikometri alıştır­masını kendi kendinize uygulayabilirsiniz... Bu aynı zamanda durugörü yeteneğinizin gelişmesi için de yararlı bir çalışmadır
Basit Bir Deney
Dikkatinizi odadaki bir eşyaya odaklayın. Ve gidip ona dokunun. Eğer küçük bir eşya ise onu ellerinizin arasına ala­bilirsiniz... Bu deney için derin bir gevşemeye gerek yoktur. Sadece zihninizi boşaltıp, hafif bir gevşeme yeterlidir.
Kısa bir süre sonra o eşya hakkındaki fikirler şuurunuza üşüşüverir: O eşyanın ismi ya da etiketi, gördüğü iş, güzelliği ya da çirkinliği, onunla ilgili daha önceden edinmiş olduğunuz bir çok düşünce zihninize gelmeye başlayacaktır. Bunlar geç­miş tecrübelerden kaynaklanan önceden algılanmış fikirlerdir. Şimdi ise, bunlar o anki tecrübelerinize engel olan şeylerdir. Bu fikirleri fark ettiğiniz anda, bırakın uzaklaşıp gitsinler... Siz eşya hakkındaki meraklı tavrınızı canlı tutun. Kavramların önünü kesmeye çalışmayın. Kendi hızlarıyla gelip geçmelerine izin verin. O eşya hakkındaki fikirler bitip tükendiğinde, eşya hala orada olacaktır.
Şimdi artık onunla ilgili yeni bir görüş fırsatı doğabilir. O eşyayla ilgili olarak, önceden bilmiş olduklarınızın ötesinde, gerçekten neler algılıyorsunuz? Bu tecrübeyi birçok eşya üze­rinde yapın. Özellikle size ait olmayan eşyalar üzerinde de bu deneyinizi sürdürün. Uygulama yapa yapa, sonunda eşya ile il­gili önceki kavramların geçip gitmesine izin vererek, yeni bir tecrübeye yer açma konusunda beceri kazanacaksınız.
Eşya hakkında önceden edinmiş olduğunuz tüm fikirler uzaklaştıktan sonra dikkatinizi tekrar eşyaya odaklamaya çalı­şın. O andan itibaren, o eşya ile ilgili zihninizde belirmeye başlayacak olan yeni düşünceler olup olmadığına dikkat edin. Kendinizi yeni düşüncelerin zihninize gelmesi için asla zorla­mayın. Bu alıştırmanın can alıcı yönü, zihninizi eşya hakkında (inceden edinilmiş fikirlerden temizlemek ve zihninizi sükune-le kavuşturmaktır. İşte böylece yeni algılar, eşya ya da kişiyi algılamada yeni yollar, varlığınızın başka seviyelerinden size gelebilir.

Bu alıştırma aynı zamanda sezgi kanallarınızı açmanızda size büyük bir kolaylık sağlayacaktır.

Telekinezi Methodları ve Püf Noktaları...




Telekinezi Methodları ve Püf Noktaları !!!
"Kendinizi yapamayacağınıza inandırmaktan vazgeçin. Tüm olay inanmakla başlıyor."



Telekinezi

Telekinezi (Yunanca: τῆλε + κίνησις, "uzaktan hareket"), maddeler üzerinde düşünce gücüyle etki yapma olarak tanımlanır.

Telekinezinin gerçekliğine dair hiç bir bilimsel kanıt yoktur. 2006'da bu konudaki 380 deneyin meta analizini yapan bir çalışma, sadece yayın önyargısına (bilimsel yayın yapan kişilerin sonuçları olumlu yorumlama payı) bağlanabilecek denli küçük bir etki bulmuştur. Telekinezi deneyleri, bilim adamları tarafından yeterince kontrollü ve tekrarlanabilir olmamaları yüzünden eleştirilmiştir. Ancak bazı deneyler telekinezinin gerçekliği konusunda bir yanılsama yaratmıştır, bu yanılsama deneyi yürütenlerin telekineziye duyduğu inançla orantılıdır.

Telekineziyi gerçekleştirebildiğini iddia edenler arasında en ünlüleri Rus psişik Nina Kulagina ve İsrailli psişik Uri Geller'dir.[1]

Kaşık veya diğer metallerde deformasyon oluşturma telekinezi veya Psikokinezi de denilen herhangi bir cismi uzaktan hareket ettirme veya çok az uygulanan bir temas gücüyle etkide bulunmaya verilen addır. Bu fenomenle ilgilenen parapsikologlar ve amatör ilgililer tarihte geçtiğine inanılan olağanüstü öyküler veya mucizelerin bir telekinezi biçimi olduğuna inanmaktadırlar. Ancak fenomene "Telekinesis" adının verilmesi çok yeni bir tarihe rastlar. Tabir Alman-Rus psişik araştırmacı Alexander N. Aksakof tarafından 1890'da kullanılmıştır. Psikokinesis tabiri ise 1914 yılında Amerikalı yazar ve yayımcı Henry Holt tarafından "On the Cosmic Relations" adlı eserinde geçmiş ve Amerikalı ünlü parapsikolog J.B.Rhine tarafından da benzeri fenomenleri tanımlamakta kullanılmıştır.[2]

Telekinezi, düşünce gücü ile cisimleri oynatmaktır. Bu herkeste olan bir yetenektir. Ne bir mucize ne de bir efsane. Tek gereken inanmak!

Telekinezi yeteneği doğal bir yetenektir, fakat tek sorun bu beceriyi öğrenebilmektedir. Öncelikle olayın Düşünce-Beyin-Bilinç-İnanç dörtlüsünde bittiğini söyleyelim. Ayrıca bazı araştırmalar da beynin korteks bölümünde bu özellikle bağlantılı bölgeler keşfedildiğini de gözler önüne sermektedir.

Bazen bazı cisimler düşer. Biz kaydığını zannederiz veya korkarız. Ama bunun tek nedenin telekinezidir. Yani insanın o anda bilinçsizce çevreye saçtığı yeteneğidir.

Her şey, ne düşünebiliyorsak, gerçekleşebilir felsefesine dayanmaktadır.[3]
Kökenbilim

Telekinezi terimi Yunanca "uzak" anlamındaki "tele" sözcüğü ile "hareket" anlamındaki "kinesis" sözcüklerinden türetilmiş olup, metapsişikçilerce var olduğunu öne sürdükleri "fiziksel medyumluk yeteneğine sahip bir insan tarafından eşyaların el veya bilinen diğer araçların yardımı olmaksızın uzaktan hareket ettirilebilmesi paranormal olayı"nı adlandırmak üzere kullanılmaktadır. Parapsikologlar bu var sayılan olayı Psikokinezi kapsamında ele alırlar. Bir başka deyişle, telekinezi terimi daha çok metapsişikçiler tarafından kullanılmaktadır; parapsikologlar ise Psikokinezi terimini tercih ederler.[1]
Telekinezi Teorisi

Genelde telekinezi insanlar tarafından mucize ve az rastlanan bir yetenek olarak bilinir. Fakat bu düşünce tamamen yanlıştır. Bakın! Her yaşayan insan bir beyne sahiptir. Tüm beynimizi kullanmıyoruz ama herkes kendine uygun olanı bölümü kullanmaktadır. Mesela bazı insanlar sanattan, bazıları matematiksel bilimlerden, bazıları spordan, bazıları da danstan hoşlanır. Bu liste uzayıp gider. Tüm bu aktiviteler beyinde farklı yerleri kullanırlar. Düşünce gücü de bunlardan biridir. Hepimiz bunu kullanıyoruz ama dikkat çekmeyecek kadar az. Mesela bazılarımız bazı şeylerin önceden olacağını bilebiliyoruz veya ilk tanıştığımız bir insanın karakterini kendimizce yorumluyoruz. Yani iyi ya da kötü olduğunu hissedebiliyoruz. İşte bu özelliklerimizin tümü düşünce gücüyle ilgilidir. Tüm her şeyin arkasında yatan şey kendinize inanmamanızdır. Aynen bir çocuğun, Matematiği asla yapamam, çünkü çok zor! ya da bir insanın, Ben telekinezi yeteneğimle cisimleri oynatamam, çünkü böyle bir yeteneğim yok! demesi gibi. Şimdi bunu durdurun! Kendinize inanın! Gerisinin geldiğini göreceksiniz!
Telekineziye Giriş

Telekinezi çalışmalarına başlamadan önce yapmanız gereken şeyler var. Bunlar olayın temel taşları yani olmazsa olmazları.
1. Şüphe ve Endişe


TELEKİNEZİ GERÇEKTİR! İnsanlar bunu yaptı ve yapmaya devam da edecekler! Bu tüm insanların hayatları boyunca sahip oldukları bir hediye. Yani alıştırmalara başlamadan önce bunları kafanızın güzel bir köşesine yerleştirmeniz gerekiyor. Şunu da bilmenizi isterim şüphe sizle telekinezi başarınız arasında bir duvardır. Yani o duvarı tırmanın ve onu koşar adımlarla arkanızda bırakarak, uzaklaşın.
2. Mantık

Hepimizin de bildiği gibi teknolojinin ileri olduğu ve her şeyin bir mantığa bağlı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bazı şeylerin mantık dışı olduğu bize yanlış da olsa öğretiliyor. Böyle büyüyoruz. Fakat şimdi arkanıza yaslanın ve telekinezi yeteneğiniz ile yaptıklarınızı düşünün yani mantığa nasıl karşı koyduğunuzu! Onu alt ettiğinizi!
3. Amaç

Neden Telekineziyi öğrenmek istiyorsunuz? Şunu söylemeliyim ki amaçlarınız ve nedenleriniz pozitif olmalı. Eğer insanlara zarar vermek, bu yeteneğinizden para kazanmak veya arkadaşlarınızın dikkatini çekmek içinse; bunlardan hemen uzaklaşın! Bunu ucuz bir amaç için denemeyin! Zihin egzersizi ve gerçek sanılanlarla meydan okumak için öğrenin!
4. Rahatlama ve Ortam

Başlamadan önce arkanıza yaslanın ve günün stresinden zor da olsa uzaklaşmaya çalışın. Pozitif moda geçin ve ortamda sizin dikkatinizi dağıtabilecek her şeyi kaldırın.
Telekineziye Ayrılan Zaman

Bildiğimiz gibi insanlar biraz sabırsız. Fakat sabır bu olayda her şey! Bu yeteneği kazanma zamanı tüm insanlarda değişir. Bir hafta bu olay için çok ama çok kısa bir süredir. Fakat yeteneğinizi kazandığınızda, bu beklemeye değdiğini göreceksiniz! LÜTFEN DENEMEYİ BIRAKMAYIN!

Günde en az bir kere 30 dakikanızı Telekinezi egzersizlerine ayırın! Eğer çok meşgulseniz 15 dakikayı sağlıklı bir şekilde lütfen ayırın!

Size bahsedeceğim metotlardan birine en az bir hafta yoğunlaşın. Eğer yaramadığını düşünüyorsanız metot değiştirin. Kendinizi yapamayacağınıza inandırmaktan vazgeçin. Tüm olay inanmakla başlıyor.[3]
İnanç ve Hayâl - Dinî - Mistik Hayat ve Telekinezi

İnanç ile gündelik, sıradan hayatta alışkın olmadığımız pek çok şeyin gerçekleşebileceği inancı aslında oldukça kadim zamanlara kadar gitmektedir. Kadim dünyada kişinin inanç ve hayal dünyası ile fiziksel gerçeklik dünyasının, varlığın -birbirleriyle organik ilişki içinde olan- çeşitli katmanları olduğu kabul edilmekteydi, oysa bu anlayış Avrupa'daki felsefi ve bilimsel değişimler neticesinde önce ruh dünyasının yadsınması daha sonra da zihin ile madde arasına derin bir uçurum koyulmasıyla neredeyse kaybolmaya yüz tuttu. Ancak farklı dinlerin peygamberleri, veli ve azizleri inancın muhteşem gücü hakkında sözler, deyişler sunmuşlar ve inananlar veya en azından dindar kimseler de bunun gerçekliğinden asla şüphe etmemişlerdi. Örneğin İsa peygamber denizdeki kasırgayı istekleriyle durduramamalarını havarilerin yetersiz inancına bağlamış ve onları azarlamıştı. İslam tasavvufunda Muhyiddin Arabi hayalin yaratıcı gücü olduğunu apaçık bir şekilde belirtmiştir. Arabi insan-ı kâmil ile ilgili izahlarında onun bütün ruhani enerjisini yoğunlaştırarak (ki buna himmet adını vermektedir) herhangi bir nesneye tesir edebileceğini hatta mevcut olmayan bir nesneyi dahi varlığa büründürebileceğini ifade eder. Arabi'nin varlık görüşünde Varlık alemi beş katmandan oluşmaktadır. Hisler Alemi, Misâl Alemi (hayalin denk düştüğü alem budur), Ruhlar Alemi, Müteal Akıllar Alemi, Zat Alemi. Her insan kendi hayal aleminde bir şeyi var kılabilir ancak İnsan-ı Kâmil veya Arif hayalinde var olan şeyi himmeti yani ruhani gücüyle zihninin dışına yansıtabilir. Ancak arifin gerçekte mevcut olmayan bir şeyi varlığa büründürmesi ile Tanrı'nın bir şeye mevcudiyet vermesi arasındaki derin fark arifin varlık verdiği şeyin onun himmeti sürecinde mevcudiyetini koruması ve sonra kaybolmasıdır. Ayrıca arif himmet kuvvetinin kendisinin kuvveti değil sadece Tanrı'nın kuvveti ve onun Kaviyy isminin tecellisi olduğunu bilir ve bu marifeti onu kendi isteğiyle himmet gücünü kullanmaktan sakındırır.

Tibet Budizm'inde lamaların eğitimlerinde de benzeri şekilde hayaldeki bir varlığa his dünyasında gerçeklik kazandırılmaya çalışılır. Tibet'in o dönemde yabancıların girmesinin yasak olduğu Lhasa'ya giren ilk Batılı olan ve lamalar arasında bir süre kalarak çalışmalarını gözlemleyen Alexandra David-Neel de eserinde öğrencilerin inzivaya kapanıp Yidam'ını (koruyucu yarı-tanrı) günde bir öğün yedikleri yemek ve uyku haricinde hayal etmeye devam etmesi ve belirli mistik deyişlerin tekrarlamasıyla fiziksel dünyada varlık kazandırması ve hatta onun ayaklarına temas etmesi istenir. Yaratılan ve tulpa denilen bu varlıkların eğer onları meydana getiren kişinin belirli bir zihinsel ve ruhsal aydınlanma derecesine ulaşmamış olması durumunda tehlikeli olacağı uyarısını yapan Neel'in kendisi de belirli ayin ve konsantrasyonları uygulayarak bir Tulpa gerçekleştirdiğini söyler.[2]
Batı'da Ünlü Telekinetikler

Metalleri hareket ettirdiği bilinen en ünlü ilk batılı telekinetik Polonya doğumlu Stanislawa Tomczyk'dır. Stanislawa hipnotik haldeyken bazı küçük objeleri havaya kaldırabiliyordu (levitasyon). Stanislawa, 1910'da Varşova'da Fizik laboratuarında bir grup bilim adamının gözetimi altında telekinetik yeteneklerini sergilemiştir.

Bir diğer ünlü telekinetik Rus Nina Kulagina'dır. Kulagina filme de alınan gösterilerinde metal çubuklar, kibrit çöplerini dokunmaksızın hareket ettirebilmekteydi.

1970'li yıllarda bu tip olayları yapabildiğini iddia eden bazı insanlar ortaya çıkmıştı. En ünlüleri arasında Uri Geller de bulunan bu kişiler televizyon şovlarında ve bilim adamlarının laboratuarlarında bu tip yeteneklerini sergilediler.

Bazı bilim adamları ve James Randi gibi ünlü ve profesyonel bazı illüzyonistler bu tip yeteneklerin gerçekte bir hile ve el çabukluğundan başka bir şey olmadığını öne sürmüşlerdir. Randi ayrıca pek çok hileli yolun olduğunu iddia ettiği kaşık bükme gösterilerinden bazılarını da gerçekleştirmiştir.

2001 yılının Nisan ayında Arizona Üniversitesi psikoloji profesörü Gary Schwartz'ın yönetimi altında 60 kadar öğrenci zihin güçlerini kullanarak çatal ve karışları bükmeleri istenmiş ve denemelerde çeşitli derecelerde başarı sağlanmıştır.[2]
Kaşık Bükme

Kaşık bükme paranormal yollarla ve fiziksel güç kullanmaksızın veya normal koşullarda gereken fiziksel gücü kullanmaksızın nesnelerde deformasyon oluşturmaya verilen genel addır.[2]
Sahne Gösterisinde Kaşık Bükme

İllüzyonistlerin kaşık bükme gösterileri diğer illüzyon gösterilerinde olduğu gibi seyircinin dikkatinin başka yöne çevrilmesi sırasında el çabukluğu ile kaşığa ya da metale yapılan fiziksel müdahale ile veya önceden hazırlanan çeşitli tekniklerle gerçekleştirilir. James Randi illüzyonistlerin kaşık bükme numaralarından örneğin kaşığın en zayıf yerinden daha önce kırılma noktasına yakın bir dereceye kadar bükülmesi gibi çeşitli hilelerini televizyonda kamuya açıklamıştır.

"İnsanüstülük taslıyanların İçyüzü" adlı eserinde psişik ve doğaüstü kabul edilen bazı fenomenlerin arkasında yattığını iddia ettiği hileleri ortaya koymaya çalışan Metin And'a göre Geller'in 50 çeşit kaşık bükme numarası veya tekniği bulunmaktadır.[2]
Kullanılan Teknik ve Metodlar

Sahne gösterileri ve illüzyonistlerin kullandığı göz boyama yöntemlerinin dışında da kaşık veya herhangi bir metal veya cismin parapsikologların Psi denilen zihinsel veya ruhsal güçle etkilenebileceği öne sürülmektedir. Özellikle ABD'de telekinetik gücün kullanılması üzerine bazı kişiler eğitim ve grup çalışmaları düzenlemekte ve katılımcıların bu güçleri kullanarak kaşık veya çatal bükebilmeleri öğretilmektedir.
Houck Metodu

Bir başka kaşık bükme 1981 yılından bu yana mühendis Jack Houck tarafından yine onun tarafından düzenlenen "PK Partileri"nde tanıtılmaktadır. Bu partilerde misafirlere bedenlerinden geçen bir enerji akışının kaşığın belirli bir noktasına yöneltildiği hayal edilerek kaşığa bükülme emri verilmesiyle gerçekleştirilir. Daha sonra misafirler dikkatlerini başka bir yöne yönlendirerek kaşık ya da metali unuturlar. Metal bir süre sonra şaşırtıcı bir şekilde ellerinin küçük bir hareketiyle kolayca bükülmeye başlar. Houck ve takipçileri bunun psikokinetik bir fenomen olduğuna inanmakta ancak bazı kişiler bunun sadece gündelik tecrübenin dışında ve fakat sıradan bir fenomen olarak görmektedirler.
Uri Geller topluluk içinde metal bükerken

Houck'un metodunun anlatıldığı bir web sayfasında grup halindeki uygulamaların tek başına yapılanlardan daha hızlı sonuç verici olduğu belirtilmektedir. Katılımcılar bir araya geldikten sonra bir süre yeme içme vs. şeylerle vakit geçirirler daha sonra ortaya konulan metal eşyalardan herkes kendisine iyi hissettiren birini seçip alır ve daire şeklinde oturur, ışıkların gücü azaltılır ve müzik varsa kapatılır. Katılımcılar gözlerini kapatır. Katılımcılara kaşık veya çatalı baş ve işaret parmakları arasında tutmaları gevşeyip zihinlerini temizlemeleri, yavaş ve derinden nefes alıp vermeleri ve kendilerini en rahat, huzurlu hissedecekleri bir yerde -plaj, orman, göl kenarı vs.- bulunduklarını hayal etmeleri söylenir. Tüm sıkıntı ve dertlerden uzaklaşırlar, uykulu değil ancak tamamen gevşemişlerdir, huzurludurlar. Daha sonra katılımcılardan başlarının birkaç adım ötesinde altın bir enerji topunu hayal etmeleri istenir. Ondan yayılan sıcaklık ve enerjiyi hissetmeleri istenir. Bu enerji topundan sıcak bir ışın çıkıp katılımcıların alnına ulaştığını ve onların da bu sınırsız enerjiyi emdikleri hayal edilir. Enerjinin sıcaklığı alından omuz ve kollara yayılır. Güçlü ve canlı fakat yine huzurlu ve gevşemiş olan katılımcının kolunda hissettiği enerji oradan bilek ve eline akar ve dirseği ile eli arasında bu akış devam eder. Enerjinin sıcaklığının baş ve işaret parmağına geldiği ve oradan istenilen yere gidebileceği hayal edilir. Katılımcının üçe kadar sayıp gözlerini açması ve enerjinin elinde tuttuğu çatal ya da kaşığa akması için ona üç kez "Bükül" diye bağırması istenir.

Ancak bu noktadan sonra dikkatin dağıtılması ve katılımcıdan dikkatini tümüyle vermeden yoğunlaşması istenir. Hatta dikkatin belirli bir düzeyde dağıtılması için herhangi bir konuda (kaşık bükmek değil) ateşli bir tartışmaya bile girilebilir veya tanıdığınız biriyle metal bükmek dışında bir konuda da konuşabilirsiniz. Konu üzerinde daha yoğun düşündükçe işlerin daha da zorlaştığını göreceksinizdir. Bu yüzden dikkatinizin başka bir yöne kayması gereklidir, daha sonra metali alıp istediğiniz bir noktadan kolayca bükebildiğinizi göreceksiniz. Ancak metalin kolaylıkla bükülebilecek noktaya gelişi birkaç dakika alabildiği gibi saatler de sürebilmektedir. Aynı sayfada deneylerini paylaşan katılımcı 18 katılımcıdan sadece ikisinin bükmeyi başaramadığını belirtmekte ancak başarısızlık karşısında yılmayıp denemelere devam edilmesini önermektedir.

Dikkat: Yukarıdaki metotta kaşık elle bükülür; ancak zihinle öylesine eriyik bir kıvama gelir ki bu çok rahatça yapılır.
Rick Tobin ve Ellie Crystal'in Metodu

Ellerinizi yıkayın ve çatal veya benzeri bir metal nesneyi elinize alın. Rahatça oturun, gevşeyin, gözlerinizi kapayın zihninizi her türlü düşünce ve duygudan arındırın. Daha sonra parmak uçlarınızla nesnenin yüzeyini yavaşça ovalayın ve yüzeyin size ne hissettirdiği üzerine yoğunlaşın. Metaldeki moleküler enerji akışını hissetmeye çalışın ve nesnenin büküldüğünü hayal edin ve asla güç uygulamayın.
Hipnotik Telkin

Bu yöntemde kişi hipnotik trans haline sokulur ve gerekli telkinlerle psişik gücünü tam olarak kullanabileceği, kaşığın kendi isteğiyle büküleceği telkini verilir ve bu duruma tam bir inanç duyması sağlanır. Bu yöntemle de eğer kişiye yapılan telkin güçlüyse ve bilinçaltı kısıtlamaları tam olarak kaldırılabilmişse kaşık bükülecektir



Telekinezinin Püf Noktaları

Telekinezi ANLATILMAZ! Telekinezi ÖĞRETİLMEZ
Evet yukarıdaki cümleleri iyice belleğinize yerleştirin Çünkü; Telekineziyi Öğrenmek için 2 yol vardır. Telekineziyi size biri anlatamaz size sadece örnek yada teknik verebilir. Yani siz sadece alıştırmaları deneyerek kendi kendinize öğrenebilirsiniz. Alıştırmalara sitemizden göz atabilirsiniz.Yada telekinezi yapabilen biri size telepatiyle 1 saatte öğretir (ki bu yolla öğrenmeniz Türkiye'de %1 şansla olur..) Telekinezi yaparken;
Telekinezi yaparken bir şey düşünmezsiniz!
Telekinezi yaparken sadece hayal ve imajinasyon kullanırsınız.
Telekinezi yaparken Nefesiniz çok hızlıysa telekineziyi bırakmalısınız.
Telekinezi yaparken Oda ılık, Elleriniz sıcak olmalıdır.
Telekinezi yaparken çok başarısızsanız yerinizi değiştirmelisiniz.
Telekinezi yaparken telekineziyi önemsememelisiniz, basit bir şey gibi düşünüp onu rahatça yapabileceğinize inanmalısınız.
Telekinezi yaparken beyninizi sıkmayın, ıkınmayın, çok rahat olun ve sadece cisme yoğunlaşın.
Telekinezi yaparken üstüne birde acemiyseniz, arkadaşlarınızın yanında uğraşmayınız, yalnız yapınız.
Telekinezi yaparken ellerinizin karıncalandığını düşünün veya isteyiniz.
Telekinezi yaparken avucunuzdan bir enerji hortumu çıktığını hayal edin (abartmadan )

Telekinezi (Psikokinezi)


Telekinezi, parapsikoloji bilim dalının incelediği önemli bir psişik güçtür. Telekinezi, düşünce gücünü yoğunlaştırarak canlı veya cansız maddeler üzerinde etkiler yapılabilmesi gücüne denir. Kelime anlamı olarak, tele; uzak, uzaktan anlamına gelen yunanca bir sözcüktür. Kinezi ise hareket demektir. Yani kelime anlamı olarak uzaktan hareket anlamını gelir.

Telekinezi, psişik kökenli düşünce enerjisidir. Günümüz parapsikoloji bilim dalında etkileri elektronik aletlerle ölçülmüş ve bu enerjinin varlığı kabul edilmiştir. Birçok bilim adamı bu enerjiyi günlük zamanlarda kullandığımızı kanıtlamışlardır. Şans eseri dediğimiz olaylardan çoğu telekinezinin eseridir ve bu gücü ister istemez kullanırız. Amerikalı ünlü parapsikolog Rex Stanford bu enerji üzerinde deneyler yapmış ve günlük hayatta kullandığımızı kanıtlamıştır. Buna en basit örnek zardaki istediğimiz numaranın gelmesidir.

Bu çalışmalar sırasında Duke üniversitesinde bu gücü olumlu etkileyen bir etken bulunmuştur. Bu da konsantrasyonun serbest bırakılmasıdır. Yani bir zarda istenilen numaranın gelmesi için önce yoğun bir istek ve konsantrasyon, daha sonra da zarlar bırakıldığı anda bu konsantrasyon ve isteğin kesilmesi gerektiğidir. Bunun önemi Enid Hofffman'nın kitabındaki hikayeyle çok kolay anlatılabilir:

Bir öğrencim başından geçen ilginç bir deneyimini bana şöyle anlatmıştı: Bir kasenin içine su koymuş ve kasenin içinde suyu hareket ettirme egzersizleri yapıyormuş. Düşüncenin serbest bırakılması kısmına kadar alıştırmayı doğru olarak yapmıştı. Suya bakıyor ama herhangi bir hareket olmuyordu. Tam o sırada telefon çalmış. Poflayarak sandalyeden kalkmış. Başarısızlk duygusu içinde telefona bakmış. Telefon görüşmesi bittikten sonra, çalışmasına devam etmek üzere geri döndüğünde kasedeki suyun bir kısmı dışarıya sıçrayıp masaya yayılmış vaziyetteymiş. Burada olan nedir? Deneyci telefona cevap vermek için kalktığında, dikkati başka tarafa yönlenmiş ve suyu hareket ettirme arzusunu serbest bırakmış.

Stanford dualarında telekinezi yasasına dayandığını fark etmiştir. Duaların gerçekleşmesinde, dua eden kişinin yoğun konsantrasyon içinde düşünce enerjisini yoğunlaştırıp, göndermesiyle telekinetik etkisi söz konusudur. Tabi ki dua olgusu başlı başına tartışılabilecek, derin bir olgudur.

Bunun yanı sıra kültürümüz ve dinimizde adı geçen nazar olgusunun da temeli telekinezidir. Nazar, bazı kimselerin bakışlarında bulunduğu kabul edilen ve insanlara, özellikle de çocuklara, evcil hayvanlara ve bazı eşyalara zarar verdiğine inanılan kuvvettir. Ve bu da öfkeli, kıskançlık vb. gibi duygularda yolladığız negatif tesirdir. Nazarlıklar ise göze gözle karşı koyma anlamında göz şeklindedir. Ama nazarlıklarda asıl önemli olan yapıldığı maddedir ki yapıldığı madde negatif tesirleri çekici nitelikte olmalıdır.

Telekinezi Deneyleri

İlginç Bir Deney:


7 Nisan 1968 tarihli Moscow Komsomolets gazetesinin Psi Fenomeni başlıklı yazısında, Sovyetlerin ünlü psikokinezi medyumu Bn. Mikhailova' nın ve belki de tüm psikokinezi medyumlarının gerçekleştirdikleri en enteresan deney anlatılmaktadır, bu deney, bilim adamları tarafından filme alınmıştır. Bilim adamları Bn. Mikhailova' nın iki metre kadar ötesinde duran bir cam akvaryumun içerisindeki tuzlu eriyiğin içerisine çiğ bir yumurta kırmışlardı ve Bn. Mikhailova, kameraların ve tanıkların önünde bu yumurtanın beyazını sarısından ayırmış, daha sonra da tekrar bir araya getirmişti. Bu deney literatürlere, o zamana dek yapılmış en enteresan deney olarak geçti.

Yemek Masasında:


Bn. Mikhailova' dan bir ilginç deneyde yemek masasında gerçekleştirilir. Olayın tanıklarından Vadim Marin bu enteresan deneyi şöyle anlatır: ' Bn. Mikhailova yemek masasında oturuyordu ve masanın üstünde, kendisinden belirli bir uzaklıkta bir ekmek parçası duruyordu. O, konsantre olarak, bakışlarını dikkatli bir şekilde bu ekmeğe yöneltti. Bir dakika geçti ve bir dakika daha... Sonra ekmek parçası hareket etmeye başladı. Kesik hareketlerle ilerliyordu. Masanın kenar kesimine yaklaştığında daha düzgün bir şekilde ve hızla yol aldı. Bn. Mikhailova başını eğdi, ağzını açtı ve sanki bir peri masalındaymış ifadesiyle özür dilerim, fakat bunu başka türlü anlatmaya imkân yok, sıçrayarak ağzına girdi. Hipnotize olmuş değildim ve bu olay olduğu gibi filme alınmıştı. '

Sigara Dumanı:

Çek bilim adamı Dr. Zdenek Rewdak, 1968 yılında Moskova'da ki Parapsikoloji Konferansına katılan yazarlardan S. Strander ile L. Schroeder'e, Bn. Mikhailova'nın psikokinezi yeteneğini incelerken yaptıkları değişik bir deneyden bahseder iken şunları anlatmıştır: Bir cam kavanozun iç kısmını sigara dumanı ile doldurduk ve de kavanozu baş aşağı ederek, Bn. Mikhailova' nın önüne koyduk. Bn. Mikhailova, belirli bir uzaklık öteden, sanki katı bir cisimmiş gibi dumanı ortadan ikiye böldü.

Kurbağa ve İnsan Kalbine Hükmetme:


Bn. Mikhailova, Leningrad'da ki bir araştırma esnasında, canlı bir kurbağanın kalp atışını etkileyerek, daha hızlı veya daha yavaş atmasına sebep olmuştur.Bn. Mikhailova, bir keresinde de Kşkucu bir bilim adamına psikokinezi yeteneğini kanıtlamak amacı ile, bilim adamının kalp atışlarını aşırı derecede hızlandırmıştır. Moskova'da ki Tıp Enstitündeki bu deney altı doktorun gözleri önünde cereyan etmiştir ve doktorun kalp atışları o kadar hızlanmış ki, bayılarak yere düşmüş. Daha sonra da doktor, bu deneyin, işin içerisinde olağandışı güçlerin bulunduğuna dair kendisini ikna ettiğini belirtmiştir.

Derlenen Telekinezi Alıştırmaları:

Yöntem 1: Yanan bir mumu nefesinizden etkilenmeyecek bir uzaklıkta masanızın üstüne koyun.Odanızda alevi etkileyebilecek hava akımının bulunmadığından emin olunuz.Kapı ve pencereleri kapatın.Mum alevi düz olarak yanmalıdır.

Mumun karşısına geçin ve oturun.Aleve konsantre olun.Kendinizi sıkmadan ve kesinlikle zorlamadan aleve bakışlarınızı yönlendirin.Düşüncelerinizi sadece alev üzerinde yapacağınız değişikliğe sabitleyin.Yoğunlaşın. Alevin sağa, sola ya da geriye doğru yatmaya başladığını düşünün. Bunu isteyin. Konsantrasyonunuzu mümkün olduğunca uzatın. Konsantrasyonunuz bozulursa tekrar kendinizi yapacağınız çalışmaya yönlendirin. Sadece isteğinize konsantre olun. Gözlerinizi kırpabilirsiniz. Enerjinizi bu işe yoğunlaştırırken, gözünüzün önünde alevin eğildiğini imajine ederek canlandırabilirsiniz. Unutmayın ki konsantrasyon çaba değildir. konsantrasyon yoğunlaşmış dikkattir. Bu inceliklere çalışmanız sırasında önem veriniz. Her türlü çaba fiziksel olarak gerginlik yaratır. Ve her şeyden önemlisi enerjinizi serbest bırakmanızı engeller.

Düşünce enerjinizi alevin bükülmesi için konsantre ettikten bir süre sonra serbest bırakın. Çalışmanızın en önemli noktası işte bu andır. Sonra tekrar konsantrasyonunuza devam ediniz. Ve birkaç dakika sonra tekrar serbest bırakınız. İşte tam bu anlarda alevinizin büküldüğüne şahit olabilirsiniz.

Yanan bir mumu nefesinizden etkilenmeyecek bir uzaklıkta masanızın üstüne koyun. Odanızda alevi etkileyebilecek hava akımının bulunmadığından emin olunuz. Kapı ve pencereleri kapatın. Mum alevi düz olarak yanmalıdır. (Bu alıştırmada mum yerine sigara dumanı kullanabilirsiniz. Eğer uzun bir kamıştan, bardağın içine yavaş yavaş ağızdaki sigara dumanını üfleseniz, bardağın dibinde bir duman birikintisi oluşturabilirsiniz. Bardağın üstüne hava akimini kesen bir fincan tabağı da kapatırsanız, duman orda birkaç dakika kalır.)

Yöntem 2: Bir kâseye üçte ikisi dolacak şekilde su koyunuz. Suyun üstünde bir parmak kalınlığında, yüzeyi kaplayacak şekilde zeytinyağı dökünüz. Bir dikiş iğnesi alarak her iki ucundan kibritlere batırınız. Yavaşça iğnenizi zeytinyağının üzerine bırakınız. Böylelikle her iki ucu kibrite batırılmış iğneniz rahatlıkla yüzecektir.

Zeytinyağının üzerinde hareketsiz duran iğnenize konsantre olun. İğnenizin yavaş yavaş hareket etmesini isteyin. Bunu zihninizde iyice canlandırın. Sonra düşüncelerinizi ve konsantrasyonunuzu serbest bırakın. Ve gelişmeleri hiçbir şey düşünmeden kayıtsızca gözleyiniz.

Not: Bu yöntemleri havada asılı bir sarkaç, bir kalem vb. gibi şeyler üzerinde deneyin. Ayrıca grup şeklinde yapılması bu etkiyi daha da güçlendirin ve yeni başlayanlar için daha iyidir. Böylelikle ortak bir aura oluşturup bu alıştırmalarda daha iyi sonuç alabilirsiniz.

TELEKİNEZİ İLE YAPABİLECEKLERİNİZ


1) Cisimleri oynatmak

Magazinlerinizi, gazetelerinizi, bardaklarınızı vs.

2) Cisimlerin şeklini değiştirebilmek

Kaşık, çatal, anahtar vs.

3) Psişik enerji topları

Bunlar insan enerjisi ile oluşan enerji toplarıdır. Onları oluşturup fırlatabilirsiniz.


Eğer ilerlediyseniz;


Pencereleri açıp kapayabilir, kapıları kitleyip ve de ışıkları açıp kapayabilirsiniz.

1) CİSİMLE BİR OLMAK
Şimdi bir mum yakın. Rüzgarsız bir ortamda olun ve mum ışığı ile özdeşleşin. O an sadece siz varsınız. Mum ile birliktesiniz. Gözlerinizi mum ateşine odaklayın(Gözlerinizi kırpabilirsiniz). Mum ateşini sizin ekstra bir uzuvunuz olduğunu ve onu kolunuzu veya bacağınızı oynatabildiğiniz gibi oynatabildiğinizi hayal edin. Düşünmeye devam edin... Ne zaman ki onu kendinizin bir parçası olarak kabul ettiniz, ateşi istediğiniz gibi oynatmaya çalışın! Bu egzersizi 5-10 dakika yapın ve sonra mumu söndürün.

(Not: Bu deney küçük bir kağıt parçası gibi hafif cisimleri oynatma amaçlı olarak da denenebilir.)

2) BALON VE ENERJİ TOPLARI


Bu daha ileri bir kademedir. Enerji topları cisimleri oynatabildikten sonra denenmelidir. Sürtünmesiz bir yüzeye balonunuzu şişirdikten sonra koyuyorsunuz. Sonra iki elinizi birleştirip, avucunuza enerji yolladığınızı düşünüyorsunuz. Nefes alıyorsunuz ve nefesi verirken avuçlarınıza doğru gittiğini düşünüyorsunuz ve oluştuğunu hissettiğiniz enerji birikimini elinizden balona doğru yönlendirip, balonu itmeye çalışıyorsunuz.


3) GÖRÜNTÜLEŞTİRME


Adım 1:

Vücudunuzun enerji ile doldurun.

Adım 2:


Önünüze bir kağıt parçası veya bir taş koyun.

Adım 3:


Gözlerinizi taşa odaklandırın.

Adım 4:

Şimdi gözlerinizi kapatın ve taşın-kağıdın görüntüsünü gözleriniz kapalıyken hayalinizde canlandırmaya(görüntüleştirmeye) çalışın.

Adım 5:

Sonra enerjinizin o cismin etrafında dolandığını hissedin.

Adım 6:

Cismi sırasıyla sola, sağa, geriye, öne ve daha da ileri ittiğinizi düşünün.

Adım 7:

Şimdi gözlerinizi açın.

Eğer bir sonuç alamıyorsanız 6. adımı sürekli tekrarlayın.

4) TÜNEL

Küçük bir cisim seçin. Ayrıca hafif olsun. Küçük bir yüzük veya hafif bir metal parçası.

Kafanızı boşaltın. Rahatlayın ve sizi etkileyen tüm negatif şeylere gülün. Yok olduklarını göreceksiniz. Konsantre olun.

Cisimle kendi aranızda bir tünel kurun. Bunu hayalinizce canlandırın. Sadece o cismi görün. O cisim dışında her şey o tünelin dışında. Sadece o ve siz!


Şimdi düşünce gücünüzün ellerini o cisme yönlendirin ve onu ittiğinizi düşünün.

Hemen olacak diye bir şey tabii ki yok. Ümidinizi kaybetmeyin!


PSİŞİK ENERJİ TOPLARI YAPABİLMEK


BAŞLANGIÇ


Enerji topları yaratabilmek, vücut enerjini şekillendirebilmekle ilgili bir şeydir. Bazı durumlarda, bu cisimleri oynatabilmekten daha kolaydır.

==> ALIŞTIRMA 1

Ellerinizi önünüze doğru getirin ve avuç içleriniz yukarı gelecek şekilde durdurun. Gözlerinizi kapayın ve rahatlayın. Avuç içleriniz arasındaki boşlukta oluşan enerji topuna yoğunlaşın. Sürekli bu enerji topunu güçlendirdiğinizi ve daha da büyüttüğünüzü hissetmeye çalışın. Bunun elinizdeki magnetizmanizdan ve üçüncü gözünüzle ilgili bir bağ olduğunu unutmayın.

==> ALIŞTIRMA 2



Ellerinizi yuvarlak bir şey tutar gibi yapın ve gözlerinizi kapatın. Kol kasınızı sıkın ve ordaki enerjinin ellerinize aktığını düşünün. Bu enerjinin bir enerji topunu oluşturacağına inanın. Eğer ellerinizdeki titreşimi hissediyorsanız gerçekten çok iyi! Şimdi hissettiğiniz şeyi bir şeye doğru fırlatın ve ne olduğunu görün!

KAVANOZ YÖNTEMİ

İhtiyaçlar:

Bir kavanoz(kapağıyla beraber)

Bir pinpon topu

Bir ip

Bir dikiş iğnesi

Bir Soloteyp

Yapımı:


Kavanozun kapağını açıyorsunuz. Dikiş iğnesini alıp deliğinden kavanozun boyunun 4'te 3'ü kadar bir ip geçiriyorsunuz ve iğnenin ucunu pinpon topunu bırakmayacak şekilde pinpon topuna batırıyorsunuz. Sonra iğneye geçirilmiş ipin ucunu kavanoz kapağının kapanınca içeriye bakan yüzeyinin ortasına yapıştırıyorsunuz. Ve son olarak kapağı kapatıyorsunuz. Karşınızda kavanozun tabanına, sağına ve soluna deymeden tam olarak ortasından iple asılmış duran bir pinpon topu var.
Kullanımı:

Bu aleti düz bir yere koyuyorsunuz ve aranızda 1,5-2 karış olacak şekilde bu kavanoza yaklaşıyorsunuz. Lütfen dirseklerinizi kavanozu koyduğunuz yere koymayınız. Ve size anlattığım yöntemlerden birini deniyorsunuz. Yani enerjinizle kavanozun içinde asılı duran pinpon topunu oynatmaya çalışıyorsunuz. Benim en sevdiğim ve az da olsa ilerleyebildiğim yöntem budur.

MANTAR VE SU YÖNTEMİ

İhtiyaçlar:

Üstü açık bir kap

Bir şişe mantarı

Su

Yapımı:

Üstü açık kabınızı alıp içine su dolduruyorsunuz ve içine şişe mantarınızı koyuyorsunuz.

Kullanımı:
Amacınız her zamanki gibi şişe mantarını düşünce gücünüzle oynatabilmek.

PUSULA YÖNTEMİ
İhtiyaçlar:

1 pusula

Kullanımı:

Bu yöntemdeki tek sorun, yanınızda bir insanın daha olması gerekiyor. Gözlerinizi kapatıp pusulanın ibresini düşünce gücünüzle değiştirmeye çalışıyorsunuz. Arkadaşınız da size bunu rapor ediyor. Bu yöntem paranormalite bilginleri tarafından en basit yöntem olarak düşünülmektedir.

NOT: Pusulanın ibresinin nereyi gösterdiği önemli değil.


Neden TELEKİNEZİ yeteneğimi kullanamıyorum?

1) Enerjini yönlendirememekteki neden insanların duygularıdır. Örneğin stres. Stres ilerlemenizi ve düşüncelerinizi tamamen etkisi altına alır.

2) Öncelikle şunu bilmeliyiz ki bunun hiç bir zararı yoktur. Sinirsel ağ bu özelliğe zemin yaratır. Suçluluk, korku, güvensizlik ve yargılama duyguları bu olayı önlemeye yeter de artar. Enerji akımınızı keser! Öncelikle bu olayın gerçek olduğuna kesinlikle inanmanız gerekiyor.

3) Kafanıza takmayın, rahatlayın! Bu güzel özelliğinizi düşünün. Bu bir yarış değil sadece bir test.

4) Önyargılı olmayın. Sürekli kendinizi niye yapamıyorum diye sıkmayın.

5) Düş kırıklığına uğramayın ve kendinize kızmayı bırakın. Eğlenin!

6) Bur da başarısızlığa uğramanız sizin kim olduğunuzu göstermez. Sadece cismin oynamadığını gösterir. O KADAR!


Telekinezi aslında nedir ?


İlerde size teknikleri anlatacağım ama günümüzün sorunlarını inceleyelim. Sıkılmayacaksınız.

Avatar gibi çizgi dizilerin çıkmasından sonra, bazı psişiklerin(!) coşmasından sonra bir delilik sardı etrafı. Şarlatanlık. Neler neler gördüm. Artık bir bakışta anlıyorum. Bu duruma üzülüyorum. Birşey yapmak istiyorum. İnsanların gerçekten öğrenmeye niyeti varsa buyursun, yardımcı olmaya çalışırım ama ben böyle büküyücüyüm, böyle masterim olmuyor.

Evet başlayalım. Bu örneklere.

1. Evdeydim, korkuyordum(guduuğ). Her taraf karanlıktı. O anda içimden enerji geçti. (wow koçum) sonra birden bir yaratık çıktı (ee) içimdeki enerji patladı ve yaratık yok oldu (kangırcileyşıns)

Birinici örneklerimizden biri budur. Eğer birisi cümleye "çok korktum" diye başlıyorsa (önemli olan sonraki söylenenler) ve akabinde su veya toprak büktüğünü ya da enerji patlattığını söylüyorsa yalandır. Kimse enerji ne bilmeden bunu yapamaz. Eğer tanrı vergisi bir yeteneği yoksa. Eğitimsiz güç, güçten sayılmaz. Kontrol edemezsin. Yönlendiremezsin. Kılıcı keskin yapan eğitimdir. Yoksa kılıç basit bir nesnedir.

Devam edelim.

2. Başlayalı çok olmadı. Biraz su bükebiliyorum ama tam değil(şeker şey), zaman zaman toprak ta büktüğüm oluyor(oy abisinin gülü). Sinirlenince coşuyor bu yeteneklerim.( 548832 34834 34834 ara beni yakışıklı) Sonra mı ? Lala Lala...

Bu arkadaşlarımızın çoğu sahtekar malesef. Örnek birincideki gibi parapsikoji sitelerinin klişelerinden. Giriş cümleleridir bunlar, aslında bu arkadaşlar gerçekten istekli ama girişim etkileyici olsun, kızlar da beni sevsin. Olmaz yavrum. Sitede bunları söylersin evde psi-whell çeviremiyorum diye kendini yersin.

Neyse örneğe gelelim. Başlayalım çok olmamış ama az toprak ev su bükebildiğini idda ediyor. Enerji arttırım ve kontrolu uzun süreçler gerektirir. Statik enerji miktarı 2v den 40v a çıkacak. Öyle kısa süreli çalışmalar la mümkün değil. 38v artacak (nası yapılacağını göstereceğim)

örnek 3.

Evdeydim etrafta ruhlar gezdi, beni de kendinlerine davet ettiler, anannemin kuranını buldum, elimi üstüne koydum sonra melekler geldi.

Bu arkadşalar fantastik kurgucular. Amaçları biri beni övsün, helal desin. Ya da önemli olduğunu kanıtlama ihtiyacı. Bulaşmıyoruz.

Örnek çok ama genel olanlar bunlar. Bizim sitemizde bu arkadaşların yeri olmamalı. Burası FRP sitesi değil. Asgari bilgi ile Azami sonuça ulaşmaya çalışıyoruz. Net üzerinden edinilen bilgilerin niteliği her zaman tam değil. Şimdi Biraz Telekineziye girelim.

Asıl bilgi başlıyor.

Telekinezi

Telekinezi uzaktan eller veya gözlerle maddeyi harekete geçirme sanatı olarak ilk defa Mayalar, İnkalar ve Astekler zamanında keşfedilmiş; Mayalar demiri, İnkalar bakırı, Astekler ise tahtaları uzaktan manyetik enerji akımları ile hareket ettirmişlerdir.

Telekinetik yeteneğin ilk başlangıç noktası manyetizmadır. Manyetizma ilk defa Franz Anton Mesmer tarafından insan fizyolojisine yönelik hastalıkların tedavisinde kullanılmış daha sonra da manyetizma alanı genişleyerek parapsikoloji sahasında insanları etkileme sanatı olaraktan kaşık-çatal bükme şekliyle kendini göstermiştir.

Parapsikoloji literatürüne bakıldığında telekinezi televizyonlarda veya sihirbaz ortamlarında göründüğü gibi kaşık-çatal bükme olayı değildir. Kaşık-çatal bükme olayları sadece şov niteliğinde olup, bu tip şov sihirbazlığı telekinezi olarak kaideye alınamaz.

Telekinezi; insan vücudunda var olan statik enerji akımının, transendental (taşkın) konumu yani 2 volt ile 40 volt elektrik akımına ulaşarak, herhangi bir madde ile sürtünme kuvvetiyle(manyetizma) hareket ettirme veya beyin gücü aracılığıyla bir madde de transformasyon (bozulma-değişme) oluşturarak hal değiştirme olgusuna telekinezi denir. Manyetik-hipnotizmanın kurucusu olan Mesmer insan vücudunun en önemli manyetik alanı olan burun altı ve ellere mıknatıs çubuklar vurarak statik enerji yapısının yarı iletken durumunu telekinetik formulasyona çevirmeyi başarmıştır. Telekinezinin çıkış noktası insan vücudunda biriken statik elektrik enerjisinin yarı iletken olmasıyla, herhangi bir iletken maddeye doğru akışını sağlayarak madde üzerinde voltajı yükseltmesi ve voltajın yükselmesiyle beraber ısı enerjisiyle herhangi bir maddeyi bükme veya eğme olguyla hareket(ivme) kazandırmasıdır.

Telekinezi doğuştan gelen bir yetenek değildir. Telekinezi yeteneği sonradan kazanılan bir yetenek olup belirli çalışma sistemleriyle insan vücudunda yer alan statik enerji akımını 40 volta çevirdiğimizde, enerji noktası olan eller aracılığıyla madde üzerinde manyetik akım oluşturarak istediğiniz maddeyi kolaylıkla bükebilirsiniz. Çatal-bıçak ve madeni paralar 40 voltluk bir statik enerji akımıyla eğilir. İnsan vücudunun yarı iletken olduğu ve statik elektrik ile donatıldığı tüm fizikçiler veya biyologlar tarafından zaten bilinmektedir. Fakat telekinetik olgunun var olması ancak normal mevcudiyette bulunan 2 voltluk statik enerjinin 40 voltta kadar yükseliş şekli olarak manyetik akımla açığa çıkmaktadır. Yada televizyonlara çıkıp çatal-kaşık veya madeni paralar büken şovmenler insanları etkiliye dursun. Televizyonlarda yayınlanan çatal-kaşık bükme olayı sanki doğaüstü bir olaymış gibi ekranlarda lanse edilmesi ve Üri Geller gibi kendi kendisini kandıran şahısların ve o tip programlarla insanlara doğaüstü gibi gözüken aslında hepsinin sihirbazlık ve ilizyon olduğu gerçeğidir. Metafizik gibi hassas ve sistematik aksiyonu bilmeyen Halk yığınlarını kandırmak şov olarak ta olsa kolaydır. Fenomen programında doğaüstü gösteriler yaptığını sanan bazı şovmenlerin ise telepati dedikleri aslında telepati uygulaması değildir.Havas-ezoterizim-kabala ve üç harfliler ile yapılan sihirler metafizik ve parapsikolojiyle alakası yoktur.

Telekinezi tarihsel olgular içerisinde Dinsel olgular içerisinde de yer alır. Kuran-ı kerim de El-keyf süresinde yer alan H.z Zülkarneyn'in( Kendisine Zülkarneyn denilmesi, başının iki yanında iki boynuza benzer çıkıntıların bulunması, dünyanın şark ve garbını dolaşması, başının iki yanının bakırdan olması.)ye'cüc ve me'cüc kavimlerini iki dağ arasında sıkıştırarak, iki dağın arasını demir kütleleriyle kapatması ve üzerine de erimiş bakırı dökerek tunçtan engel koyması olayı da Telekinezi olayıdır. Demir madeninin eğilmesi ve kütlelerinin kaldırılıp iki dağ arasına dökülmesi olayı telekinetik bir olgudur. Parapsikoloji metafiziğin bir konusudur. Parapsikoloji literatüründeki telekinezi olgusu çatal ve kaşık gibi basit fizik kurallarıyla açıklanan olgular gibi maddeleri hareket ettirme olayı değildir. Parapsikolojik yetenekler doğuştan olup ruhsal(spiritüalist) donanımlıdır.

Telekineziyi uygulamadan önce vücuttaki statik elektrik akımını 2 volttan 40 volta yükseltmek gerekir.40 voltluk statik (durağan) elektrik akım gücü, herhangi bir maddeyi hareket ettirmeye yeterlidir. Parapsikolojik aksiyomda statik(durağan) enerjinin, kinetik (hareketli) enerjiye çevrilmesi olasıdır. Fizik kurallarına göre ise; iletken veya yarım iletken bir statik enerjiyi ancak başka bir statik enerji harekete geçirerek kinetik enerjiye dönüştürür. Ya da statik enerji ile kinetik enerji karşılaştığında ortaya çıkacak enerji tekrar kinetik enerjidir. Parapsikoloji, metafizik sistemin pratik aksiyonudur. Metafizik kurallar diyalektiğinde teorik dizilim ve açılımlarla parapsikolojik ilkelerin hareket alanını belirler. Metafizik sistematiği olmadan, parapsikoloji kendi pratiğini ve uygulamalarını açıklamaktan acizdir. Parapsikoloji eylem stratejisini, metafizik disiplinden ve bilimin agnostik bilinemezciliğinden alır. Metafizik uzmanlığı olarak parapsikolojinin önünü ve çalışma sahasını modern ve klasik bilime uygun gelmese de açmıştır. Parapsikolojinin hareket alanı bilim ve teknoloji dünyasında dar'dır. Metafizik uzmanlığı olarak parapsikolojinin yansımaları ve deneysel kanıtları tüm bilimsel ortamlarda açıklanmaktan ve savunmaktan çekinmez. Akademik ve teknik anlamda bilimsel platformlarda ve üniversite konsorsiyumlarında yeni ontoloji boyutunda, çağın geldiği metafizik boyutu tüm felsefi sistemler dâhilinde; dünyanın tüm belli başlı üniversitelerinde okutulmaya başlanacaktır. Modern-klasik bilimin aciz kaldığı ve açıklayamadığı tüm agnostik(bilime göre açıklanamayan olgular) Metafizik uzmanlığı tarafından terminolojik ve metodolojik temellenmeleri yapılarak yeni bir sistem olarak, bilimin ve bilimle uğraşanların ayaklarına getirilmektedir. Metafizikten uzak kalmış bir bilim örgüsü kuşkularını yok sayar. Çağın gelişen metafizik boyutu artık kütüphanelerin tozlu raflarından çıkartılarak yeniden şekillenerek, çağımıza uyarlanacaktır.2013 yılına giriş artık dünya üzerinde metafizik çağı olarak, tüm dünyadaki akademik ve teknik anlamda profesyonel metafizikçiler tarafından metafizik çağı olarak nitelendirilmekte ve kabul edilmektedir.

Türkiye de ve tüm Avrupa ülkeleri 2013 metafizik çağına girerken özeüniversitelerinde ve akademilerinde metafizik ve parapsikoloji dersleri vermeye başlayacaktır. Bilimin son dayandığı yerde; metafizik teoremler ortaya çıkar. Metafizik teoremler, yeni gelişen bilimin yönünü belirler. Metafizik çağına 2013 ten itibaren girerken yeni doğmuş çocuklarda duyu görü, telepati, telekinezi, psikokinezi ve parapsikolojik yetenekler görülecektir. Metafizik çağla beraber ilahi kitaplarda ve sahih hadislerde açıklanan Deccal olayı ortaya çıkacak. Deccal doğaüstü yetenekleriyle insanları etkileyerek kendi saltanatını kuracak ve bu çağın sonunda H.z Mehdinin ve ordusunun ortaya çıkmasıyla dünyada oluşacak kargaşa ve kaos ortamı, Deccalın öldürülmesiyle son bulacaktır. Kaderi dondurulmuş olan H.z İsa (a.s) gelişi de metafizik çağla başlar. H.z İsa gökyüzüne çekilmeden önce doğaüstü yetenekleriyle donatılmış olduğu unutulmamalıdır. Körlerin gözlerini açması, cansız varlıkları Allahın izniyle canlandırması vb doğaüstü mucizeler. Metafizik çağda tüm geçmiş zamanda doğaüstü yetenekler ile donatılmış tüm varlıklar metafizik çağla beraber görülmeye başlanacaktır. Metafizik çağın doğuşu, geçmiş zamanın doğaüstü yetenekler ülkesi olarak bilinen maya takviminde de rastlanmaktadır.


TELEKİNEZİ İÇİN STATİK ELEKTİRİK ARTIRIM YÖNTEMLERİ:

1.Vücudun statik elektrik gücünü 2 volt elektrikten 40 volt elektrik akımına çıkarmak için; 1 kiloluk demir kütlesini yarım litre suyun içine koyarak 20 dakika bekletilir. Sonra demir yüklü olan su içilir.

2.Demir oranı yüksek sebze veya meyveler ile vücudunuzun elektrik oranını yükseltin.

3.Elektromanyetik oranların fazla olduğu ortamlar veya alanlarda bulunarak vücudunuzun elektriklenmesini sağlayın.

4.Bakır tel ile demir teli birbirine bağlayın ve bu telleri sağ ve sol elinize 20 dakika tutun.

5.Demir ve bakıra devamlı elinizle temas edin.

6.Demir ve bakır metallere devamlı ellerinizle dokunarak, sürtün elleriniz alışsın.

7.İki elinizle mıknatıs tutun ve devamlı tuttuğunuz mıknatısa ellerinizi sürtün.

TELEKİNEZİ UYGULA ÇALIŞMALARI

1.Sağ ve sol ellerinizi birbirine 300 defa hızlı bir şekilde sürtün, ellerinizdeki elektriklenmeyi sağlar.

2.Sağ ve sol ellerinizi birbirine 300 defa sürttükten sonra ellerinizi demir veya bakır metallerine sürterek elinizdeki ısı enerjisinin açığa çıkmasını ve hissetmesini sağlayarak hissedin.

3.Önce kâğıttan başlayarak, kâğıdı elinizde biriken statik elektrik enerjisiyle hareket ettirmeyi deneyin.

4.Sessiz ve sakin bir ortamda konsantrasyon ve motivasyon çalışması için; 1 su bardağına su koyun ve bu su dolu bardağa bakarak hiçbir şey düşünmeden 10 dakika bakma çalışması yapın.

5.Konsantrasyonunuza güveniyorsanız adaptasyon için bir metal kaşık ve çatal elinize alın.

6.Elinize iyice aldığınız çatal ve kaşığı iyice inceleyip en hassas ve en denge noktasını zihninizle belirleyin.

7.Elinize aldığınız düz ve sürtünmesi kolay kaşık veya çatalı sağ ve sol elinizle 10 dakika hafif sürtün.

8.Sol elinizle kaşığı ters olarak tutun. Kaşığın tam denge noktasına sol elle tutarken başparmağınızı kaşığın denge noktasının bir altına yerleştirin. Sonra sağ elin başparmağıyla da kaşığın denge noktasının tam üstünü 300 defa başparmağınızla sürtün.

9.Kaşığın sürtünmeden dolayı ısındığını ve elinizin ısındığını hissedeceksiniz.

10.Ellerinizin ve parmağınızın ısı enerjisiyle yavaş yavaş kaşığın denge noktasından eğildiğini hissedecek ve göreceksiniz.

11.Kaşığın denge noktasındaki sürtünme çalışmalarını devamlı yaparsanız ellerinizin metallere alıştığını göreceksiniz.

12.Daha çok pratik yaparak metal eğmede yada hareket ettirmede pratiğinizin artığını hissettikçe moraliteniz daha çok yükselecektir.

13.Telekinezi çalışmalarından asla yılmayın boş zamanlarınızda bol bol alıştırma yapın.

14. Telekinezi çalışması yoğunlaşma ve sabır işidir.

15.Telekinezi çalışmalarınızda eller ile yaptığınız çalışmalar artıkça beyin gücünüzü de kullanmayı geliştireceksiniz.

16.Bir süre sonra vücudunuzun statik elektrik voltajı artıkça, beyin gücüyle de telekinezik açıdan kontrol edebileceğini göreceksiniz.

17.Unutmayın telekinezi doğuştan gelen bir yetenek değildir.Telekinezi yapabilen insanlar bu işlere yıllarını vermişlerdir.

Teknik çalışmalarından ötürü Gökhan Hani'ye teşekkürler. Metafizik Uzmanı olan.


Telekinezide Hangi Enerjiyi Kullanırız?

Telekinezi , düşünce gücü ile maddeye uzaktan etki demektir. Bu hemen hemen her ilgili sitede bulabileceğiniz genel bir tanımdır. Fakat bu tanımda altın değerinde bir nokta vardır. “ Düşünce gücü ile “ . Öncelikle düşünce ve enerji yani güç arasındaki baglantıyı tanımlamalar eşliğinde sıra ile çözümleyelim.

Düşünce ve Beyin


Beyin, kafatası kemiklerimiz içinde bulunan, merkezi sinir sistemimizin temelini olusturan, yüzeyi 2000-2100 cm2 arasında değişen algılama organımızdır. Beyinin calısma sistemine baktıgınızda, çalıştıkca yorulan bir bilgisayardan farksızdır. İçerden veya dısardan gelen düşünce öbekleri burda anlam kazanmaktadır. Örnegin ; elimizi kaldırmak istediğimizde, kaldırma düşüncesi beynimize 10010110 gibi bir kod ile iletilir. Beyin bu kodu algılar ve ilgili organa “ Kaldırma “ emri olarak iletir. Aynı sekilde bize bir seyler hissettiren bir tabloya baktığızda beynimize ilgili duygu olarak ileti gelir ve beyin bunu düşüncenin cıkıs noktasına 01100100 gibi bir kod ile iletir. Peki ya düşüncenin cıkıs kaynagı neresidir?

Düşünce veya düşünme eylemi insanın benliğinde yani ruhunda gercekleşmektedir.Tüm bu durumlardan dolayı beyin, tam anlamıyla bir dönüştürücü görevi görmektedir.

Einstein’ın Rölativite Teoremindeki Kütle Ve Enerjinin Eşdeğerliği


Fizikte bize ögretilen iki kural vardır. Kütle ve enerji korunumu. Fakat Einstein’ın Rölativite teorisine göre kütle, enerjinin yogunlasmıs bir halidir. ( E=mc2 ) Yani enerjide aslında bir kütleye sahiptir. Burada önemli bir noktada çok az bir kütlenin çok yüksek miktarda enerjiye eşdeğer olmasıdır. Bir maddenin tüm kütlesi enerjiye dönüştürülebilirse elde edilen enerji E=mc2 ile bulunur. Bu formüle göre 1 gram kütledeki enerji 1000watt'lık ampulü 2850 yıl yakar. Bu aynı zamanda 2000 ton yakılmasından elde edilecek enerjiye denk gelir. ( Atom ve hidrojen bombasının çalışma prensibi )

Einstein’ın yine Rölativite Teoremine göre enerji atomun en kücük yapı tası olan quantların titreşimidir. Evrendeki her sey bu quantların farklı titreşimlerinin yogunlası sonucu olusmaktadır. Bu titreşim ve titreşimler toplulugu kendisinden zayıf olan titreşimleri etkileyeceği gibi, kendisinden daha güclü olan titreşimlerdende etkilenebilecektir. ( Yükseltgenebilir-İndirgenebilir ) Transformatörler bu mantık ile calısır. ( Akım gecen bir telde manyetik alan olusur. Bu manyetik alan içersindeki baska bir telde bu alandan etkilenerek üzerinde indiksiyon akımı olusur ve diger telde ters yönde bir akım olusur. )

Nano Teknoloji

Nano Teknoloji hepimizin bildiği gibi kaba tabir ile serbest dolasan atom parcacıklarına bilgi yukleyip bunların düzenli şekilde adeta bir şuur içersinde hareket ve belirli alanlara etki etkisini saglamaktır.

Artık konuyu kavrayabilmek ve düşünebilmek için gerekli olan tanımlamaları yaptık.Şimdi sıra bu ögrendiğimiz bilgiler ışıgında asıl konumuz olan “ Telekinezide hangi enerji kullanılır ? “ sorusuna gecebiliriz.

Arkadaslar, beynimizde gerceklesen her faliyet bir enerji üretir. ( enerjinin tanımını yapmıstık. ) Duygularımızın yönlendirmesi ile olusan düşünce beyinde enerji yükünün olusmasını saglar. ( Titresimlerin Yükseltgenmesi ve İndirgenmesi ) Bu biriken enerjiyi, yönlendirme ile kullanabilriz. ( Nano Teknoloji mantıgı )

Arkadaslar, insanın düşünen kısmının ruh oldugunu daha yazının basında dile getirmiştik.Ruh dediğimiz seyin ise enerji oldugu aşkardır. Enerjinin ise quantların titresimi ve titresim topluluğu oldugunuda söylemiştik.O zaman konunun basında verdiğimiz örnekteki ruhun beyne gönderdiği 10010110 gibi kodlarda anlayacagımız gibi bir enerjidir. Bu sonuc bizler için düşüncenin enerji oldugunun açık bir ispatıdır.

Arkadaslar, uzayda kütlesi ve hacmi olan herseye bizler madde diyoruz. Kütle ise yogunlasmıs enerjidir. Enerji ise quantların titresimidir. Bu bağlamda aslında evrende gördüğümüz hersey buna bizlerde dahiliz , hepimiz sadece titreşimler topluluguyuz. Bu yuzden bir enerji ayrımı yapamıyoruz. Bizler sadece ruhumuzdaki enerji ve cevremizdeki maddelerin enerjilerini ( quant titresimlerini ) düşüncelerimiz veya duygularımız ile yükleyip onların titreşimlerini azaltıyor veya yukseltiyoruz. Uzak dogudaki buna chi enerjisi der müslümanlar nur der baskalarını herhangi birşey. Bu bizim pencereye pencere diyip ingilizlerin pencereye window demesi ile aynı seydir. Unutulmamalıdırki mutlak güc tektir. Tanımlamalar ancak insanların algılaması ve anlaması için yapılır.

Astral Seyahatin Dinen Sakıncası Var mıdır?


Soru: Astral Seyahatin dinen sakıncası var mıdır?

Cevap:

1- Allah’ın veli kullarının yaptığı gibi ruhunu terakki ettirip cesedine galip getirmek. Bu tarz bir ruh yükseltmesi sizi korkutmasın. Çünkü, Allah’ın istediği ve sevdiği bir tarzdır.

2- İstidrac dediğimiz dinden uzak olan bazı şahısların yaptığı gibi bir ruh - beden ayırımına gitmektir. Bu tarz ise çok zor olmakla beraber tehlikelidir. Bazen istenmeyen ve beklenmeyen bir sonuç ile karşılaşılabilir.

Fakat asıl olan ibadet vasıtasıyla nefs-i emaresini terbiye etmek ve ruhunu bu yolla terakki ettirmektir. Bu hem sünnettir. Hem de selametli ve sağlıklı hem de ibadet olan yoldur.

İnsan beden (vücut) ve ruhun birleşiminden oluşur. Beden et ve kemik olan aslı toprak olup, topraktan gelen kimyasal ve fiziksel değişime uğramış proteinler sayesinde yaşayan, ölünce yine toprak olacak olan bir yapıdır.

Ruh ise Allah’tan gelen, vücudu canlı, gören, hisseden kılan ilahi bir emirdir.

Ölü bir insan düşünelim. Eli, kolu, beyni, gözleri, kalbi... vücudu tam olarak yerindedir. Bu insana fıkra anlatsak, bilmece sorsak, korkunç hikayeler anlatsak, hüzünlü olaylar anlatsak ... bir tepki verir mi bu ölü insan.

Canlı iken her fıkraya gülen, hüzünlü her olaya üzülen, korkan, sevinen, üzülen bu insana ne olmuştur. Daha doğrusu can alıcı soru şu: Ölürken bedendan eksilen nedir ki o olmayınca neşe, sevinç, hüzünde ... olmuyor. İşte o ruhtur.

Demek ki duygularımızı var eden, hissiyatın kaynağı olan ruhtur. Yoksa sevinme, üzülme, fikir, düşünce... gibi kavramları, kuru bir vücut organları arasındaki elektrik akımı ile izah etmek imkansızdır. Ruhla duygu vardır. Ruh emaneti geri alınınca, duygu, his, düşüncede... vücudu terk eter.

Astral seyahat; Ruhun bedenimizi belirli bir süre terk ederek çeşitli yerlere düşünce hızı ile gidip, gittiğimiz yerlerde meydana gelen olayları izleyebilmeye denmektedir. Ancak esasında ruh bedenden ayrılmamaktadır. Ruh bedenden ayrılmadan da başka yerlerde bulunabilme özelliğine sahiptir. Nitekim nefislerini terbiye etmiş insanların ruharı bir anda bir çok yerde bulunabilmektedir. Abdulkadiri Geylani Hazretleri aynı anda kırktan fazla yerde görülebilmiştir.

Kur'an-ı Kerimin mucizeliğinin bir yönünü de, onun ifade buyurduğu hakikatlerin, özellikle Allah'ın isim ve sıfatlarının o sonsuz tecellilerini ve hakikatlerini anlatırken, hiçbir çelişkiye meydan vermemesidir. Bu konuyu açıklayan Bediüzzaman, bu uçsuz bucaksız yansımaların büyük bir âhenk ve uyum içerisinde olduğunun şahitlerinden bazılarını da manevî/ruhânî olarak "astral" seyahatlerde bulunan keşif ehli, irfan ve hikmet sahiplerini kabul etmektedir.

O, özetle şöyle der:

Kur'an'ın bahsettiği o geniş hakikatler, bütün dal-budaklarıyla, amaçları ve ortaya koydukları sonuçlarıyla, çok geniş bir yelpazede, o kadar tenasüple birbirine uygun, birbirine lâyık, birbirini kırmayacak, birbirinin hükmünü bozmayacak, birbirinden tevahhuş etmeyecek /birbirine karşı yabancılık çekmeyecek bir surette Allah'ın isim ve sıfâtlarını, iş ve fiillerini öyle bir tarzda beyan eder ki, bütün ehl-i keşif ve hakikat ve daire-i melekûtta cevelân eden/Allah'ın memleketinde seyahat eden bütün irfan ve hikmet sahipleri, Kur'ân'ın o beyanlarına karşı "Sübhânallah" deyip "Ne kadar doğru, ne kadar mutabık, ne kadar güzel, ne kadar lâyık" diyerek tasdik ediyorlar. (bk. Sözler, s. 435-25. Söz-).

"Zemin/yer ile gökler, bir hükûmetin iki memleketi gibi birbirine alâkadardırlar. Ortalarında ehemmiyetli irtibat ve mühim muameleler vardır. Zemine lâzım olan ziya/ışık, hararet/ısı ve bereket ve rahmet gibi şeyler semadan geliyor, yani gönderiliyor. Vahye istinat eden bütün edyân-ı semaviyenin/Semavî dinlerin icmâı ile ve şuhuda istinad eden/keşif yoluyla gördükleri hakikatlere dayanan bütün ehl-i keşfin tevatürüyle, melâike ve ervah semadan zemine geliyorlar". (Sözler, s.177 - 15. Söz-).

"Bundan, hisse karib/gözle görmeye yakın bir hads-i kat'î ile/kalbe birden gelen ve onu tatmin eden bir ilham ile bilinir ki, sekene-i arz/yeryüzünde ikamet edenler için, semaya çıkmak için bir yol vardır. Evet, nasıl herkesin akıl ve hayal ve nazarı her vakit semaya gider. Öyle de, ağırlıklarını bırakan ervâh-ı enbiya ve evliya veya cesetlerini çıkaran ervâh-ı emvat, izn-i İlâhî ile oraya giderler. (Sözler, a.g.y.).

"Metafizik gerilim" kavramı, kendi bağlamında daha iyi anlaşılır. Ancak genel anlamı şöyledir: "Metafizik" kelimesi, fizik ötesi, manevî âlemleri, gayb âlemlerini, berzah, ahiret gibi fizik ötesi âlemleri ifade etmektedir. "gerilim" kavramı, "elektriğin gerilim hattı" tabirinde olduğu gibi, yüksek bir enerji voltajını ifade etmektedir.

Buna göre benzetme yoluyla kullanılan "Metafizik gerilim" kavramından şunu anlamak gerekir: İman dürbünüyle manevî âlemlere, fizik ötesi âlemlere, Allah'ın isim ve sıfatlarının hakikatlerine bakıldığında, oralarda insanı derhal kendine çeken, bir güzelliği, bir çekim alanını, akılları çarpan, gönülleri çelen, vicdanları kendine meftun eden bir cazibe merkezini, yüksek manevî bir "elektrik gerilim hattını" görecek ve ona kapılacaklardır. Adeta kendinden geçip bir nevi transa geçecekler.

Rüyada da insanın ruhu yine cesede bağlıdır. Ancak rüyada farklı yerlerden ve alemlerden pencereler açılır ve ruh o pencereden o alemleri seyreder. Başka insanların ruhlarıyla görüşebilir.

Astral Seyahat Nasıl Yapılır?



Astral seyahat, Astral seyahat teknikleri.

Astral seyahati kısaca ruhun bedenle irtibatını koparmadan bedenin dışında dolaşabilmesidir diye açıklayabiliriz.

Ruh bedenle irtibatını koparmadan istediği yere gidip dolaşabilir isterseniz Türkiyeden Amerikaya bir kaç saniye içerisinde gidip gelebilir hatta uzak gezegenlere yüzlerce binlerce ışık yılı uzaklıktaki galaksilere bile gidebilirsiniz.

Astral seyahat nasıl yapılır?

Astral seyahat için birinci şart cesaret ve sıhhattir astral seyahat sırasında korkuya kapılanlar astral seyahatı tamamlayamaz hayal kırıklığına uğrarlar.Astral seyahata başlayacakların kalp hastalıkları ile ilgili bir sorunları olmamalıdır.Astral seyahat sırasında özellikle ilk tecrübe esnasında doğal olarak insanda aşırı bir heyecan olacağından bu tür bir çalışma kalp hastalarının kalp krizi geçirmelerine sebep olabilir. Aslında korkulacak hiç bir yönü olmayan bu deneyim yine de kalp sorunu olanlara tafsiye edilmez.

Astral seyahate acele ile başlamaya çalışmak başarısızlık ve yılgınlık verir,ilk yapılacak iş astral seyahate başlamadan beyni şartlandırmaktır.Mesela astral seyahate çıkmak isteyen kişi ayın birinde astral seyahat kararı verdiyse kendi kendine şöyle bir telkinde bulunmalıdır bu gün ayın biri ayın dördünde yani dört gün sonra astral seyahat yapacağım bu seyahatimde korkmayacak ve deneyimi başarıyla tamamlayacağım diye kendine telkinde bulunmalıdır.

Her gün kişi bu telkini kendine yapar yine telkin yaparken bir saat seçilmelidir örneğin gece saat 03'de astral seyahata başlayacağım diye kişi kendini şartlandırmalıdır.

Beklenen gün ve saat geldiğinde kişi çıplak vaziyette yatağına yatar.Yatak kişiyi rahatsız etmemeli çok sert veya çok yumuşak olmamalıdır. Oda sıcaklığı normal olmalı kişi çıplak olacağından üşümemelidir.Oda iyi havalandırılmış olmalı aşırı rahatsız edici parfüm sigara dumanı gibi etkilerden ve gürültüden uzak olmalıdır gecenin sessiz saatlerini tercih etmek bu açıdan da kişinin işini kolaylaştırır.Astral seyahata çıkacak kişi rahatsız edilmemelidir rahat etmek için oda kapısı kilitlenmelidir.Astral seyahat transına girmiş olan bir kişiyi aniden uyandırmak son derece sağlıksız ve zararlı neticeler doğurur.

Astral seyahate başlamak için kişi transa başlar ilk iş hiç bir şey düşünmemeye çalışarak zihni dinlendirmektir.Daha sonra hafif bir vınlama sesi duyulacağı düşünülür uzaktan duyulan bir hızar sesi veya bir vantilatör sesi gibi.Astral seyahata başlayacak kişi vücudunda ufak ufak karıncalanmalar hissetmeye başlar.Bunlar işlerin yolunda olduğunun astral seyahate başlanacağının ilk sinyalleridir.Kişi sanki üzerinde ince bir örtü varmış da o örtü yavaş yavaş yükselmeye başlıyor gibi hisseder bu örtünün ruhunuz olduğunu kendinize telkin etmek faydalı olacaktır.Gerçekten de bir vınlama sesi duyulmaya ve vücut karıncalanmaya başlar.Kişi ne oluyor bana diye heyecanlanmamalıdır.Bilakis işte başarıyorum astral seyahate başlıyorum diye düşünüp kendi kendine telkin de bulunmalıdır.

Genellikle bu ses ve karıncalanmadan sonra gözlerin önüne hafif yeşile kaçar küçük ışık kümeleri gelmeye ve vücut kıpırdayamaz şekilde katalepsiye girmeye başlar bunlarda korkmadan atlatılırsa astral seyyah yavaş yavaş bedeninin yattığı yerden tavana doğru yükselmeye başladığını hisseder.Odanın içinde fosforlu bir renk çümbüşü vardır adeta ,sonra astral seyyahımız gayri ihtiyari yatağa bakar burası astral seyahatin en önemli kısmıdır.Yatakta biri yatmaktadır biraz dikkatli bakan seyyah yatakta yatanın kendisi olduğunu görür şaşkın ve korkmuştur bir an için eyvah ben öldüm ruhum yatakta yatan ölü bedenimi görüyor diye bir korkuya kapılırsa ani bir sarsıntıyla bedenine geri döner ,artık o gün için astral seyahat imkanı kalmamış sayılır.

Burada daha önce de belirttiğimiz gibi korkmamalıdır ortada ne ölen biri ne de bedenden irtibatını koparan bir ruh vardır.Yatakta yatan sadece seyyahın bedenidir seyyahın kendisi ruhun içini ve özünü oluşturmaktadır.Ruh bedene astral bir kordonla bağlıdır bir tür bebeğin annesine göbek bağıyla bağlı olduğu gibi bu bağ kopmadan bedenden geri dönüşsüz bir ayrılık olmaz bu açıdan korkmamalıdır.Bu bağ inanın ki bebeği anneye bağlayan göbek kordonundan binlerce kat daha sağlamdır.Kopacak diye korkuya kapılıp seyahatinizi ertelemeye değmez.Bu seyahat size çok şeyler kazandıracak ruhunuzu olgunlaştıracak karşılaştığınız günlük hayata dair sorunların ve de şu dünyanın ne kadar küçük olduğunu göreceksiniz.

Şayet kendi bedeninizi görüpte korkuya kapılmaz yolculuğunuza devam ederseniz artık önünüzde bir engel kalmayacaktır,önce evinizin içinde uçarcasına dolaşır sonra sokağa çıkar isterseniz kilometrelerce uzağa gider isterseniz ay yüzeyindeki kraterleri çok yakından seyredebilirsiniz.Bu arada sizi kimse görmeyecek ve farkında olmayacaktır.ilk astral seyahate çıkan acemi seyyahlar sokakta insanların kendisini çıplak vaziyette göreceklerini zannederek çekinir utanırlar,sokak da dolaşan ruhunuzdur çıplak bedeniniz halen odanızda yatakta yatmaktadır bunu unutmayın.

Kalp Gözünün Açılması İçin Etkili

''Ya nura külli şey in ve hüdahü entellezı felekaz zulümati nuruh.''...Bu esmayı okumaya devam edenlerin kalplerı nurlanır kalp nurlanırken bazı olaylar yaşanır kalp ehlinin zikrıdır bu esma.Manevı bir reçetedır.....

Üçüncü Göz (Kalp Gözü) İslamdaki Yeri Nedir?

Bir insanın nasıl zahiri bedeni var ise birde manevi boyutu manevi yönü vardır. Nasıl gön gözümüz varsa, basiret gözümüz de vardır. Nasıl lisanımız varsa, basiret lisanımız vardır, nasıl elimiz, ayağımız varsa, basiret elimiz, basiret ayağımız da vardır. Yani basiret vücudumuz vardır. Allah-u Teâlâ Hazretleri; “Benim evliyamı toprak yiyemez” buyuruyor. Sizce neden? Çünkü o kişi Allah’ı zikrederken bütün vücudu da zikre katılır. Zikir esnasında tüm vücudu nurlanır. O’nu toprak yiyemez, O’nu çürütmeye gücü yetmez. O mübarekler gözlerini yumup, zikir yaptığı zaman, karlama oluşur, tıpkı televizyon karlaması gibi. Biraz daha zikre devam ederse, karşısında sarık görür, kaş görür, göz görür, burun görür, derken, bir de bakar ki şeyhi karşısında duruyor. Şeytanı da görebilir, tayfayı cinni de. Çünkü manevi aynası açılmıştır artık. İşte bu da manevî hâldir. Peki, hâli açılan bir insan, bunun şeytanî mi, rahmanî mi olduğunu bilebilmek için ne yapabilir?

Doğruca bir üstad bulup gidip, durumunu anlatır:
─Bende şu hâl var, der,
Üstadı da ona:
─Hıfzıhuma vehüvel aliyyül azim de. Böyle dediğin zaman hâlin şeytani ise kaçar, tayfayı cin kaçar. Eğer gördüğün hâl rahmani olursa, kalır, diye telkinde bulunur, ona yön verir, istikamet çizer.

Basiret gözünün açılması, hal görülmesi haktır. Şöyle ki İslam devletinin o dönemde halifesi olan Ömer İbni Hattab (ra), Medine’den, Nihavend’de bulunan Sâriye (ra) komutasındaki ordunun durumunu görüp; “Ey Sâriye dağa yönel” diye emir verip. Sesini duyurması ve Fatih Sultan Mehmet Han’ın, İstanbul’u fethettikten sonra, Ayasofya’da, namaza başlarken, üç sefer tekbir getirip, Kâbe’yi gördükten sonra namaza başlaması gibi örnekler basiret gözü ile görmenin hak olduğuna delilidir. Bu Allah’ın kuluna bir lütfudur.

Kişi zaman içerisinde Beytullah’ı, Ravzay-ı Mudahharayı görür. Rasulullah Efendimiz’i (sav) görür. Üstadını görür, evliyayı görür, kabir hâlini görür. Ancak, bu hâller “Nefs-i Mutmainne“ makamına gelince başlar.

Cenab-ı Zülcelâl Hz.leri Nefsi Mutmain makamına geldiğinizde, basiretinizi açar. Kabir haline vakıf olursunuz. Dervişler çalışır, Kur’an ve sünnete uyar, Üstadının söylediklerini tutarsa zamanla nefis mertebelerini geçer. Nefsi Mutmainneye ulaşır. Burada Kabir hali ona ayan olur. Hangi kabre varsa onunla görüşür, sohbet eder. Onlardan dua alır.

Sözü dinleyip en güzeline uyanları müjdele! Onlar, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Onlar akıl ve basiret sahipleridir.” (Zümer /18) Nazargahı ilahi kalptir. Allah (cc) kalbe nazar eder. Şekle, soya, saça, sakala, sarığa, cübbeye, bakmaz. Kimin kalbi güzel ise ona bakar.

“Yerlere göklere sığmam mümin kulumun kalbine sığarım” buyuruyor.

Kalp bu nurlarla süslenip aydınlandığında, Nefs-i Mutmainne makamına gelinir. Ayet-i kerimede; “Ey huzura kavuşmuş nefis! Sen Ondan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. Seçkin kullarım arasına katıl ve cennetime gir” (Fecr 27/30) buyuruluyor. İşte burada İlme’l-Yakin’den Ayne’l-Yakin’e geçer, onun basiret gözü açılıp keşf verilir. Bu makama geldiğinde Rasulullah (sav) Efendimizi görür ve onda fani olur.

Yani, Nefs-i Mutmainne alameti olan mor nurun kalbe yansıması durumunda mürid, “İlme’l-Yakin” mertebesinden “Ayne’l-Yakin” mertebesine geçer. Bundan sonra zikri geçen ayetteki İlahi hitaba erişir.

Bu Mutmainne makamına gelen bir kimseye bizzat Allah-u Teâlâ, hitab ederek:“Kulum, ben, senden razıyım” buyurur. İşte bu makamda Salik Üstadına yaşadıklarını bildirmelidir ve Üstadı da onu Şeriat edeplerine uymaya yönlendirmelidir ki, mürid bu hitabı duyunca: “Artık benim işim tamam oldu, maksadıma ulaştım”, gibi evham vadisine düşmesin. Zira böyle hareket edilmezse, sapıtma meydana gelir. Nitekim bu makama gelen bir kısım insanların saptıkları görülmüştür.

Hulasa; keşfi bilgilere ulaşmak için bahsedilen hususlara riayet neticesinde İlahi hitaba nail olunduğu takdirde, Şer’i edeple edeblenildiği sürece, kul doğru yol üzeredir. Bunun sonunda ise, saadetli hayatına yetişemediği o Âlemlerin Efendisini ruhen görmeye muvaffak olur. O’nun ruhaniyetiyle olan beraberlik neticesinde artık mürid O’ndaki seçkin vasıflarla vasıflanarak, olgunlaşmaya doğru gider.

İşte derviş kabir haline vakıf olunca basiret gözü ile bakar ve o halleri görür buna gönül gözü denir. Rabbim dilediğine bu gözü verir, dilediğine vermez. Bu göz sayesinde insan hakikati görür, isteyene verilmez. Verilen de çok imtihan olur.

Kalp Gözünün Açılması..

Gönül penceresinin, uyumadan ve ölmeden melekût âlemine açılmayacağı zannedilmemelidir. İşin hakikati bu değildir; belki, uyanıklık halinde bile bir kimse, nefsini riyazete (az yemek, içmek) alıştırır; kalbini gazap, şehvet ve kötü huylardan temizler; ıssız bir yerde oturur; gözlerini yumar, duyularını çalıştırmaz; kalbiyle melekût âlemi arasında münasebet kurar; daima ALLAH'ı anıp sadece diliyle değil, kalbinin içinden ALLAH, ALLAH der ve bu hâl, ALLAH'tan başka herşeyden ve hattâ kendinden bile habersiz olacak mertebeye varırsa, gönül penceresi açılır ve başkalarının uyku halinde gördüklerini o, uyanıklık halinde görür. Yerdeki ve gökteki melekût ona açılmaya başlar.

Kendisine bu yol açılan kimse, her türlü tarif ve ifadeye sığmayan büyük haller görür.

Resûlüllah sallALLAHû aleyhi ve sellem'in buyurduğu:

"Yeryüzü benim için toparlandı, doğusunu batısını gördüm." hadîsi şerifi, ALLAH Teâlâ'nın buyurduğu:

"Yakînen bilenlerden olması için İbrahim'e göklerin ve yerin hükümdarlığını şöyle gösteriyordu." (En'âm sûresi, âyet: 75) âyet-i kerîmesi bu hâli beyân ediyor. Belki bütün peygamberlerin ilmi, duyular ve öğretim yoluyla değil, bu yol ile idi. Hepsinin başlangıcı mücahededir. Bunun için ALLAH Teâlâ buyurur:

"Rabbinin adını an; herşeyi bırakıp yalnız O'na yönel!.." (Müzzemmil sûresi, âyet: ) Yani, bütün dünya meşgalesini bırak, her yönden kendini ALLAH'a havalet et, dünya ile uğraşma. ALLAH, işine kâfidir. Yine ALLAH Teâlâ buyurur:

"O, doğunun ve batının Rabbidir; O'ndan başka ilâh yoktur." (Müzzemmil sûresi, âyet: 9) Yani, O'nu vekil et, kalbini dünyadan temizle, insanlara karışma ve onlara gönül bağlama.

"Putperestlerin söylediklerine sabret, yanlarından güzellikle ayrıl" (Müzzemmil sûresi, âyet: 10) âyet-i kerimesinin anlamı da budur.

Bunlar tamamen mücahede yolunu ve riyazet tarzını öğretmektir.

Böylelikle kalp, insanların düşmanlığından, duyusal varlıklarla uğraşmaktan insanı temizler. Tasavvufçulann yolu budur ve peygamberliğin başlangıcı da budur. Öğretim yolu ile ilim öğrenmek ise, âlimlerin yoludur. Bu da büyük bir yol ise de, peygamberlik yoluna nisbeten basittir. Peygamberlerin ve velilerin ilmine nazaran az birşeydir. Zira peygamberlerin ve velilerin ilmi, insanların öğretmesi vasıtasıyla değildir. Belki, Hazret-i Hak ve Feyyaz-ı Mutlak tarafından onların kalbine taşar. Bu yolun doğruluğu bütün insanlara tecrübe ile malum ve aklî deliller ile sabit olmuştur. Eğer sen bu mertebeye erişmemişsen, bari bu yolun gerçekliğine inanıp bu üç derecenin birinden mahrum kalmamaya gayret et ki, bunun hakikatini inkâr edenlerden olmayasm. Zikr edilen ilimler, kalbin garip hallerindendir ve ancak bu mertebe ile insanın üstünlüğü anlaşılır.

KİMYA-YI SAADET
İMAM GAZALİ