Site Arama

20120113

Fena Fi'r-Resul ve Fenafillah Makami



Fena fi'r-Resul' makami;

Müridin Hay esmasinda baslayip, Hak esmasina kadar devam eden 'Fena fi's-Seyh' hali, bu makamin sonunda Peygamber (sav) Efendimize dönmeye baslar. Nereye bakarsa Rasulullah (sav) Efendimizi görür. Rasulullah (sav)'in cemaliyle, kemaliyle, nuruyla beraber olur. Kâinatta ne varsa Rasulullah (sav) Efendimizin nurundan halk olundugunu görür. Yanilacagi zaman hemen karsisina çikiverir. Buna da 'Fena fi'r-Resul' denir. Üstadı Gayyum esmasini verir.

Fena fi'r-Resul makami, âlemlerin Efendisine duyulan ask, sevk, sevgi ve muhabbetin zirve noktasidir. Salik, bu makamda O'na ümmet olmanin verdigi gönül zenginligi ile dolup tasar. Bütün sevgileri, tutkulari artik bu sevginin içerisinde erir, kaybolur. Zira her ne yapsa, ancak O'nun izin ve müsaadesi ile yapar. Pek çok zât demislerdir ki: "Eger Allah'in Resulünü bir an gözümüzün önünden kaybedecek olsak, kendimizi küfre düsmüs sayariz!" buyurmuslardir. Bu hal, makamlarda zirveye ulasmis zâtlara mahsus bir haldir. Nitekim Imam Şa'rani bu makamda bulunan bir veli zâtin, Rasulullah (sav)'in ayagini önünde görmeden adim atmasinin caiz olmadigini belirtir.

Bugün Rasulullah (sav) Efendimizi idrakten aciz kalan sinek tabiatli kimselerin, O'nun essiz sünnetlerini hafife almalarindaki seviyesizlikleri bize sunu anlatir: Eger onlar sufilerin bu güzel metodu ile yetismis olsalardi, O'nun örnek ahlakindan nasip alirlardi. Kalben suhuda erip, Allah'in Resulünü görme derecesini elde edip, her nerede bir bosluk biraksalar, âlemlerin Efendisinin tatli ikazi ile karsilasirlar ve gaflete düsmezler. Ama bu sistemi benimsemedikleri için, Allah'in Resulünü görme nimetinden mahrum kalmaktadirlar.


Fenafillâh;

Salik Nefs-i Safiye'ye gelince, eger kabiliyetli ise yedi gök tabakasini, sekiz Cenneti geçer. Cenabi Zül-Celal Hz.lerinin zâtinda degil, sifatlarinda fani olur. Bütün kâinatta zerre zerre kendini görür. Yiyen de, içen de, tozan da, o olur. Hallaci Mansur'un: "Ene'l-Hak" demesi Beyazid-i Bistami'nin "Cübbemin altinda Allah var" dedigi bundandir. Yani bir tür saskinlik hali belirir. Buna da Fenafillâh denir.

Salikin Allah-ü Teâlâ'ya olan seyrinde, Nefsi Safiyye makamina geldigi zaman, artik Sülûkün sonuna dogru varmasi söz konusudur. Bu zamana kadar elde edilen tecrübe ve manevi dereceler, artik onda bir makam halini alir. Nefis her zaman isyan bayragini çekip itiraz etse de, Sultani Ruh yükselip, Emir âlemindeki Hak Teâlâ'nin "Kün" yani "Ol" emri ile meydana getirdigi menziline kavustugunda, bu defa o da oraya ulasarak, yaradilis geregi olarak Hak ile hükmetmeye baslar. Artik kisi için geri dönüs yoktur.

Hulasa; asli hüviyetine kavusuncaya kadar Seyr-i Sülûk devam eder. Nihayet sonunda Hak Teâlâ'nin kisinin durumuna göre yakinlik kurmasi artik söz konusudur. Bunun için: "Fani olan bir kimse için, hiçbir korku yoktur' denilir. Neden korksun ki? Zira Hak Teâlâ'ya ulasan, O'ndan baska seyle huzur bulamaz. O'ndan her ne gelirse gelsin, o zâtin nazarinda birdir."

Yunus Emre der ki:

Gelse Celalinden cefa,
Yahut Cemalinden vefa,
Ikisi de cana sefa,
Kahrin da hos, Lutfun da hos.

Evet, gönül huzurunu Allah-ü Teâlâ ile elde eden zâtlar, bu makamda âlemde bulunan her seyin Allah'in irade, fiil ve sifatlari ile meydana geldigini görür. Bu defa bu konuyu beser lügati anlatmadigi için, zaman zaman çeliskiye düser. Bazilari tipki bir sarhos üslubuyla hareket ederek, bir takim acayip davranislar sergileyebilirler. Bunlara Tasavvuf'ta "ŞATHIYYE" veya "ŞATAHAT" denilir.

Sufiyye istilahinda Satahat; Salikin feyiz ve istigrak aninda kendinden geçerek, elinde olmaksizin söyledigi muvazenesiz sözler demektir. Bu sözün zahirine bakildiginda, Seriata aykiri oldugu görülür. Ancak Salik kendisine geldigi zaman bu sözleri ne kabul eder ve ne de bu sözün pesine düser. Çünkü o sözleri söyledigi anda, Rabbi ile beraber olmanin zevki içerisinde, elinde olmadan sevk ve nese içerisindedir.

Nasil ki insan çok sevdigi bir kimseyi gördügü anda heyecanlanir ve ne yaptigini bilmezse, Salik de öyledir. Hadis bilginleri Rasulullah (sav) Efendimizden geçmis ümmetlere ait bir kissayi naklederler. Ki, bir adamin çölde giderken üzerinde yiyecegi ve içecegi bulunan devesi kaçar. Adam tam devesinden ümidini kestigi bir anda, bir agacin gölgesi altinda gölgelenirken, Allah-ü Teâlâ adamin devesini buldurur. Adam bakar ki yiyecegi de, içecegi de devesinde duruyor. O anda sevinç ve heyecanin birbirine karismasi neticesinde dilinden su sözler dökülür:

"Allahim! Sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim." bu hadiseye göre bazi hal ehli kimselerin, bu makamda kendinden geçerek söyledikleri sözler sebebi ile mazur görülecegini belirtmislerdir.

Hulasa; Beyazid-i Bistami, Hallac-i Mansur gibi, Sufiyyenin önde gelenleri tarafindan söylenen sözlerin, birer sathiyat oldugu kabul edilerek, onlarin bu gibi sözlerini mazur görmek gerektigini belirtmislerdir. Sonuç olarak; Fenafillâh makami, Salikin Rabbi hakkinda bilgisinin netlik kazandigi, Allah'in sifat ve fiillerindeki sirlara vakif oldugu, bu makamda iken yari sarhos bir halde bulundugu ve hepsinden önemlisi de, Salikin kendi iradesinden siyrilip, Rabbinin iradesine tam olarak teslim oldugu makamdir.

Yunus Emre'm Kamil oldu Imanin
Hz. Hakka vasil oldu bu canin
La Mekân Sehridir senin mekânin
Fenafillâh olduk Elhamdülillah

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder