Site Arama

20120113

Tasavvufu Anlamak!!!



Efendim, Kur’an-ı Kerimde tasavvufun yerini bize açıklar mısınız?

Cevap: Kur’an-ı Kerim’in kendisi, 6666 ayetin iniş sebebi “genel anlamda” zaten tasavvuftur.

Şöyle ki; Said b. Hişam(ra), Aişe annemiz (rhna)’e gelip de “Allah Rasulü’nün ahlakı nasıldı? Bize onun ahlakından anlat” deyince, Aişe validemiz bu soruya cevaben;

“O’nun ahlakı Kur’an’dı” buyurmuşlardır.

İşte gerçek tasavvuf; insanların Kur’an ahlakı ile buluşmasını sağlamak ve bu ahlakın yaygınlaşmasını sağlamaya çalışmaktır. Çünkü özü itibarı ile tasavvuf “güzel ahlak”tır
"İlimsiz tasavvuf zındıklık, tasavvufsuz ilim fasıklıktır” sözünü sohbetlerinizde sürekli vurguluyorsunuz. Bu anlamda; İLİM-TASAVVUF dengesini nasıl sağlayabiliriz?

*İlimle tasavvuf arasındaki dengeyi Zümer Suresi 9.ayetindeki ölçü ile kurabiliriz. “

Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” diye buyrulur ayet-i celilede.. Alimlerimiz, yazdıkları tefsirlerde; “bilen” ile “bilmeyen”i tarif ederler. Mesela Said Havva, ayet-i tefsir ederken “Allah’ı ve Rasul’ünü tanıyanla tanımayan bir olur mu?” diye ifadelendiriyor.

Bu noktadan hareketle, ilk müracaat kaynağı olarak Kur’an’a müracat edeceğiz. İkinci olarak Sünnet-i Seniyye müracaat edeceğiz.
Efendim, takvaya ulaşma noktasında “Bu iş Kur’an okuyarak-ezberleyerek, hadis okuyarak-ezberleyerek olmaz.Bu iş gönül işi,muhabbet işi…” gibi ilginç düşüncelere zaman zaman şahit oluyoruz. Bu tür bir düşünce tarzının, tasavvuf açısından gerçekliği nedir?

*O zaman, tamamen Kur’anı ortadan kaldırmak, hadisleri ortadan kaldırmak gibi bir anlam çıkar . Çünkü, Rabbimizin indirdiği ilk emir “İkra(Oku!.Ya Muhammed!)”dir. Eğer bunun tasavvufi izahı yapılacak olursa, “sadece zahiren değil, batınen de oku!..” anlamı çıkar. Bunu da “O’nu yaşa/amel et, ondaki iç manalara da nüfuz et” diye açıklayabiliriz.

Ölçü olması açısından şunu da ifade etmemiz gerekir ki; “iç/deruni” manaların “dış/zahiri” manalara mutlaka uygun düşmesi gerekir.

Merhum Hacı Hasan Efendimiz bir şiirlerinde;

“Evvela ilim olmalı.
Amel nehrinden dolmalı.
İhlas bahrine dalmalı.
Bu işe ihtimam lazım”
diye ifade emişlerdir.

Rabbimiz,ilim vermediği kimselere hikmet de vermez. Cüneyd-i Bağdadi Hz.’nin “Sufi muhaddis olmaktansa, muhaddis sufi olmayı” tercih eden, vurgulayan görüşü de bize bu konuda yol göstermektetir.
Tasavvuf, her müslüman için “zorunlu olan bir yaşam tarzı” mıdır, yoksa seçkin insanlar için bir tercih midir?

* Tabi ki hepimiz içindir.. Niçin? denirse; “Kuran’ın tamamı tasavvuftur” diye ifade etmiştik.

Kur’anı okuruz, sadece okumakla kalmayıp O’nun gönderiliş amacına uygun olarak onu anlamaya, tefekkür, tezekkür etmeye gayret ederiz. Sadece anlamakta yeterli değil şüphesiz.
Onunla salih amel edip, onun ahlakı ile de âhlaklanacağız. Sonra da hikmeti ile kamil olacağız
Efendim, tasavvufa girmeden de bir insan kendini manen eğitebilir mi?

* Ed-Dehhak hz.; “ Kendi kendine yetişen ağacın meyvesi olmaz, olsa da tadı olmaz” buyururlar. Biliyorsunuz ki bir kendi kendine yetişen ağaç vardır, bir de aşılanan ağaç vardır.

Bir bahçıvanın gözetiminde “ilgi gösterilen, bakımı yapılan, aşılanan,ilaçlanan,sulanan..Hatta zaman zaman zararlı dalları budanan” ağacın meyvesi ile kendi kendine yetişen ağacın meyvesi aynı kıvamda, tatta, olgunlukta olur mu? Olmaz tabi ki…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder